Translation of "Tear" in Turkish

0.018 sec.

Examples of using "Tear" in a sentence and their turkish translations:

I shed a tear when I saw the tear in my dress.

- Elbisemdeki gözyaşını gördüğümde bir damla gözyaşı döktüm.
- Elbisemdeki yırtığı gördüğümde göşyaşı döktüm.

Tear gas filled the room.

Göz yaşartıcı gaz odayı doldurdu.

Your tears tear my heart!

Gözyaşların kalbimi paralıyor.

He didn't shed a tear.

O bir gözyaşı dökmedi.

You can tear the box open.

Kutuyu yırtarak açabilirsin.

A tear ran down her cheek.

Bir gözyaşı onun yanağından aşağıya süzüldü.

The police threw tear gas bombs.

Polis göz yaşartıcı bomba attı.

We must tear down this house.

Bu evi yıkmalıyız.

Don't let him tear this picture.

Onun bu resmi yırtmasına izin verme.

Mr Gorbachev, tear down this wall!

M. Gorbatchev, bu duvarı yıkın!

A tear ran down Tom's cheek.

Tom'un yanağından bir gözyaşı süzüldü.

They're trying to tear us apart.

Bizi parçalara ayırmaya çalışıyorlar.

They will tear you to pieces!

Seni parçalara ayıracaklar!

I saw him tear up the letter.

Onun mektubu yırtıp attığını gördüm.

She tried not to shed a tear.

Gözyaşı akıtmamak için çabaladı.

We're planning to tear down our house.

Biz evimizi yıkmayı planlıyoruz.

I'm going to tear down this wall.

Bu duvarı yıkacağım.

Throw a tear-gas bomb at him.

Ona bir gaz bombası at.

Tear a page out of your copybook.

Yazı defterinden bir sayfa kopar.

Tear gas was fired into the building.

Göz yaşartıcı gaz, binaya ateşlendi.

Nothing dries more quickly than a tear.

Hiçbir şey bir gözyaşından daha çabuk kurumaz.

It brought a tear to my eye.

O gözüme gözyaşı getirdi.

She wiped a tear from her cheek.

O, yanağından gözyaşını sildi.

I will not even cry one tear.

Bir damla bile gözyaşı dökmeyeceğim.

I saw my sister tear up the letter.

Kız kardeşimin mektubu yırttığını gördüm.

I was told my tear duct was blocked.

Bana gözyaşı kanalımın tıkandığı söylenildi.

I want you to tear up her pictures.

Senden onun resimlerini yırtmanı istiyorum.

Tom is going to tear his house down.

Tom evini yıkacak.

Open the envelope carefully so it doesn't tear.

Zarfı dikkatle aç, yani yırtma.

Nobody is going to tear down this house.

Kimse bu evi yıkmayacak.

I'll tear a page out from that book.

O kitaptan bir sayfa yırtacağım.

I tear up whenever I hear that song.

Bu şarkıyı ne zaman dinlesem hüzünlenirim.

The warranty doesn't cover normal wear and tear.

- Normal aşınma ve yıpranma garanti kapsamında değildir.
- Garanti normal aşınma ve yıpranmayı içermemektedir.

You must not tear pages out of library books.

Kütüphane kitaplarının sayfalarını yırtmamalısın.

The police used tear gas against the protesting students.

Polis protestocu gençlere karşı biber gazı kullandı.

The cops threw tear-gas bombs into the building.

- Polisler binanın içine gaz bombaları attılar.
- Polisler binanın içine göz yaşartıcı gaz bombaları attılar.

I cannot shed a tear for that horrible man.

Bu berbat adam için gözyaşı dökmem.

"Sorry," said Tom with a tear in his eye.

Tom, gözü yaşlı "üzgünüm" dedi.

Ronald Reagan asked Gorbachev to "tear down this wall".

Ronald Reagan Gorbaçev'in bu duvarı yıkmasını istedi.

Get away from the people who will tear you down.

Moralinizi bozan insanlardan uzak durun.

The cat began to tear at the mouse it caught.

Kedi yakaladığı fareyi hırpalamaya başladı.

She looked at me, with a tear in her eye.

Gözünde gözyaşı ile bana baktı.

Tom looked at me, with a tear in his eye.

Tom gözünde yaşla bana baktı.

Be careful not to tear your clothes on that nail.

O çivide giysilerini yırtmamaya dikkat et.

The police threw many tear-gas grenades at the protesters.

Polis, göstericilere birçok göz yaşartıcı bomba attı.

I tear my clothes when I work in the garden.

Bahçede çalışırken elbiselerimi yırtarım.

They will tear down the old building in two days.

Onlar eski binayı iki gün içinde yıkacaklar.

That scene was so tear-jerking I couldn't stop crying.

Bu sahne öylesine duygu yüklüydü ki gözyaşlarıma engel olamadım.

They want us to tear open more wounds in our societies

Toplumda daha fazla kanayan yara oluşmasını

Why did you tear the cloth instead of cutting it with scissors?

Makasla kesmek yerine kumaşı niçin yırtıyorsun?

We are working to tear down these barriers that limit the benefits of space.

Uzayın faydalarını sınırlayan engelleri ortadan kaldırmak için çalışıyoruz.

Tear gas canisters could be seen on the road after the rioters had left.

İsyancılar bıraktıktan sonra göz yaşartıcı gaz kutuları yolda görülebiliyordu.

If he sends me any letters, I just tear them up and throw them away.

Bana gönderdiği birkaç mektubu yırttım ve attım, pek bir şey değil.

- She ran away with tear-filled eyes.
- She ran away with tears in her eyes.

- O gözyaşı dolu gözlerle kaçtı.
- Yaşlı gözlerle kaçıp gitti.

This old building isn't worth fixing up. It would be better to tear it down.

Bu eski bina onarmaya değmez. Onu yıksak daha iyi olur.

tear gas leads people to run and break through windows in order to hide and get help.

göz yaşartıcı gaz insanların kaçmasına ve kırılmasına neden olur pencereleri gizlemek ve yardım almak için.

- I can rip you apart with my bare hands.
- I can tear you apart with my bare hands.

Seni çıplak ellerimle parçalayabilirim.

Many peoples of antiquity have been gone for thousands of years, and nobody sheds a tear for them.

Binlerce yıldır birçok eski kavim kaybolup gidiyor ve kimse onlar için gözyaşı dökmüyor.

We cannot tear a single page from our life, but we can throw the book into the fire.

Biz yaşamımızdan tek bir sayfa yırtamayız ama kitabı ateşin içine atabiliriz.

We cannot tear a single page from our life, but we can throw the whole book into the fire.

Biz hayatımızdan tek sayfa yırtamayız ama bütün kitabı ateşe atabiliriz.

This house needs so many repairs, it would be easier to tear it down and build a new one.

Bu evin çok fazla onarıma ihtiyacı var, onu yıkmak ve yenisini yapmak daha kolay olacaktır.

- If that happens, I will tear up and burn everything I have written.
- If that happens, I will rip up and burn everything I have written.

Eğer o olursa, yazmış olduğum her şeyi yırtıp yakacağım.