Translation of "Vol" in Turkish

0.014 sec.

Examples of using "Vol" in a sentence and their turkish translations:

- Ik ben vol.
- Ik zit vol.

- Tokum.
- Ben tokum!

Hou vol.

- Sık dişini.
- Kendini bırakma.
- Dayan.

- Mijn buik zit vol.
- Mijn buik is vol.
- Mijn maag zit vol.

Midem dolu.

- Mijn brein is vol.
- Mijn hersenen zijn vol.

Beynim dolu.

- Mijn buik zit vol.
- Mijn buik is vol.

Midem dolu.

- Alle bussen zitten vol.
- Alle bussen zijn vol.

Tüm otobüsler dolu.

...vol bizarre wezens...

Öyle bir dünya ki, tuhaf yaratıklar...

Ik zit vol!

- Tokum.
- Ben tokum!

Tom zit vol.

Tom toktur.

- Het heelal is vol geheimen.
- Het heelal zit vol geheimen.

Evren sırlarla dolu.

- Mijn luchtkussenboot zit vol paling.
- Mijn hovercraft zit vol palingen.

- Hoverkraftım müren dolu.
- Hoverkraftım yılanbalığı dolu.

Nachtelijke werelden... ...vol gevaren...

Korku... ...ve hayret dolu...

Ze zitten vol leven.

Hayat doludurlar.

...vol met giftige woestijnwezens.

ve zehirli çöl yaratıklarıyla dolu.

Het kopje is vol.

Fincan doludur.

Het restaurant is vol.

Restoran dolu.

Mijn glas is vol.

Bardağım dolu.

Mijn maag zit vol.

Midem dolu.

- Hou vol!
- Bukken!
- Buig!

Dayan!

Japan is vol verrassingen!

Japonya sürprizlerle dolu.

- Je toekomst zit vol met mogelijkheden.
- Uw toekomst zit vol met mogelijkheden.
- Jullie toekomst zit vol met mogelijkheden.

Geleceğin olasılıklarla dolu.

Dat is een mondje vol.

Söylemesi biraz zor.

Vis, vol eiwit, goede energie,

Balık iyi proteinlerle, iyi enerjiyle doludur

Vis, vol eiwit, goede energie.

Balık iyi proteinlerle, iyi enerjiyle doludur

Het zit vol met oliën.

Bu şeyin içi yağla dolu.

Die scheidsmuur zit vol openingen.

Bu sınır, geçirgen.

Ze zitten vol wetenschappelijke sensors

Hem oşinografik, hem de atmosferik

Een plek vol angstige geluiden...

İnsanı ürküten seslerin...

Deze zaal was vol mensen.

Bu salon insanlarla doluydu.

De emmer was vol water.

Kova suyla doluydu.

Hij zit altijd vol ideeën.

O, her zaman fikirlerle dolu.

Sorry, de vlucht is vol.

Üzgünüm, uçuş dolu.

Het glas is vol melk.

Bardak süt doludur.

De wereld is vol dwazen.

Dünya aptallarla dolu.

Een watermeloen zit vol water.

Bir karpuz suyla doludur.

De bus was helemaal vol.

Otobüs tamamen doluydu.

Het bos staat vol bomen.

Orman ağaçlarla dolu.

...gezien ziekenhuizen wellicht vol raken...

bu en önemli sorun olarak görülür.

Nee, bedankt. Ik zit vol.

- Hayır, teşekkürler. Tokum.
- Hayır, teşekkür ederim. Tokum.

Het restaurant was niet vol.

Restoran dolu değildi.

Mijn geheugen is bijna vol.

Hafızam doluyor.

De stad is vol toeristen.

Şehir turistlerle dolu.

Mijn hand is te vol!

Elim çok dolu!

Het hotel zit vol buitenlanders.

Otel yabancı dolu.

Deze wei zit vol kikkers.

Bu çayır kurbağa doludur.

Onze tuin stond vol onkruid.

Bahçemiz otlarla dolu.

Het restaurant zit altijd vol.

Restoran her zaman tıka basa doludur.

Het meer zit vol vissen.

Göl balık dolu.

Dit restaurant zit altijd vol.

- Bu restoran her zaman kalabalıktır.
- Bu restoran her zaman kalabalık.

