Translation of "İnsanların" in Dutch

0.014 sec.

Examples of using "İnsanların" in a sentence and their dutch translations:

Din insanların afyonudur.

Religie is het opium van het volk.

İnsanların içmesine şaşmamalı.

Geen wonder dat mensen drinken.

- İnsanların ne dediği umurumda değil.
- İnsanların söyledikleri umurumda değil.

- Mij maakt het niet uit wat de mensen zeggen.
- Het interesseert me niet wat de mensen zeggen.

İnsanların neden dahil olmadıklarını,

Mocht je je afvragen waarom mensen niet betrokken zijn,

İnsanların iki bacağı vardır.

Mensen hebben twee benen.

Neden insanların çocukları var?

Waarom hebben mensen kinderen?

Bu insanların morali mükemmeldi.

Het moreel van deze mannen was uitstekend.

İnsanların hepsi akıllı değildir.

Niet alle mannen zijn wijs.

İnsanların endişelenmesine gerek yok.

Mensen moeten zich niet zo druk maken.

Dil, insanların yaşadığı dünyadır.

Taal is de wereld waarin mensen leven.

Hem diğer insanların faydalanması için.

en van anderen.

Ve aynı zamanda insanların dolaşımını,

en het zal ook de migratie van mensen bestraffen,

ümmi insanların ve hikâyelerinin tehlikesi.

het gevaar van geletterde mensen en hun verhalen.

Onlar bilmeden insanların üzerine saçıp

kleine microsensors ter grootte van een stofje.

O zamanlar, insanların klimaları yoktu

Vroeger hadden mensen geen airconditioning,

Ve insanların geçmişte devrimlere, dönüşümlere

en hoe mensen in het verleden reageerden op grote veranderingen,

Hayatta, görünüşleri ve diğer insanların

zolang hun levensdoel niet uitstijgt

İnsanların dörtte üçü "Hayır" dedi.

zegt meer dan driekwart nee.

Ve sonuçlarıyla yaşayan insanların hikayeleri.

en mensen die met de gevolgen leven.

İnsanların pek çoğu sabah haberlerini

Veel mensen ondergaan elke ochtend het nieuws

Ben insanların önünde konuşmayı sevmiyorum.

- Ik spreek niet graag voor mensen.
- Ik hou er niet van om voor mensen te spreken.
- Ik spreek niet graag in 't openbaar.

İnsanların dışarı çıkmasını önerir misiniz,

Adviseer je mensen om naar buiten te gaan...

İnsanların benim hakkımda konuşmasını sevmiyorum.

Ik hou niet van mensen die over me kletsen.

İnsanların beni sevmesi özellikle zordur.

Het is vooral moeilijk voor mensen zoals ik.

Tembel insanların başarı şansı yoktur.

Er is geen kans op succes voor luie mensen.

Bazı insanların latekse alerjisi vardır.

Sommige mensen zijn allergisch voor latex.

Her zaman başka insanların hatasıdır.

Het is altijd de schuld van andere mensen.

Yeni kimyalar yaratılır, insanların farkındalığı artar

Een nieuwe chemie ontstaat, mensen worden zich bewust van dingen,

İnsanların birlikte yemek pişirmeyi sevdiklerini biliyoruz

We weten dat mensen graag samen bakken

Ailemdeki insanların bunu öğrenmesi kesinlikle gereksiz.

Het is allesbehalve nodig dat mijn familie daar weet van heeft.

Kalp hastalıklarından muzdarip insanların sayısı yükselişte.

Het aantal personen met een hartziekte is toegenomen.

- Din kitlelerin afyonudur.
- Din insanların afyonudur.

Religie is het opium van het volk.

İnsanların sana söylediği her şeye inanma.

Je moet niet alles geloven wat de mensen je vertellen.

Kalp hastalığından muzdarip insanların sayısı artmıştır.

Het aantal personen met een hartziekte is toegenomen.

Tom insanların evine girmesine izin vermez.

Tom laat mensen niet binnen in zijn huis.

Insanların benim adıma kötü hissetmesini istemiyorum.

toch wil ik niet dat mensen me beklagen.

