Translation of "Bütün" in Arabic

0.019 sec.

Examples of using "Bütün" in a sentence and their arabic translations:

- Bütün çocuklar dürüst.
- Bütün çocuklar dürüsttür.

كل الاطفال صادقون.

"bütün gece yürüdüm"

لقد كنت أمشي كل هذه الليلة،

Bütün tarzların dışındaydı

كان من جميع الأنماط

Bütün su buharlaşacak

كل الماء سوف يتبخر

Tek bir bütün

الكل واحد

Bütün et kokmuştu.

كل اللحم كان سيئا.

Bütün insanlar ölmeli.

كل الناس سيموتون حتماً.

Bütün mağazalar kapalıydı.

كل المتاجر كانو مغلقين.

Bütün hayvanlar eşittir.

كل الحيوانات متساوية.

Bütün cevapları bilir.

هوَ يعرف كل الإجابات.

Bütün gün uyuduk.

نمنا طوال اليوم.

Bütün öğretmenler buradaydı.

كلّ المدرّسين كانوا هنا.

- Adam bütün umudunu yitirmişti.
- Adam bütün ümidini kaybetmişti.

فقد الرجل الأمل كلياً.

- Onun bütün filmlerini gördüm.
- Onun bütün filmlerini seyrettim.

لقد شاهدت كل أفلامه

Ve istediğin bütün şeylerdir.

و هي تجعل الحياة تستحق العيش.

Kucakladığınız bütün güzelliklere bakın,

انظروا إلى كلّ شيء جميل في تكوينكم،

Benim bütün çalışmalarımı destekleyen,

هي ثلاث استراتيجيات تدعم كل أبحاثي،

Bir bütün veya kırılmış;

بين الكمال والنقص؛

Bütün problemi anlamak istiyordum.

أردت فهم المشكل بأكمله.

Günümüzde bütün ürünler değiştirilebilir.

كل منتجاتنا الحالية قابلة للاستبدال.

Bütün gökyüzünü ışık kapladı.

إن السماء بأكملها مليئة بالضوء.

Bütün verilerimizi elimizde topladık

قمنا بجمع جميع بياناتنا

Yani bütün sınıfı görebiliyor

حتى يتمكن من رؤية الفصل بأكمله

Bütün amaçları ceset bozulmasın

جميع أغراض الجثة

Ve bütün elimi kapladı.

‫ثم غطت يدي كلها.‬

Bütün çocuklar elmaları sevmezler.

لا يحب كل الأطفال التفاح.

Ben bütün onları okuyabilirim.

- بإمكاني قراءتها كلها.
- بإمكاني أن أقرأها كلها.

Bütün gece kar yağıyordu.

كان الثلج يتساقط طوال الليل.

Bütün ailem tarafından sevilirim.

تحبني كل عائلتي.

Köpekler bütün gece havladılar.

- كانت الكلاب تنبح طوال الليل.
- الكلاب نبحت الليل كله.

O, bütün sabah oradaydı.

كانت هناك طوال النهار.

Bütün yapman gereken beklemek.

كل ما عليك القيام به هو الإنتظار.

Senin bütün albümlerine sahibim.

لدي كل البوماتك

O bütün parasını kaybetti.

خسر كل ماله.

Bütün gün çiftlikte çalıştım.

عملت في المزرعة طوال اليوم.

Bütün gün çok meşguldü.

كان مشغولاً طوال اليوم.

Bütün gün seni düşünüyordum.

كنت أفكر بك طوال اليوم.

Sen bütün hikayeyi bilmiyorsun.

أنت لا تعلم بالقصة كاملة.

Bütün delilleri yok ettim.

دمرت كل الأدلة.

Bütün üyeler hazır bulundu.

كل الأعضاء كانوا متواجدين.

Bütün hafta burada olacağım.

سأكون هنا طوال الأسبوع.

Bütün gün burada olacağım.

سأكون هنا طوال اليوم

Dünyanın bütün işçileri, birleşin!

يا عمال العالم، اتحدوا!

Bütün Müslümanlar Arap değildir.

ليس كلّ المسلمين عرب.

Lütfen bütün soruları cevapla.

من فضلك أجب على كل الأسئلة.

Fadıl bütün kartları tutuyordu.

كانت جميع الأوراق في يد فاضل.

Bütün kadınlar elmastan hoşlanırlar.

كلّ النّساء يعشقن الألماس.

Televizyon bütün gün açık.

التّلفاز يبقى مُشغّلا طِوال اليوم.

Sami bütün parayı kaybetti.

فقد سامي ذلك المال كلّه.

- Bütün insanlar markette yiyecek alır.
- Bütün insanlar pazarda yiyecek alır.

كل الناس يشترون الطعام من السوق.

- Sami bütün gün ofisinde kaldı.
- Sami bütün gün bürosunda kaldı.

بقيَ سامي في مكتبه طوال اليوم.

Fakat bütün kültürler öyle değil.

ولكن ليست كل الثقافات كذلك.

Bütün kültürler böyle sabit değil.

ليست كل الثقافات بتلك الصرامة.

Bütün dünyadan LGBT göçmenleri gördük

قابلنا لاجئين ممن هم مثليين ومن حول العالم

Bütün ana babaların ödü kopar.

