Translation of "Spoiled" in Turkish

0.005 sec.

Examples of using "Spoiled" in a sentence and their turkish translations:

Tom is spoiled.

Tom şımarık.

Tom was spoiled.

Tom şımarıktı.

You spoiled everything.

Her şeyi berbat ettin.

The meat spoiled.

Et bozuldu.

- Children shouldn't be spoiled.
- Children should not be spoiled.

Çocuklar şımartılmamalı.

The food is spoiled.

Yemek bozulmuş.

Quarrelling spoiled our unity.

Tartışma birliğimizi bozdu.

- You're acting like a spoiled brat.
- You're behaving like a spoiled brat.

Bir şımarık çocuk gibi davranıyorsun.

Excessive indulgence spoiled the child.

Aşırı düşkünlük çocuğu şımarttı.

The rain spoiled our picnic.

Yağmur pikniğimizi mahvetti.

He is a spoiled child.

O şımarık bir çocuk.

I don't like spoiled children.

- Ben şımarık çocukları sevmem.
- Şımarık çocuk sevmiyorum.

Tom is lazy and spoiled.

Tom tembel ve şımarık.

Tom spoiled all my plans.

Tom bütün planlarımı bozdu.

Single children are often spoiled.

Tek çocuklar genellikle şımarıktır.

Good things are easily spoiled.

İyi şeyler kolayca bozulur.

I'm just another spoiled Canadian.

Ben sadece bir başka şımarık Kanadalıyım.

Mary used to be spoiled.

Mary şımartılmaya alışıktı.

Tom is a spoiled brat.

Tom şımarık bir velet.

Tom was a spoiled child.

Tom şımarık bir çocuktu.

The rain spoiled our plans.

Yağmur planlarımızı bozdu.

Tom is a spoiled little brat.

Tom şımarık küçük bir çocuk.

- You've ruined everything.
- You've spoiled everything.

Sen her şeyi mahvettin.

You're acting like a spoiled child.

Sen bir şımarık çocuk gibi davranıyorsun.

You're behaving like a spoiled brat.

Şımarık bir velet gibi davranıyorsun.

The spoiled meat had a nasty smell.

Çürümüş etin iğrenç bir kokusu vardı.

My brother is a spoiled little brat!

Benim erkek kardeşim şımarık bir velet.

Tom is young, rich, spoiled and egocentric.

Tom, genç, zengin, şımarık ve benmerkezcidir.

The meat spoiled because of the heat.

Et sıcaklık nedeniyle bozuldu.

Tom was behaving like a spoiled child.

Tom şımarık çocuk gibi davranıyordu.

She has spoiled her work by being careless.

Dikkatsizliği ile işini bozdu.

- Our whole plan got spoiled.
- Our plan flopped.

Planımız suya düştü.

Some prominent tennis players behave like spoiled brats.

Bazı önde gelen tenis oyuncuları şımarık çocuklar gibi davranırlar.

A child is spoiled by too much attention.

Çocuk çok fazla ilgi ile şımarır.

Tom ate some spoiled food and became sick.

Tom biraz bozulmuş yiyecek yedi ve hastalandı.

Opening the refrigerator, I noticed the meat had spoiled.

Buzdolabını açınca etin çürümüş olduğunu fark ettim.

The little boy is being spoiled by his grandmother.

Küçük çocuk büyükannesi tarafından şımartılıyor.

Our school trip was spoiled by an unusual snowfall.

Okul gezimiz alışılmadık bir kar yağışı nedeniyle berbat oldu.

- Looks like Tom became sick from eating the spoiled food.
- It looks like Tom got sick from eating the spoiled food.

Öyle görünüyorki Tom bozuk yiyecek yemekten hasta oldu.

- Tom is a spoiled child.
- Tom is a spoilt child.

Tom şımarık bir çocuk.

Our walk was spoiled by the wind and the rain.

Yürüyüşümüz yağmur ve rüzgar tarafından bozuldu.

When I opened the refrigerator, I noticed the meat had spoiled.

Buzdolabını açtığımda, etin bozulduğunu gördüm.

What with the wind and the rain, our walk was spoiled.

Rüzgar ve yağmurdan dolayı, yürüyüşümüz berbat oldu.

- Stop acting like a spoilt child.
- Stop acting like a spoiled child.

Şımarık bir çocuk gibi davranmayı kes.

Tom spoiled the movie for Mary by telling her how it ends.

Tom, nasıl sonlandığını söyleyerek, filmi Mary'ye berbat etti.

You're still the same spoiled little girl I knew two years ago.

Sen hâlâ iki yıl önce tanıdığım aynı şımarık küçük kızsın.

- You're behaving like a spoilt brat.
- You're behaving like a spoiled brat.

Şımarık bir velet gibi davranıyorsun.

There is nothing to be gained by praising a spoiled child. They should be brought up strictly.

Şımarık bir çocuğu övmenin hiçbir faydası yok. Onlar sıkı bir eğitime maruz kalmalılar.

I haven't had anything to eat for three days other than a stale sandwich, a rotten apple, and some spoiled yogurt.

Üç gündür, bayat bir sandviç, çürük bir elma ve biraz bozuk yoğurt dışında hiçbir şey yemedim.