Translation of "Llega" in Turkish

0.025 sec.

Examples of using "Llega" in a sentence and their turkish translations:

¿Cuándo llega?

O ne zaman varır?

Ya casi llega.

Çok az kaldı.

Tom llega temprano.

Tom erken geldi.

Tom llega hoy.

Tom bugün varır.

Llega siempre a tiempo.

Her zaman zamanında gel.

El mañana nunca llega.

Yarın asla gelmeyecek.

El tren llega temprano.

Tren erken geldi.

El tren llega tarde.

Tren gecikti.

¡Aquí llega la novia!

İşte gelin geliyor!

Tom siempre llega tarde.

Tom her zaman geç kalır.

Siempre llega a tiempo.

O, her zaman zamanında gelir.

Tom rara vez llega tarde.

Tom nadiren geç kalır.

Él no siempre llega tarde.

O her zaman geç gelmez.

Te avisaré si ella llega.

O geldiğinde sana bildireceğim.

Tom nunca llega a tiempo.

Tom asla zamanında varmaz.

Tom casi nunca llega tarde.

Tom neredeyse asla geç kalmaz.

Llega el solsticio de invierno.

Kış gündönümü geliyor.

- A menudo llega tarde al colegio.
- A menudo llega tarde a la escuela.

O sık sık okula geç gelir.

- A cada santo le llega su día.
- Todo le llega a quien sabe esperar.

Herkesin şansı bir gün dönebilir.

- Él llega tarde a la escuela a menudo.
- A menudo llega tarde al colegio.

O sık sık okula geç gelir.

Si no entendemos hasta dónde llega,

Eğer biz bunun boyutunu anlamazsak

Ya me llega a la cintura.

Belime kadar battım.

Fred frecuentemente llega tarde a clase.

Fred, sık sık sınıfa geç geliyor.

El autobús no siempre llega puntual.

Otobüs her zaman zamanında gelmez.

A menudo llega tarde a trabajar.

O, sık sık işe geç kalır.

Nunca llega tarde a la escuela.

O, asla okula geç kalmaz.

No le llega agua al tanque.

- O aptal.
- O aklını yitirmiş.
- O kaçık.

Son las once y no llega.

Saat on bir ve o gelmiyor.

Él siempre llega tarde a clases.

O, zaman sınıfa geç kalır.

- Llega a tiempo.
- Llegue a tiempo.

Zamanında gelin.

¿A qué hora llega el tren?

Tren ne zaman gelir?

¿Cuándo llega este avión a Narita?

Bu uçak Narita'ya ne zaman varacak?

¿Cómo se llega a la policía?

Polise nasıl giderim?

¿Cuándo llega el autobús de Tom?

Tom'un otobüsü ne zaman gelir?

- El tren siempre llega a su hora.
- El tren siempre llega a la hora prevista.

Tren her zaman vaktinde gelir.

- Tom casi nunca llega tarde a sus compromisos.
- Foma casi nunca llega tarde a los encuentros.

Tom neredeyse randevularına hiç geç kalmaz.

Cuando llega la mañana, vuelve la calma.

Sabah gel, işler sakinleşsin.

El vestido me llega hasta las rodillas.

Elbise dizlerime geliyor.

El tren siempre llega a su hora.

Tren her zaman zamanında gelir.

El pelo le llega a los hombros.

Onun saçı omuzlarına geliyor.

Está enfadado porque ella siempre llega tarde.

O her zaman oraya geç geldiği için sinirlendi.

Él siempre llega tarde a la escuela.

- O, her zaman okula geç kalır.
- O her zaman okula geç gelir.

¿A qué hora llega el próximo tren?

Bir sonraki tren hangi saatte geliyor?

Siempre llega a tiempo a una cita.

Bir randevuya her zaman zamanında varır.

Por este camino se llega al museo.

Bu yol seni müzeye götürecek.

Andy nunca llega tarde a una cita.

Andy bir randevuya asla geç kalmaz.

Tom llega tarde al colegio bastante seguido.

Tom oldukça sık okula geç kalır.

- ¿Te has preguntado por qué Tom llega siempre tarde?
- ¿Se ha preguntado por qué Tom llega siempre tarde?

Tom'un neden her zaman geç kaldığını merak ettin mi?

La flota cartaginesa finalmente llega a la costa.

Kartaca filosu nihayet karaya ulaşıyor.

Nuestro autobús llega tarde siempre que tenemos prisa.

Özellikle acelemiz olduğunda otobüsümüz geç gelir.

¿A qué hora llega este tren a Yokohama?

Bu tren saat kaçta Yokohama'ya varır?

¿A qué hora llega nuestro tren a Hakata?

Trenimiz Hakata'ya ne zaman varıyor?

