Translation of "Oportunidades" in Turkish

0.015 sec.

Examples of using "Oportunidades" in a sentence and their turkish translations:

Habrá más oportunidades.

Diğer şanslar olacak.

Creará riqueza y oportunidades,

ve bu şekilde zenginlik ve fırsat yaratarak

Y las oportunidades escasean.

ve fırsatların zor bulunduğunu düşünün.

Nuevas oportunidades se abrieron:

yeni fırsatlar boy gösterdi:

Ellos tuvieron oportunidades limitadas.

Onların kısıtlı olanakları vardı.

Solo un puñado de oportunidades

sadece bir avuç fırsat

Y también oportunidades potencialmente enormes.

Ama krizlerin sunduğu fırsatların da farkındalar.

Quizás encuentren que hay más oportunidades.

muhtemelen orada daha birçok fırsat olduğunu göreceksiniz.

Las oportunidades no vendrán a mi

karşıma fırsatlar çıkmaz

[Todo niño merece las mismas oportunidades.]

[ Her çocuk eşit hakları hak eder.

Tenemos pocas oportunidades de hablar alemán.

Almanca konuşmak için çok az fırsatımız var.

¿Cuáles son mis oportunidades de sobrevivir?

Benim hayatta kalma şansım nedir?

Ellos tuvieron pocas oportunidades de practicarlo.

Onu uygulamak için birkaç fırsatları vardı.

oportunidades para acabar con la extrema pobreza,

Şiddetli yoksulluğu sona erdirecek,

Y crezcan creando oportunidades iguales para otros.

Başkaları için de eşit fırsatlar yaratarak büyürler.

Que la educación debería otorgar igualdad de oportunidades,

eşit bir hak olması gerektiğine

El futuro ofrece esperanza y oportunidades para todos.

Gelecek herkese umut ve fırsat sunuyor.

Pero, en la ciudad, las oportunidades son infinitas.

Ama şehirde... ...ihtimaller sonsuz.

La premisa lo forman los talentos, recursos y oportunidades.

Kurgun yeteneklerin, kaynakların ve fırsatlarındır.

Porque cada niño merece igualdad de oportunidades en educación.

Çünkü her çocuk eğitim için eşit hakkı hak eder.

No hay igualdad de oportunidades, nunca las ha habido.

Eşit alanlara sahip değiliz ve bu hep böyle oldu.

Genial. Puede haber muchas oportunidades de sobrevivir por allí,

Harika, önümüzde bir sürü hayatta kalma fırsatı olacak

La noche presenta a los animales oportunidades y desafíos

gece, hayvanların önüne olağanüstü zorluklar çıkarıyor.

La noche presenta a los animales oportunidades y desafíos

...gece, hayvanların önüne olağanüstü zorluklar çıkarıyor.

Frente a las oportunidades y los desafíos en sus vidas?

nasıl tepki vereceklerine dair olası çıkarımlar ne olabilir?

Es nuestro deber dejarles un legado de esperanza y oportunidades.

Onlar için ama aynı zamanda onlarla birlikte

Todas estas oportunidades de caza también atraen a otros jaguares.

Ortada bunca av olması başka jaguarları da buraya çekiyor.

Las oportunidades del hombre están limitadas sólo por su imaginación.

İnsanın imkânları yalnızca hayal gücü ile sınırlıdır.

Nunca antes las mujeres han gozado de tantas oportunidades como hoy

Geçmişteki kadınların şu andaki kadar çok fırsatı hiç olmadı.

¿La igualdad de oportunidades debe equipararse a la igualdad de resultados?

Fırsat eşitliği mutlaka eşit sonuçlar sağlar mı?

Pero una gran mayoría de artistas no saben de esas oportunidades.

ancak sanatçıların büyük çoğunluğu bundan habersiz.

Yo quiero superarme y así tener mejores oportunidades en un futuro.

Ben kendimi geliştirmek ve böylece gelecekte daha iyi olanaklara sahip olmak istiyorum.

Como un lugar lleno de un sinfín de oportunidades y gente increíble.

sonsuz fırsatlar ve harika insanlarla dolu bir dünya olarak.

No son tanto en relación con el rendimiento sino a las oportunidades.

başarıyla ilgili olmadığını anlamamız gerekir.

Mi raza, mi entorno y oportunidades me colocan en una élite privilegiada.

Irkım, arka planım ve fırsatlar beni ayrıcalıklı elitlerden biri yaptı.

Para que ellas tuvieran acceso a las mejores oportunidades en la vida.

imkan sağlamak için zorlu engellerin üstesinden geliyorlar.

Estos objetivos nos ofrecen momentos clave y las oportunidades de nuestro tiempo,

Bu hedefler bize hayatımızın önemli anlarını ve fırsatlarını sunar.

Él debería ser rico. Si tuvo todas las oportunidades antes de inmigrar.

Onun zengin olması gerekir: Göç etmeden önce her fırsatı vardı.

Ciertamente Tom tuvo muchas oportunidades para ir a conciertos cuando estuvo en Boston.

Tom Boston'da iken konserlere gitmek için kesinlikle çok fırsatı oldu.

Como consecuencia, Ney rechazó varias oportunidades de huir de Francia y fue arrestado por traición

. Sonrasında, Ney Fransa'dan kaçma şansını geri çevirdi ve geri yüklenen monarşi tarafından

Que vieron destellos de brillantez, pero también oportunidades perdidas, una avaricia impactante y una renuencia

Parlaklık kıvılcımlarının görüldüğü, ancak aynı zamanda şansların kaçırıldığı, şok edici açgözlülüğün ve

- Supongo que eso no tiene muchas posibilidades de suceder.
- No creo que eso tenga muchas oportunidades de ocurrir.

Bunun olacağına çok ihtimal vermiyorum.