İnsanların neden bana baktıklarını merak ettim.

Ik vroeg me af waarom de mensen mij aanstaarden.

Bazı insanların Noel şarkıları söylediğini duydum.

Ik hoorde enkele mensen kerstliedjes zingen.

Bana bu insanların kim olduğunu söyle.

Vertel me wie deze mensen zijn.

Aynı benim gibi olan insanların dünyasına giriyordum;

Ik betrad een wereld van mensen net als ik,

Ve insanların da bizi ciddiye almalarını bekliyoruz.

en dat we van andere mensen ook verwachten dat ze ons serieus nemen.

Hepsi ilk olarak insanların akıllarında tasavvur edildi.

dat waren eerst allemaal ideeën in de hoofden van mensen.

Politik spektrum boyunca insanların aklına yer edecek.

zal het de hoofden infecteren over het hele politieke spectrum.

Yosemite Park'ta da insanların yaptığı genellikle bu.

wat de meeste mensen die dag in Yosemite deden.

İnsanların denediği, ama başarısız olduklarını başarmak için.

En slagen waar mensen hebben geprobeerd, maar gefaald.

Ve insanların hareketi çünkü sahile gitmek istiyorlar.

...als voor de beweging omdat mensen naar het strand willen gaan.

İnsanların benimseyebileceği bazı risk azaltma uygulamaları olabilir,

Er zijn risico verlagende dingen die mensen zouden kunnen doen...

İnsanların benim hakkında ne düşündüğü beni ilgilendirmez.

Het kan me niet schelen, wat mensen van me denken.

Diğer insanların ne düşündüğü Tom'un umurunda değil.

Het kan Tom niet schelen wat andere mensen denken.

Tom, Boston'daki insanların korkunç sürücüler olduğunu söylüyor.

Tom zegt dat mensen in Boston vreselijke chauffeurs zijn.

Insanların tedaviye başlama konusunda rahat hissetmelerine ihtiyaç duyarız.

moeten mensen zich op hun gemak voelen om ze op te zoeken.

Veya insanların korkunç zorbalığından kaçmak istemeleri olarak yorumluyor.

Of individuen die proberen te ontsnappen aan de vreselijke wreedheid van de mens.

Ve insanların başka bir gezegende yaşamasıyla son buluyor.

en eindigt met mensen die leven op een andere planeet.

Yaklaştığım insanların büyük çoğunluğu benimle buluşmayı kabul etti.

De meeste mensen die ik benader, stemmen in met een ontmoeting.

Insanların azgın bir gergedandan kurtulma şansı olmadığını söylüyor.

...zegt dat mensen in dit soort gevallen vaak geen kans hebben om te ontsnappen.

İnsanların gergedanlara yaşattığı şeyler artık inanılır boyutta değil.

Het is echt ongelofelijk wat mensen neushoorns aandoen.

Ve güçlü bir içsel kontrol odağa sahip insanların

en mensen die een sterke innerlijke beheersingsoriëntatie hebben,

Gözleri büyük bir sevinçle diğer insanların gözleriyle buluşuyordu.

en ze hield ervan om intens in de ogen van anderen te kijken.

İlkel insanların modern insanlardan daha büyük beyni vardı.

De neanderthalers hadden een groter brein dan moderne mensen.

Onlara kim olduğumu söylediğimde insanların reaksiyonlarını görmeyi seviyorum.

Ik houd ervan om mensen hun reacties te zien wanneer ik ze vertel wie ik ben.

Yaşlı insanların bir numaralı ölüm sebebi emekliliktir derler.

Men zegt dat doodsoorzaak nummer één onder oude mensen pensionering is.

Birleşik Devletler genelindeki insanların üçte ikisinin cevabı "Hayır" oldu.

zegt tweederde van de mensen in de hele Verenigde Staten: "Nooit."

Fakat bunun, bu insanların yaptıkları eserlerle ne ilgisi var?

maar wat heeft het te maken met het werk dat deze mensen doen?

- İnsanlar seni şaşırtıp duruyor.
- İnsanların ne yapacakları belli olmuyor.

