Examples of using "привыкла" in a sentence and their turkish translations:
O erken kalkmaya alışkındır.
O, seyahat etmeye alışkındır.
- Tek başına yaşıyordu.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
- O yalnız yaşamaya alışkındır.
Hatta, bu hisse o kadar çok alışmıştım ki,
O bir çadırda uyumaya alışkındır.
Mary Tom'un karamsarlığına alışkın.
Kendim için yemek pişirmeye alışkınım.
Tina kısa sürede Japon yemeklerine alıştı.
Bütün gece yatmamaya alışkındır.
Bu tür yemeğe alışkın değilim.
Köyde yaşamaya hızlıca alıştı.
Ben kaybetmeye alışkınım.
O, ev ödevini akşam yemeğinden önce yapmaya alışkındır.
O, bu makineyi kullanmaya alışıktır.
Ben gürültüye alışkınım.
Erken yatmaya alıştım.
- Yalnız yaşamaya alışkınım.
- Tek başıma yaşamaya alışığım.
Tom'a alıştım.
Karanlığa alışkınım.
Ben buna alışkınım.
Erken kalkmaya alışkınım.
Sıcağa alıştım.
Geç vakitlere kadar çalışmaya alışkınım.
Ben buna alışık değilim.
Mary alay edilmeye alışkın değildir.
Topluluk önünde konuşmaya alıştım.
Bir çadırda uyurdunuz.
Buna alışkın değilim.
Artık buna alışkınım.
Artık ağrıya alışkınım.
Bu tür şeylere alışkınım.
Bunu yapmaya alışkın değilim.
- Bu şekilde çalışmaya alışkın değilim.
- Bu tür işe alışkın değilim.
Topluluk önünde konuşmaya alışkındır.
Henüz Bayan Jackson olarak çağrılmaya alışkın değilim.
Bu soğuk havaya alışkınım.
Ben henüz buna alışmadım.
Ben buna alışığım.
Yalnız yaşamaya alışkınım.
Kahveyi şekersiz içmeye alışkın değilim.
Buna alışkınım.
Bu soğuk havaya henüz alışmadım.
Onu karanlıkta yapmaya alışık değilim.
"Sen zaten Japon mutfağına alışık değil misin?" – "Alışmak zorunda kalmadım. O bana ilk görüşte aşık oldu!"
Bu ısıya alışık değilim.
Herkesin önünde konuşmalar yapmaya alışık değilim.