Translation of "Llevé" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Llevé" in a sentence and their turkish translations:

Lo llevé al hospital.

Onu hastaneye götürdüm.

Llevé a mi hijo.

Çocuğumu aldım.

Llevé la caja al hombro.

Kutuyu omzumda taşıdım.

Llevé a Tom al hospital.

Ben Tom'u hastaneye götürdüm.

Llevé mi ropa a lavar.

Temizlenecek elbiselerimi aldım.

Me llevé tu paraguas por error.

Yanlışlıkla senin şemsiyeni aldım.

Le llevé una taza de café.

Ona bir fincan kahve götürdüm.

Llevé a mi perro al veterinario.

Köpeğimi veterinere götürdüm.

Llevé a la chica a su casa.

Onu eve götürdüm.

Llevé a la espalda la bolsa pesada.

Ağır çantayı sırtımda taşıdım.

La llevé de vuelta a la cama.

Onu yatağa geri götürdüm.

Llevé a los niños a la escuela.

Çocukları okula götürdüm.

Y me llevé la sorpresa de mi carrera.

ve kariyerimin şokunu yaşadım.

¡Qué susto me llevé cuando abrí la puerta!

Kapıyı açtığımda ne biçim korktum!

Yo lo llevé al Palacio Imperial de Kyoto.

Onu Kyoto Kraliyet Sarayına götürdüm.

Me llevé una fuerte picadura de una avispa.

Bir yaban arısı beni soktu.

- Llevé la cámara conmigo.
- Anduve con mi cámara.

- Ben kamerayı beraberimde götürdüm.
- Kamerayı yanıma aldım.

La había visto, la conoció. Lo llevé muchas veces.

Onu gördü, onunla tanıştı. Defalarca kez yanına gittik.

Que llevé conmigo al banco de la corte municipal de Newark.

Newark Belediye Mahkemesi kürsüsüne de yanımda taşıdığım bır ders.

No sólo hice el plan sino que lo llevé a cabo.

Sadece planı yapmadım, onu uyguladım.

Aquí es donde llevé a mi novia en nuestra primera cita.

Burası ilk buluşmamızda kız arkadaşımı götürdüğüm yer.

Se rompió el coche y lo llevé al taller para arreglarlo.

Araba bozuldu ve onarmak için onu garaja getirdim.

- No me llevé bien con ella.
- No me llevaba bien con ella.

Onunla geçinmedim.

Así que llevé a cabo un estudio en mi web, y casi 400 personas contestaron.

kendi web sayfamda bir çalışma yaptım, ve yaklaşık 400 kişi katıldı.

- Vine para devolverte los libros que tomé prestados.
- He venido para devolverte los libros que me llevé.

Ödünç aldığım kitapları sana geri vermek için geldim.

Las botellas de cerveza que llevé a la fiesta sobraron, la familia del anfitrión tenía una fábrica de cerveza.

Partiye getirdiğim bira şişeleri gereksizdi; ev sahibinin ailesi bir bira fabrikasına sahipti.

Me llevé tan bien con el sujeto sentado al lado mío en el pub, que terminamos tomando juntos hasta el amanecer.

Barda yanımda oturan şafak sökene kadar beraber içtiğim adamlarla gerçekten iyi anlaştım.