De wegen zitten vol kuilen.

Yollar çukurlarla dolu.

Het is niet vol te houden.

Sürdürülemez.

Dit houdt hij niet lang vol.

Ama çok uzun sürdüremiyor.

...en vol zitten met giftige woestijnwezens.

ve zehirli çöl yaratıklarıyla dolu.

Want een kleinere schotel lijkt vol,

çünkü küçük tabaklarda olunca daha dolu görünüyor

De emmer zit vol met water.

- Kova su ile dolu.
- Kova su dolu.

De kamer stond helemaal vol meubels.

Oda mobilya ile doluydu.

Hij eet tot hij vol zit.

O doyuncaya kadar yer.

Mijn harde schijf is bijna vol.

Benim sabit disk neredeyse dolu.

De doos zat vol met aardbeien.

Kutu çilek doluydu.

Waarom zit het leven vol leed?

Hayat niçin o kadar acı dolu?

De muur staat vol met graffiti.

Duvar, yazılarla kaplıdır.

De schuur is vol met hooi.

Ahır saman dolu.

Deze grot zit vol met vleermuizen.

Bu mağara yarasalarla dolu.

We stoppen ons leven vol rommel.

Daha fazla dağınıklık ile hayatımızı darmadağın ediyoruz.

De tak is vol met bladeren.

Dal, yapraklarla doludur.

Goed werk zo ver. Dus hou vol.

Ama bizi buraya kadar getirmeniz harika bir başarı. Biraz dayanın.

Nee, het is genoeg. Ik zit vol.

Yok, yeter. Doydum.

Hij is nog steeds vol met energie.

O hâlâ enerji dolu.

De tuin stond vol met paarse lelies.

Bahçe mor zambaklarla doluydu.

De gootsteen staat vol met vuile vaat.

Lavabo kirli tabaklarla dolu.

Hij arriveerde met een kofferbak vol boeken.

O, kitap dolu bir bavulla geldi.

De tuin stond vol mooie gele bloemen.

Bahçe güzel sarı çiçeklerle doluydu.

De tuin stond vol met gele bloemen.

Bahçe sarı çiçeklerle doluydu.

Het veld staat vol met wilde bloemen.

Tarla kır çiçekleriyle dolu.

- De mensen hadden de buik vol van geweld.
- Het volk had de buik vol van het geweld.

İnsanlar şiddetten yorgun düşüyorlardı.

Het patentendepartement had er de handen mee vol.

Onlar da patent ofisini meşgul ettiler.

En daarnaast... ...zit het hier vol met krabben.

Aynı zamanda yengeçlerle dolu.

Ze zijn prima te eten... ...vol met eiwitten.

Yenebilirler, protein kaynağı olur.

Het zit vol viezigheid dat je ziek maakt.

Sizi hasta edebilecek bir sürü şeyle dolu olacaktır.

Kan ik jullie enthousiast en vol trots vertellen

gelirimizin her yıl ikiye katlandığını, borcumuzun olmadığını,

De hoofdstraat is vol met meisjes in kimono.

Ana cadde kimonolu kızlarla dolu.

Ze houdt vol dat haar zoon onschuldig is.

Oğlunun masum olduğu konusunda ısrar ediyor.

Tom staarde Maria vol haat en afgrijzen aan.

Tom kin ve nefretle Mary'ye baktı.

Kijk jongens; deze tas zit vol met peren.

Bakın gençler, bu çanta armutlarla dolu.

En ruikt welke vrouwtjes vol met voedzame eitjes zitten.

Besleyici yumurtalarla dolu dişileri koklayarak bulur.

...en onthullen dat de nacht vol bijzondere uitdagingen zit...

Gecenin sıra dışı zorluklar ve benzersiz fırsatlarla dolu olduğunu...

Onthoud, de woestijn is hard. Hij is vol uitdagingen.

Unutmayın, bu çöl zorlu olacak. Birçok zorlukla dolu.

- Vreugde vulde haar hart.
- Haar hart was vol vreugde.

Onun yüreği sevinç doluydu.

- Ik heb overal pijn.
- Ik zit vol met pijntjes.

- Benim her yerim ağrıyor.
- Vücudumun her tarafı ağrıyor.