Translation of "Romper" in Turkish

0.015 sec.

Examples of using "Romper" in a sentence and their turkish translations:

No quiero romper contigo.

- Senden ayrılmak istemiyorum.
- Seninle ilişkiyi bitirmek istemiyorum.

Romper dinero es un crimen, pero romper un cheque no lo es.

Para yırtmak suçtur ama çekleri yırtılmak suç değildir.

Algo para romper la tensión.

Gerginliği azaltmak için bir şey.

Tienes que romper esa asociación.

ve sizin de bu algıyı kırmanız lazım.

¿Significa esto que quieres romper?

Bu ayrılmak istediğin anlamına mı geliyor?

Gracias por romper mi teléfono.

Telefonumu bozduğun için teşekkür ederim.

No debemos romper nuestra promesa.

Sözümüzden dönmemeliyiz.

Tom intenta romper la cerradura.

Tom kilidi kırmaya çalışıyor.

Nadie puede romper su récord.

Hiç kimse onun rekorunu kıramaz.

Yo no quiero romper mi promesa.

Ben sözümü bozmak istemem.

Lo siento por romper mi promesa.

Sözümden döndüğüm için üzgünüm.

Ella le vio romper la ventana.

O, onun pencereyi kırdığını gördü.

Tom va a romper con Mary.

- Tom, Mary ile olan ilişkisini bitirecek.
- Tom, Mary'den ayrılacak.

Tom no quiere romper con Mary.

- Tom Mary ile ilişkiyi bitirmek istemiyor.
- Tom Mary ile ayrılmak istemiyor.

- Acabas de romper mi taza favorita.
- La taza que acabas de romper era mi favorita.

Az önce kırdığın kupa benim en sevdiğimdi.

Solo el amor puede romper su corazón.

Sadece aşk kalbini kırabilir.

Ten cuidado de no romper los huevos.

Yumurtaları kırmamaya dikkat et.

No tuve problemas para romper el candado.

Kilidi kırmakta zorlanmadım.

Creo que deberías romper con tu novio.

Bence erkek arkadaşından ayrılmalısın.

Romper el cristal en caso de emergencia.

Acil durumda, camı kır.

- Se puede romper.
- Puede que se rompa.

Kırabilir.

Ten cuidado de no romper los vasos.

- Gözlükleri kırmamak için özen gösterin.
- Bardakları kırmamaya dikkat edin.

Ten cuidado para no romper los huevos.

Bu yumurtaları kırmamak için dikkatli ol.

- Abra la caja con cuidado, sin romper el embalaje.
- Abre la caja con cuidado, sin romper el embalaje.

Kutuyu ambalaja zarar vermeden, dikkatlice açın.

Es una manera de romper las barreras socioeconómicas

Sosyo-ekonomik bariyerleri ve Hindistan'daki kast sistemini

Mi propósito no era simplemente romper la comedia.

Sadece komediyi kırmak değildi.

Juntos tenemos el poder de romper este círculo

Birlikte start-up finansmanındaki

¿Qué podemos hacer para romper este círculo vicioso?

Bu kısır döngüyü kırmak için ne yapabiliriz?

Cuando somos jóvenes vemos que es fácil romper.

Gençken yıkmayı daha kolay buluyoruz.

Ella tuvo cuidado de no romper los vasos.

O, gözlüğü kırmamak için dikkatliydi.

¿Qué piensas que lo hizo romper su promesa?

Onu sözünden caydıranın ne olduğunu düşünüyorsun?

Lo vas a romper si no tienes cuidado.

Dikkatli olmazsan onu kıracaksın.

Se usó un martillo para romper la ventana.

Pencereyi kırmak için bir çekiç kullanıldı.

Lo que ellos hicieron fue romper la ventana.

Onların yaptıkları şey pencereyi kırmaktı.

Pedro no tuvo la intención de romper el jarrón.

Peter vazoyu kırmak niyetinde değildi.

Ten cuidado de no romper esta jarra, por favor.

