Translation of "Ganzes" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "Ganzes" in a sentence and their turkish translations:

Bildeten ein Ganzes,

Bir bütünü meydana getiriyordu

Ihr ganzes Vieh ist fett.

Onların sığırlarının hepsi şişman.

Unser ganzes Essen war verdorben.

Yiyeceğimizin hepsi bozulmuştu.

Tom nahm mein ganzes Geld.

Tom bütün paramı aldı.

Darüber verging ein ganzes Jahr.

Üzerinden tam bir sene geçti.

Er verlor sein ganzes Vermögen.

- Bütün zenginliğini kaybetti.
- Bütün servetini kaybetti.
- Bütün varlığını kaybetti.

- Ich gab Tom mein ganzes Geld.
- Ich habe Tom mein ganzes Geld gegeben.

Tom'a bütün paramı verdim.

- Er widmete sein ganzes Leben der Wissenschaft.
- Er verschrieb sein ganzes Leben der Wissenschaft.

Tüm yaşamını bilime adadı.

- Ich war mein ganzes Leben lang Sportler.
- Ich war mein ganzes Leben lang Sportlerin.

Hayatım boyunca bir atletim.

Sein ganzes Wesen denkt, fühlt, erforscht.

Tüm varlığı düşünüyor, hissediyor, keşfediyor.

Ich verlor fast mein ganzes Geld.

Neredeyse bütün paramı kaybettim.

Tom hat sein ganzes Land verkauft.

Tom bütün arazisini sattı.

Tom hat sein ganzes Geld verspielt.

Tom bütün parasını kumar oynayarak kaybetti.

Vater übergibt Mutter sein ganzes Gehalt.

Baba tüm maaşını anneye veriyor.

Tom hat sein ganzes Geld verloren.

Tom bütün parasını kaybetti.

Legen wir unser ganzes Geld zusammen!

Bütün paramızı birleştirelim.

Ich habe mein ganzes Selbstvertrauen verloren.

Tüm özgüvenimi kaybettim.

Ich habe mein ganzes Geld verloren.

Bütün paramı kaybettim.

Er hat sein ganzes Land verkauft.

O bütün arazisini sattı.

Wir müssen unser ganzes Leben lang lernen.

Yaşadığımız sürece çalışmaya devam etmeliyiz.

Der Mann raubte ihm sein ganzes Geld.

Adam onun bütün parasını soydu.

Er blieb sein ganzes Leben lang Junggeselle.

Hayatı boyunca bekar kaldı.

Ich wohne schon mein ganzes Leben hier.

Hayatım boyunca burada yaşadım.

Sie blieb ihr ganzes Leben lang ledig.

Bütün hayatı boyunca bekar kaldı.

Ich kenne Tom schon mein ganzes Leben.

Hayatım boyunca Tom'u tanıyorum.

Sein Haar bedeckte fast sein ganzes Gesicht.

Onun saçı neredeyse tüm yüzünü kapadı.

Ich habe mein ganzes Leben hart gearbeitet.

Ben hayatım boyunca çok çalıştım.

Tom hat sein ganzes Leben hart gearbeitet.

Tom hayatı boyunca çok çalıştı.

Tom blieb sein ganzes Leben lang Junggeselle.

Tom bütün hayatı boyunca bekar kaldı.

Du musst das Problem als Ganzes betrachten.

Bu sorunu bir bütün olarak göz önüne almalısınız.

Tom blieb sein ganzes Leben über arm.

Tom hayatı boyunca fakir kaldı.

Meine Großmutter erzählte mir ihr ganzes Leben.

Büyükannem kendisinin bütün hayatını bana anlattı.

- Ich habe mein ganzes Leben auf diesen Tag gewartet.
- Ich wartete auf diesen Tag mein ganzes Leben lang.

Hayatım boyunca o günü bekledim.

Gib nicht dein ganzes Geld für Comics aus!

Bütün paranı çizgi romanlara harcama!

Man sagt, er habe sein ganzes Vermögen verloren.

Onun tüm parasını kaybettiğini söyleniyor.

Ich treibe schon mein ganzes Leben lang Sport.

Hayatım boyunca spor yaptım.

Er hat sein ganzes Leben lang Menschen geholfen.

Bütün hayatını insanlara yardım ederek geçirdi.

Tom hat sein ganzes Leben lang Menschen geholfen.

Tom bütün hayatını insanlara yardım ederek geçirdi.

