Examples of using "وحيد" in a sentence and their turkish translations:
Tom tek çocuktur.
Bir erkek kardeşim var.
- Yalnız olan herkes diğer insanlardan korktuğu için yalnızdır.
- Yalnız olan her insan başkalarından korktuğu için yalnızdır.
O yalnızdır.
Yalnız olduğunu söylediğini sanıyordum.
Tek başına bir sırtlanın aslan karşısında şansı yok.
Tom yine tamamen yalnız.
Ben bir tek çocuğum.
Bir erkek kardeşim var.
Fakat gergedan ne yapacağını anlıyor, dönüp saldırıyor.
Bazen Sumatra gergedanına bizim kuşağımızın dinozoru diyorum.
Onların sadece bir çocuğu vardı.
Tanrı, dünyayı gerçekten tek bir günde mi yarattı?
aslında evrendeki en az yalnız yerdir.
Öfkeli bir gergedanla karşılaşırsanız pek kaçma şansınız olmaz.
Onu bir tulumun içinde yere eğilmiş buldum.
Ancak uzmanlar, gergedanların doğuştan katil olmadığını savunur.
Bugün, gergedan boynuzu zenginlerin statü sembolü olarak görülüyor.
Rahatsız edilmekten hoşlanmıyorlar. Siyah gergedan nüfusu yavaşça artmakta.
Bu karşılaşmada, saldıran gergedan pirinç tarlasından geçen Hintli bir köylüyü hedef alıyor.
Çevreci ve gergedan savunucusu olan Clare Campbell böyle durumlarda
insanların azgın bir gergedandan kurtulma şansı olmadığını söylüyor.
Eski kabileler gergedan boynuzu takmanın düşmanları uzak tuttuğuna inanırdı.
Dünyada her yıl 1.000'i aşkın gergedan katlediliyor.
Vahşi yaşam biyoloğu Dr. Wong Siew Te'ye göre en tehlikeli gergedan, kendini tehdit altında hisseden gergedandır.