Translation of "Knee" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "Knee" in a sentence and their turkish translations:

My knee hurts.

Dizim acıyor.

How's your knee?

Dizin nasıl?

My knee is bleeding.

Benim dizim kanıyor.

Tom hurt his knee.

Tom dizini yaraladı.

Tom banged his knee.

Tom dizini çarptı.

I bumped my knee.

Benim dizimi çarptım.

I scraped my knee.

Dizim yara oldu.

I hurt my knee.

Dizimi incittim.

Tom skinned his knee.

- Tom dizini derisini sıyırdı.
- Tom dizini sıyırdı.

My knee keeps hurting.

Dizim incitmeye devam ediyor.

Show me your knee.

Bana dizini göster.

My knee still hurts.

Dizim hala ağrıyor.

♪ Hand in hand knee to knee (sit close together) ♪

♪ El ele Diz dize ♪

The snow was knee deep.

Kar diz boyuydu.

The marsh is knee-deep.

Bataklık diz boyudur.

He needs a new knee.

Onun yeni bir dize ihtiyacı var.

Tom has a sore knee.

- Tom'un yaralı bir dizi var.
- Tom'un ağrılı bir dizi var.

My knee hurts a lot.

Dizim çok acıyor.

Mary wore knee-high boots.

Mary diz boyunda çizme giydi.

Mary wore knee-high socks.

Mary diz boyunda çorap giydi.

Mary treated her wounded knee.

Mary yaralı dizini tedavi etti.

I have a sore knee.

Ağrıyan bir dizim var.

My knee is fine now.

Dizim şimdi iyi.

Did you hurt your knee?

Dizini incittin mi?

- I dandled the baby on my knee.
- I played with the baby on my knee.
- I rocked the baby on my knee.

Bebeği dizimde salladım.

Both my legs below the knee,

dizlerimden aşağı her iki bacağımı aldı.

The meniscus helps stabilize the knee

Menisküs, dizleri dengede tutmaya yarar,

It would drown Australia knee-deep.

Avustralya'yı dize kadar suyla kaplardı.

Tom fell and scraped his knee.

Tom düştü ve dizini sürttü.

He was knee deep in mud.

O, dizine kadar çamurun içindeydi.

He was knee-deep in snow.

O diz boyu karın içindeydi.

Tom shot Mary in the knee.

Tom, Mary'yi dizinden vurdu.

He shot him in the knee.

O, onu dizinden vurdu.

The bullet entered above the knee.

Mermi dizin üzerine girdi.

Won't you sit on my knee?

Dizime oturmayacak mısın?

Her dress is above the knee.

Elbisesi diz üstünde.

Tom slapped his knee and laughed.

Tom dizine şaplak attı ve güldü.

Tom fell and hurt his knee.

Tom düştü ve dizini incitti.

Tom has an artificial knee joint.

Tom'un yapay diz eklemi var.

Tom shot himself in the knee.

Tom kendini dizinden vurdu.

How bad was Tom's knee injury?

Tom'un diz yaralanması ne kadar kötüydü?

Tom hurt his knee playing basketball.

Tom basketbol oynarken dizini incitti.

Can I sit on your knee?

Dizinin üstüne oturabilir miyim?

May I sit on your knee?

Senin dizinin üstüne oturabilir miyim?

She fell and scraped her knee.

O, düştü ve dizini sürttü.

Tom fell and injured his knee.

- Tom düşüp dizini yaraladı.
- Tom düşüp dizini sakatladı.
- Tom düşüp dizini incitti.

The boy fell and scraped his knee.

Çocuk düştü ve dizi sıyrıldı.

He hurt his knee when he fell.

O, düştüğünde dizini incitti.

She fell down and hurt her knee.

O, düştü ve dizini incitti.

Tom hurt his knee when he fell.

Tom düştüğünde dizini incitti.

The knee is the body's largest joint.

Diz vücudun en büyük eklemidir.

I hit my knee against the door.

Ben dizimi kapıya çarptım.

My knee hurts when I bend it.

Ben onu büktüğümde dizim acıyor.

He knocked his knee against the chair.

O, dizini sandalyeye çarptı.

Mary put on her knee-high boots.

Mary diz üstü botlarını giydi.

I fell down and bruised my knee.

Düştüm ve dizimi yaraladım.

Tom is recovering from a knee injury.