Du hast noch dein ganzes Leben vor dir.

Önünüzde koca bir hayat var.

Ich will nicht mein ganzes Leben hier zubringen.

Bütün hayatımı burada geçirmek istemiyorum.

Ich wollte nicht mein ganzes Leben dort verbringen.

Bütün hayatımı orada geçirmek istemedim.

Sie gibt ihr ganzes Geld für Kleidung aus.

O, parasının hepsini giysilere harcar.

Ich möchte mein ganzes Leben mit dir verbringen.

Ömrümü seninle geçirmek istiyorum.

Wir sollten dieses Problem als ein Ganzes betrachten.

Biz bu sorunu bir bütün olarak düşünmeliyiz.

Tom lebt schon sein ganzes Leben in Boston.

Tom bütün hayatı boyunca Boston'da yaşadı.

- Er hat sein ganzes Leben lang auf diesen Moment gewartet.
- Sie hat ihr ganzes Leben lang auf diesen Moment gewartet.

Bütün hayatı boyunca bu anı beklemiş.

Schlafmangel lässt Männer also um ein ganzes Jahrzehnt altern,

Yani az uyku, bir erkeği bu önemli sağlık açısından

Sein ganzes Beatboxing, all die Töne die Jahre über --

Bu beatbox, Tom'un yıllardır çıkardığı sesler

Der Moment, in dem das ganzes Gewicht darauf lastet.

Ağırlığınızı ona bıraktığınız an.

Tom hat sein ganzes Geld für ein Motorrad verbraten.

Tom bütün parasını bir motosiklete harcadı.

Ich will nicht mein ganzes Leben lang allein sein.

Tüm hayatım boyunca yalnız olmak istemiyorum.

George Harrison war sein ganzes Leben lang ein Gentleman!

George Harrison tüm yaşamı boyunca bir centilmendi.

Schon mein ganzes Leben warte ich auf diesen Augenblick.

Bu anı tüm hayatım boyunca bekledim.

Es geht ihm ein ganzes Stück besser als gestern.

Düne göre çok daha iyi hissediyor.

Er hat sein ganzes Geld auf den Kopf gehauen.

Tüm parasını har vurup harman savurdu.

Er hat sein ganzes Geld für ein Auto ausgegeben.

Bütün parasını arabaya harcadı.

Ich habe mein ganzes Leben lang auf sie gewartet.

Bütün yaşamım boyunca onu bekledim.

Tom wird sich sein ganzes Leben lang daran erinnern.

Tom bunu bütün hayatı boyunca hatırlayacak.

Sie hat ihr ganzes Leben lang mit ihm zusammengewohnt.

- O, bütün hayatı boyunca onunla birlikte yaşadı.
- Ömrünü onunla geçirdi.

Dein Zeitvertreib in der Kindheit beeinflusst dein ganzes Leben.

Çocukluğunda ne yaparak harcadığın zaman hayatının geriye kalanını etkiler.

Tom hat sein ganzes Geld auf den Kopf gehauen.

Tom bütün parasını harcadı.

Sein ganzes Leben lang betrieb er zukunftsweisende Erforschung von Reptilien

Hayatını sürüngen araştırmalarında öncülük ederek geçirdi

Sie gab ihr ganzes Leben für das Studium der Physik.

Tüm yaşamını fizik çalışmalarına adadı.

Er widmete sein ganzes Leben, um arme Menschen zu unterstützen.

O tüm hayatını fakir insanlara yardım etmeye adadı.

Ich habe bereits mein ganzes Taschengeld für diesen Monat ausgegeben.

Bu ay tüm cep harçlığımı zaten harcadım.

Ich möchte nicht mein ganzes Leben in einem Supermarkt arbeiten.

Hayatım boyunca bir süpermarkette çalışmak istemiyorum.

Ich habe mein ganzes Leben damit zugebracht, anderen zu helfen.

Bütün hayatımı başkalarına yardım etmeye çalışarak geçirdim.

Ich erfreute mich mein ganzes Leben an einer guten Gesundheit.

Bütün hayatım boyunca sağlığım yerinde oldu.

Er widmete sein ganzes Leben, um armen Menschen zu helfen.

O, hayatını fakir insanlara yardım etmeye adadı.

So aufgeregt bin ich mein ganzes Leben noch nicht gewesen.

Hayatım boyunca hiç bu kadar gergin olmamıştım.