Lütfen bu vazoyu kırmamak için dikkatli ol.

¡Estoy tan enfadado que quiero gritar y romper todo!

O kadar kızgınım ki çığlık atmak ve her şeyi kırmak istiyorum!

Agarrá bien los huevos o los vas a romper.

Yumurtaları sıkı tut yoksa onları kıracaksın.

Cuidado que puede romper los dientes de los engranajes.

Dikkatli ol yoksa vitesin dişlerini kırarsın!

Antes podremos romper los tabúes en torno a la menopausia,

menopoz konusundaki bu tabuları daha çabuk yıkmamız,

¡No te sientes en esta caja! ¡La vas a romper!

Kutunun üstüne oturma!Onu kıracaksın!

Quiero romper, pero sé que no podría aunque lo intentara.

Ayrılmak istiyorum ama denesem bile yapamayacağımı biliyorum.

No se puede hacer una tortilla sin romper los huevos.

Yumurtaları kırmadan omlet yapılmaz.

Entonces hagamos esto, te haré una pregunta para romper tus prejuicios

o zaman şunu yapalım önyargılarınızı kırabilmek için size bir soru soracağım

No lo castiguen por romper la ventana. Él no es culpable.

Camı kırdığı için onu cezalandırmayın. O suçlanmayacak.

El gobierno hizo todo lo posible para romper los lazos familiares.

Hükümet, aile bağlarını koparmak için elinden gelen her şeyi yaptı.

- Tom y Mary han decidido romper.
- Tom y Mary han decidido romper su relación.
- Tom y Mary han decidido dejarlo.
- Tom y Mary han decidido separarse.

Tom ve Mary ayrılmaya karar verdiler.

Tenemos que romper el silencio en torno a la condición del planeta.

Gezegenimizin durumu etrafındaki sessizliği yıkmamız gerekiyor;

Y todo eso puede contribuir a romper esta capa protectora de humedad,

Ve tüm bunlar virüsün koruyucu tabakasını yok edip

Después de romper con María, Tom y Alicia empezaron a salir juntos.

Tom Mary'den ayrıldıktan sonra Alice ile çıkmaya başladı.

Se retrasaron, mientras los austríacos lanzaban obstáculos río abajo para romper los frágiles puentes.

çaresizce ihtiyaç duyulan takviye ve cephane kaldırıldı.

¿Qué tan bien se realizaría una oración al romper los corazones de millones de personas?

milyonlarca insanın kalbini kırarak kılınan namaz bir Müslümana ne kadar yakışırdı ki?

Pero en la batalla, no pudo romper sus líneas ni evitar que escapasen por mar.

Ancak savaşta ne onların hatlarını kıramadı ne de deniz yoluyla kaçmalarına engel oldu.

¡Para ayudar a todos a que se conozcan, hemos creado algunos juegos para romper el hielo!

Birbirinizi tanıyıp kaynaşmanıza yardımcı olması için bazı oyunlar ürettik.

- No puedes hacer un omelet sin quebrar huevos.
- No podés hacer un omelet sin romper los huevos.

- Yumurta kırmadan omlet yapamazsın.
- Hem karnım doysun, hem pastam dursun olmaz.

- No te sientes en la mesa, se puede romper.
- No te sientes en la mesa, podría romperse.

Masanın üstüne oturma. Kırılabilir.

- El vidrio es un material transparente y rompible.
- El vidrio es un material transparente y fácil de romper.

Cam, saydam ve çok kırılgan bir maddedir.

- Ella averió el tostador de nuevo.
- Ella echó a perder el tostador otra vez.
- Ella ha vuelto a romper la tostadora.

O, tost makinesini tekrar bozdu.

Solo hace falta una palabra para romper un corazón, pero para reparar un corazón roto ni una disculpa ni una vida bastan.

Kalbi kırmaya tek bir söz yeter; ama kırılan kalbi tamir etmeye ne bir özür, ne de bir ömür yeter.