Tom diz yaralanmasından kurtuluyor.

Tom fell down and hurt his knee.

Tom yere düştü ve dizini incitti.

Tom banged his knee on the table.

- Tom dizini masaya vurdu.
- Tom dizini masaya çarptı.

That should hopefully get us into the knee.

diz içine girebiliriz.

His car was stuck in knee-deep snow.

Arabası diz boyu kara gömüldü.

I like to wear my skirts knee length.

Eteklerimi diz boyu giymeyi severim.

I played with the baby on my knee.

Dizimdeki bebekle oynadım.

José fell, but he only scraped his knee.

Jose düştü,fakat sadece dizi soyuldu.

Mary was wearing a knee-length blue dress.

Mary diz boyu bir mavi elbise giyiyordu.

I still have some pain in my knee.

Dizimde hala biraz ağrım var.

The snow has accumulated knee-deep in Boston.

Boston'da diz boyu kar birikti.

Tom injured his right knee during the game.

Tom oyun sırasında Tom sağ dizini yaraladı.

Would you like to sit on my knee?

Benim dizimin üzerinde oturmak ister misin?

Tom hurt his knee when he fell down.

Tom düştüğünde dizini yaraladı.

Bend your knee, then do this, then do this.

Dizini bük, sonra şunu, sonra bunu.

Tom injured his knee and can't go swimming today.

Tom dizini yaraladı bugün yüzmeye gidemiyor.

After his knee repair, he could walk without pain.

Dizinin onarımından sonra, o ağrı olmadan yürüyebiliyordu.

I hurt my knee when I was playing soccer.

Ben futbol oynarken dizimi incittim.

He saw a small plaster on her left knee.

Sol diz üzerinde küçük bir alçı gördü.

I'm pouring some anti-inflammatory cream on my right knee.

Sağ dizime biraz anti inflamatuar krem akıtıyorum.

Tom got down on one knee and proposed to Mary.

Tom bir dizinin üzerine çöktü ve Mary'ye evlenme teklif etti.

Tom's knee hurts when he walks up or down stairs.

Yukarı veya alt kata yürürken Tom'un dizi acıyor.

He put his hand on my knee under the table.

Masanın altında elini benim dizimin üzerine koydu.

- Tom went down on one knee and asked Mary to marry him.
- Tom got down on one knee and asked Mary to marry him.

Tom diz çöktü ve Mary'nin onunla evlenmesini istedi.

My brother may have to be operated on for the knee injury.

Erkek kardeşim diz yaralanması nedeniyle ameliyat edilmek zorunda olabilir.

I tore a ligament in my knee and had to have surgery.

Dizimde bir bağ yırttım ve ameliyat olmak zorundaydım.

Tom shot Mary in the knee before he blew her brains out.

Tom onun beynini dağıtmadan önce Mary'ye dizinden ateş etmişti

Tom got down on one knee and asked Mary to marry him.

Tom diz çöktü ve Mary'nin onunla evlenmesini istedi.

I fell down really hard and got a black bruise on my knee.

Ben gerçekten sert düştüm ve dizimde küçük bir çürüğüm var.

That woman who has a child on her knee has a photographic memory.

Kucağında çocukla oturan şu kadının fotoğrafik hafızası var.

Since his hands were full, Tom pushed open the door with his knee.

Elleri dolu olduğu için, Tom kapıyı diziyle iterek açtı.

When you fell and fell the knee you would try to find a cure for it together

düşüp dizi kanadığında beraber ona çare bulmaya çalışırdın

Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.

Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.

Soult led a series of daring raids on the Austrian lines, until he was shot in the knee

Soult, dizinden vurulup yakalanana kadar Avusturya hatlarına bir dizi cesur baskın düzenledi

When Tom was little he was clumsy and would fall often. All his pants would have knee patches.

Tom küçükken hantaldı ve sık sık düşerdi. Tüm pantolonlarının diz yamaları olurdu.

Today I learned a lot of Spanish words and now I know how to say "cheek," "chin," and "knee."

Bugün ben birçok İspanyolca sözcük öğrendim ve artık nasıl "yanak", "çene" ve "diz" diyebileceğimi biliyorum.

Tom got down on one knee and told Mary that he loved her and wanted to share his life with her.

Tom dizüstü çöktü ve Mary'ye onu sevdiğini ve hayatını onunla paylaşmak istediğini söyledi.