Mensen blijven je verrassen.

çünkü biliyorsunuz, bu soru günlük hayatımızda insanların bize sorduğu sorulardır,

Dit is de vraag die mensen ons stellen,

Tom insanların onun Mary ile flört ediyor olduğunu düşünmelerini istemiyordu.

Tom wilde niet dat de mensen dachten dat hij met Maria sjanste.

- İnsanlar özgür iradeye sahipler mi?
- İnsanların özgür iradeleri var mı?

Hebben de mensen een vrije wil?

Kim saygı ve hayranlık hissi duymadan cesur insanların kahramanca eylemlerini okuyabilir?

Wie kan de heldendaden van dappere mannen lezen zonder een vleugje respect en bewondering te voelen?

İnsanların neden beni aptal yerine koyduklarını nihayet bana açıkladığın için teşekkürler.

Bedankt dat u me eindelijk uitgelegd heeft waarom men mij voor een idioot houdt.

Sürekli olarak doğum kontrol hapı alan insanların hamile kalmayacaklarını biliyor muydunuz?

Wist je dat mannen die regelmatig de pil slikken niet zwanger raken?

İnsanların yapacak bir işi olduğunda, onu yapabilmek için daha uzun yaşarlarmış.

Mensen die nog iets te doen hebben, lijken langer te leven om dat te blijven doen.

Ben insanların herhangi bir zararlı etkisi olmadan kedi maması yiyebildiklerini duydum.

Ik heb gehoord dat mensen kattenvoer kunnen eten zonder schadelijke effecten.

Eğitim, saldırıların önlenmesi ve insanların yaşadığı alanlarda dolaşan kedilerin takibi üzerine çalışıyor.

Zijn inspanningen richten zich op onderwijs... ...conflictpreventie, en het volgen van dieren in menselijke gebieden.

Muhtemelen insanların ona kötü davranmasına, ateş etmelerine şaşırdı, o yüzden hemen kaçmadı.

...dus hij was verbaasd dat mensen hem zo slecht behandelden... ...en op hem schoten, dus hij rende niet meteen weg.

Bence bu aile hafızasına dayanıyor ve okuyamayan ve yazamayan insanların çoğu zaman

Ik denk dat het gebaseerd is op familieherinneringen, en mensen die niet kunnen lezen en schrijven, hebben vaak

Google Haritalar aracılığıyla, dünyanın dört bir yanından insanların bizden haberdar olacağını umuyorum.

Ik hoop dat mensen over de hele wereld ons leren kennen via Google Maps.

Bilim insanlarının hesaplarına göre memeliler, insanların etrafındayken geceleri yüzde 30 daha aktif oluyorlar.

Wetenschappers hebben berekend dat zoogdieren... ...'s nachts 30 procent actiever zijn als ze rondom mensen leven.

Muhtemelen insanların gösterilere protesto etmek için değil, sadece kendilerini göstermek için gittiklerini demek istiyor.

Hij bedoelde waarschijnlijk dat mensen alleen naar demonstraties gaan om zich te laten zien, en niet om te protesteren.

Düşük hava basıncı insanların nefes almasını ve yeterli oksijen almasını daha zor hale getirir.

Bij lage druk hebben mensen het moeilijk om genoeg zuurstof in te ademen.

Dünya ile ilgili sorun insanların çok az bilmesi değil fakat öyle olmayan çok şey bilmeleridir.

Het probleem met de wereld is niet dat mensen te weinig weten, maar dat ze zoveel weten dat niet waar is.

- Senin yaşındaki insanların genellikle bu sorunu vardır.
- Senin yaşındaki insanlar, sık sık bu problemle karşılaşır.

Mensen van je leeftijd hebben vaak dit probleem.

İnsanların açlık çektiği yerler varken, Japonya'da birçok yiyeceğin atıldığı bir sürü meskenlerin ve restoranların olması yüz kızartıcı bir gerçektir.

Het is een beschamend feit dat, terwijl er landen zijn waar mensen honger lijden, er in Japan veel huishoudens en restaurants zijn waar veel eten weggegooid wordt.