حول كيف يأتي الأطفال.

Bütün gazetelerde manşet; Bayhan Katil.

العنوان الرئيسي في كل الصحف: بايهان قاتل.

Teker teker bütün işlerimi kaybettim.

وخسرت كل وظيفة كانت لي.

Bütün sağlığımız ve iyiliğimizle alakalıdır.

كما يتعلق الجنس بصحّتنا العامّة وسلامتنا وسعادتنا.

Daha çok bütün hissetmekle alakalı.

بل بالشعور بالاكتمال.

Hepimizin bir bütün olduğunu hatırlatıyor--

‫النساء ، الرجال ، الناس من جميع‬ ‫الهويات الجنسية ، جميع الكائنات ،‬

Bütün insanlığın atası olarak görmek.

ولكن لكل البشرية.

Bütün bu önlemler alındığında bizim

عندما يتم اتخاذ جميع هذه التدابير ، لدينا

Eğerki bütün bunlar tesadifen yapılmadıysa

إذا لم يصنعوا كل هذه التصديف

Bütün zararlı ışınlar yeryüzüne gelecek

ستأتي كل الأشعة الضارة

Bütün yaz çalışarak yiyecek biriktirir.

يعمل طوال الصيف ، يتراكم الطعام.

Bütün bunlar “Ölüm geliyor, kesin.

كل هؤلاء يقولون "الموت قادم ، هذا مؤكد.

Bütün halk bahçelerini satmaya çalıştılar

إذ حاولوا بيع جميع حدائقهم المجتمعية،

Bütün bilim dalları birbiriyle bağlantılı.

أدركت أن جميع مجالات العلوم مترابطة.

Bütün kredi kartlarını kabul ediyoruz.

نقبل الدفع بأي نوع من بطاقات الإئتمان المعروفة.

Bütün kuşlar uçmaya kadir değildir.

ليست كل الطيور قادرة على الطيران.

Bütün ev ödevini yaptın mı?

- هل أنهيت كل واجباتك؟
- هل أنجزت جميع فروضك؟

Turistler bütün kenti kırmızıya boyadılar.

لقد احتفلوا السياح احتفالاً كبيراً .

Bütün turistler gemiye bindiler mi?

هل صعد السياح جميعهم الى السفينة .

Yağmur bütün gün devam etti.

استمر المطر بالهطول طوال اليوم.

Kapı bütün gün kapalı kaldı.

بقي الباب مغلقًا طوال اليوم.

Bütün gün yatakta yatmaktan usandım.

تعبت من الرقود في السرير طوال اليوم.

Bütün kapıları ve pencereleri kapatın.

اغلق جميع الأبواب والنوافذ.

Bütün soruları yanıtlamak zorunda mıyım?

- هل علي أن أجيب علی أسئلتك كلها؟
- هل يجب علي أن أجيب علی أسئلتك كلها؟

Ben bütün gece boyunca ağladım.

بكيتُ طوال الليل.

Bütün gün evde kalmak zorundaydılar.

كان عليهم البقاء في المنزل طوال اليوم.

Bütün ders boyunca sinekleri saydı.

أمضى وقت الدّرس بأكمله و هو يحسب الذّباب.

O, dün bütün gün çalıştı.

عمل طوال الأمس.

Bütün hayatı boyunca bekar kaldı.

ظلت عازبة طيلة حياتها.

Bütün gün yatakta kalmak zorundayım.

- علي أن أبقى في السرير طوال اليوم.
- علي أن ألازم السرير طول اليوم.

O bütün gün evde kaldı.

بقيت في المنزل طوال اليوم.

O, bütün gün boyunca çalışmaktaydı.

كانت تعمل طوال اليوم.

Dün gece, bütün gece çalıştı.

درس البارحة طوال الليل.

Bütün bu parayla ne yapacaksın?

ماذا ستفعلون بكل هذا المال؟

O, bütün pencereleri açık tuttu.

أبقى جميع النّوافذ مفتوحة.

Bütün halkın veya etnik gurubun

نظل نفكر فى أن تلك الجماعة باكملها

Bütün dağ sonbaharda renk değiştirir.

كل الجبل يتغير بألوانه في الخريف.

Bütün bildiğim onun Çin'den geldiğidir.

كل ما أعرفه هو أنه من الصين.

Fadıl bütün gün dışarıda kaldı.

بقي فاضل في الخارج طوال اليوم.

Bütün öğleden sonrayı kütüphanede geçirdim.

- لقد قضيت كل نهاري في المكتبة
- أمضيت كل الظهيرة في المكتبة.

Leyla mahallenin bütün fahişelerini biliyordu.

كانت ليلى تعرف كلّ عاهرات الحيّ.

Neden bütün bu hapları yuttun?

- لماذا ابتلعت تلك الأقراص؟
- لماذا شربت تلك الأقراص؟

Sami bütün sabunları yanında götürdü.

أخذ سامي كلّ الصّابون معه.

Bütün bu şeyin olduğunu unutalım.

لننسى أنّ شيئا كهذا قد حصل.

Tom bütün gün evde kaldı.

بقي توم في البيت طوال اليوم.