Ich habe mein ganzes Leben lang jemanden wie dich gesucht.

Bütün hayatımı senin gibi birini arayarak geçirdim.

Manche Menschen benötigen ein ganzes Leben, um dies zu verstehen.

Bazı insanların bunu anlamak için bir ömre ihtiyacı var.

Das ist... Es gibt viele Projekte für die Menschheit als Ganzes.

Tüm insanlığın faydasına olacak binlerce şey var.

Es ist noch ein ganzes Stück zu Fuß in die Richtung.

Uzun mesafeler yürümem gerekecek, bu tarafa doğru.

Im September werde ich sie für ein ganzes Jahr gekannt haben.

Eylül ayı itibarıyla tam bir yıldır onu tanıyoruz.

In diesem Augenblick schien sein ganzes vergangenes Leben an ihm vorbeizuziehen.

Şu an tüm geçmiş yaşamı aklından geçmiş gibi görünüyordu..

Tom hat sein ganzes Leben auf eine Frau wie Maria gewartet.

Tom Mary gibi bir kadın için tüm hayatı boyunca bekliyor.

Du bist jung. Du hast noch dein ganzes Leben vor dir.

Sen gençsin. Senin önünde sağlıklı bir hayat var.

Tom sagt, dass er sein ganzes Leben in Boston gelebt hat.

Tom bütün hayatı boyunca Boston'da yaşadığını söylüyor.

Karoline ist nicht so dumm, ihr ganzes Geld für Klamotten auszugeben.

- Caroline tüm parasını kıyafetlere harcamayacak kadar mantıklıdır.
- Caroline tüm parasını kıyafetlere harcamayacak kadar akıllıdır.

Sie ist nicht so dumm, ihr ganzes Geld für Kleidung auszugeben.

Bütün parasını elbiselere harcamayacak kadar akıllıdır.

Sie riet ihm, nicht sein ganzes Geld für seine Freundin auszugeben.

O, ona tüm parasını kız arkadaşına harcamamasını tavsiye etti.

- Tom verlor all sein Geld.
- Tom hat sein ganzes Geld verloren.

Tom bütün parasını kaybetti.

- Er hat sein ganzes Geld verloren.
- Er hat all sein Geld verloren.

O bütün parasını kaybetti.

Tom kam bald darauf, dass Maria ihm sein ganzes Geld gestohlen hatte.

Tom kısa sürede Mary'nin tüm parasını çaldığını fark etti.

- Das ist das ganze Geld, das ich habe.
- Das ist mein ganzes Geld.

Sahip olduğum tüm para budur.

- Er gab mir all sein Geld.
- Er hat mir sein ganzes Geld gegeben.

Bütün parasını bana verdi.

Das ist der Moment, auf den ich mein ganzes Leben lang gewartet habe.

Bu tüm hayatım boyunca beklediğim an.

Tom gab sein ganzes Geld aus, um ein Weihnachtsgeschenk für Mary zu kaufen.

- Tom Mary'ye bir Noel hediyesi almak zorunda olduğu tüm parayı harcadı.
- Tom elindeki tüm parayı Meryem'e bir Noel hediyesi almak için harcadı.

- Tom blieb zeit seines Lebens alleinstehend.
- Tom blieb sein ganzes Leben lang Junggeselle.

Tom tüm yaşamı boyunca bekar kaldı.

Maria wollte Tom nicht wissen lassen, dass sie ihr ganzes Geld verloren hatte.

Maria tüm parasını kaybettiğini Tom'a söylemek istemedi.

- Jemand hat mir mein ganzes Geld gestohlen.
- Jemand hat mir all mein Geld gestohlen.

Birisi tüm paramı çaldı.

- Vater übergibt Mutter sein ganzes Gehalt.
- Mein Vater gibt meiner Mutter seinen ganzen Lohn.

Babam tüm maaşını anneme veriyor.

Die Sonne – in der Tat unser ganzes Sonnensystem – kreist um das Zentrum der Milchstraßengalaxie.

- Güneş - aslında tüm güneş sistemimiz - Samanyolu Galaksisinin merkezinde döner.
- Güneş, daha doğrusu tüm Güneş sistemi, Samanyolu galaksisinin merkezi etrafında dönmektedir.

Ich glaube du bist die Frau, auf die ich mein ganzes Leben gewartet habe.

Sizin hayatım boyunca beklediğim kadın olduğunuzu düşünüyorum.