Tom ya está pero Bill aún no llega.

Tom çoktan burada, ama Bill henüz gelmedi.

El invierno se marcha y llega la primavera.

Kış gitti. İlkbahar geldi.

Por esta puerta se llega a la cocina.

Bu kapıdan mutfağa erişebilirsin.

¿Me dices cómo se llega a tu casa?

Evinize nasıl gidildiğini bana söyler misin?

Nuestro profesor de inglés siempre llega a tiempo.

İngilizce öğretmenimiz her zaman zamanında gelir.

Solo quería saber a qué hora llega Tom.

Sadece Tom'un ne zaman geleceğini bilmek istedim.

- ¿Sabes cómo llegar?
- ¿Sabes cómo se llega allí?

Oraya nasıl gideceğini biliyor musun?

Llega el correo antes de que te vayas.

Sen gitmeden önce posta gelir.

- Ya llega el invierno.
- El invierno se acerca.

Kış yakında geliyor.

A veces no llega el tren a tiempo.

Bazen tren zamanında gelmez.

A esta pieza le llega luz del sol.

Bu oda güneş alır.

A este cuarto no le llega mucho sol.

Bu oda çok güneş almaz.

Tom casi nunca llega atrasado a sus compromisos.

Tom randevularına neredeyse hiç geç kalmaz.

La vista llega hasta donde terminan las comodidades.

Göz kendi rahatlık düzeyinin ötesini görmez.

- El diccionario es incompleto. Sólo llega a la letra J.
- El diccionario está incompleto. Sólo llega hasta la letra "J".

Sözlük eksik. Sadece J harfine kadar gidiyor.

Y si les llega a la sangre, se infectan.

Kanınıza girdikten sonra enfeksiyon kaparsınız

Uno llega allí y ve que aún quedan kilómetros.

Bunu aştıktan sonra, hâlâ kilometrelerce uzakta olduğunu fark ediyorsunuz.

¿No tienes un amigo que llega tarde o nunca?

ya geç gelip yada hiç gelmeyen arkadaşınız yok mu?

El primero que llega, el primero que se sirve.

İlk gelene ilk servis yapılır.

- Llega tarde a casa.
- Has llegado tarde a casa.

- Eve geç geldin.
- Eve geç kaldın.

Mi padre llega a la estación a las cinco.

Babam istasyona saat beşte varıyor.

Ella a menudo llega tarde al colegio los lunes.

- Pazartesi günleri çoğunlukla okula geç kalır.
- Pazartesileri okula sık sık geç geliyor.
- Pazartesileri okula sık sık geç kalıyor.

Su cabello es tan largo que llega al suelo.

Onun saçı o kadar uzun ki zemine ulaşıyor.

El que llega primero a casa prepara la cena.

Eve ilk varan akşam yemeğini pişirmeye başlar.

Voy a revisar a que hora llega el tren.

Trenin saat kaçta geleceğini kontrol edeceğim.

- No le llega agua al tanque.
- Es un salame.

O aptal.

Nuestro profesor siempre llega a tiempo a sus clases.

Bizim profesör dersine her zaman vaktinde gelir.

¿A qué hora llega tu madre a Amsterdam mañana?

Annen Amsterdam'a yarın saat kaçta varacak?

Tom no siempre llega tarde, pero a menudo sí.

Tom her zaman geç kalmaz fakat sık sık kalır.

A Mary, el cabello le llega hasta la cintura.

Mary'nin beline kadar saçları var.

Y la nieve llega a la cintura. Es muy incómodo.

Kar seviyesi bele kadar. Gerçekten çok tuhaf.

El señor White llega a Tokio a las 10:30.

Bay White saat 10.30'da Tokyo'ya varıyor.

De vez en cuando ella llega tarde a la escuela.

Bazen okula geç kalır.

La chica que está en la puerta siempre llega tarde.

Şu anda kapıdaki içeri gelen kız her zaman geç kalıyor.

El sol de la tarde llega directamente a mi pieza.

Öğleden sonra güneşi doğrudan odama gelir.

Mi papá rara vez llega a casa antes de medianoche.

Babam nadiren gece yarısından önce eve döner.

A esta pieza no le llega mucha luz del sol.

Bu oda fazla güneş ışığı almıyor.

Sin importar lo que pase, Tom siempre llega a tiempo.

Ne olursa olsun, Tom her zaman zamanında gelir.

¿Podría decirme cómo se llega a la estación más cercana?

En yakın istasyona nasıl gidildiğini söyleyebilir misiniz?

Y cuando le llega el voltaje, se abre, libera el agua,

ve voltaj ona çarptığında, açılır ve suyu salar,

El expreso llega a las seis y media de la tarde.

Ekspres akşam 6:30'da varır.