Translation of "نحو" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "نحو" in a sentence and their turkish translations:

‫الحياة تتحرك بلا هوادة نحو المزيد من الحياة ،‬ ‫نحو الشفاء ، نحو الكمال.‬

yeniden yetiştiren doğa gibi yenileyici.

نحو التطرف والعنف.

anlamaya çalıştım.

ماشياً نحو مخزن

bir kiralık depo birimine doğru yürüdüm

نظرك نحو أحدهم،

gözüne kestireceksin,

‫السبب هو أن هذه الشجرة تتجه‬ ‫نحو الضوء، نحو الشمس‬

Bunun nedeni, ağacın ışığa, güneşe yönelmesi

وجهوا سفنهم نحو جزء من أسطول قرطاجنة، مسرعين نحو العدو.

Gemilerini Kartaca filosunun bir kısmına doğrudan sürüp hız kesmeden kafa kafaya çarpışmaya girmek istiyorlardı.

نحو خلق بيئة عمل

gördüğümüz felaketlerden kaçabileceğimiz

‫نحو منطقة غير معروفة.‬

bilinmeyen bir bölgeye götürdü.

‫نحو تلك الواحة البعيدة.‬

şu uzaktaki vahaya doğru gideriz...

للاندفاع نحو صفوف بايزيد.

doğru zamanı beklemeli, Bayazid'in birliklerine girip onları yok etmeliydi.

صوبت مسدسي نحو الهدف.

Silahımı hedefe doğrulttum.

تحرّكت ليلى نحو سامي.

Leyla, Sami'ye doğru hareket etti.

التراجع مرة أخرى نحو خط المشاة، بينما تراجع البقية نحو الأجنحة.

Piyadelere doğru çekildiler, diğerleriyse cinahlara doğru çekildi.

لتوجيه جهودنا نحو سداد ديوننا.

borç tahsilatı çalışmalarına öncülük etmesi için işe aldım.

وبذلك تتطور أدمغتنا نحو التغذية.

Böylece beynimiz yemeğe doğru evrimleşiyor.

‫من هنا، سأتجه نحو الداخل.‬

Pekâlâ, buradan arazinin içine giriyoruz.

يمكن للطريق نحو السلطة والقيادة

Güce ve iktidara giden yol

لكنها تتجه نحو سيبيريا الآن

fakat Sibirya'ya doğru ilerliyor artık

وقاد الهجوم نحو الجناح المجري.

saldırıyı Macarlara yöneltti.

تقدم نحو إمارة كارفونا البلغارية

hem de Türklere

صوب الرجل مسدساً نحو المحققين.

Adam bir silahı dedektife doğrulttu.

سأشق طريقي نحو الإنتاج المسرحي الضخم

büyük kutular, hayvanlar gibi daha ayrıntılı sahne gereçlerine

فإنها تستغرق نحو 60-90 ثانية

yaklaşık 60-90 saniye sürer

تشق طريقها بسهولة نحو منظر مذهل.

hiç yorulmadan yolunu bulduğu efsanevi bir manzara değildi.

يعرج الإنسان العاقل الأول نحو النار.

Yaşlı insan, ateşe doğru çömelir.

لكن الرياضات تتجه نحو تعدد اللاعبين،

Fakat sporlar çok oyunculu olmak üzere

‫تتوجه الفيلة نحو منطقة مفتوحة أكثر.‬

Filler daha açık alanlara doğru ilerliyor.

تهب فيه الرياح ، واندفع نحو الإمبراطور.

ve İmparator'a toplandı.

كانت تسير عبر صوفيا نحو بلوفديف.

var Sofya üzerinden Filibe'ye yelken açtılar

‫تتّجه تلك الأسماك مباشرةً نحو الصدع.‬

Köpek balıkları tam olarak kayanın dibine geldi.

‫وفجأةً، تمدّ...‬ ‫أذرعها نحو السطح هكذا.‬

Birdenbire, yüzeye doğru uzandı.

بدأت ليلى تتّجه بسيّارتها نحو الشّاطئ.

Leyla sahile doğru sürmeye başladı.

سقطت الكرة من الطفل وتدحرجت نحو الشارع.

Çocuk topu kaçırıyor ve sokağa doğru yakalamak için koşuyor.

تأخذ عندها الدواء وتتوجه نحو سرير المريض.

ilaç arabasına gidiyor, ilacı alıyor ve hastanın yatağına yöneliyor.

يجعل الناس تتصرف بغرابة على نحو ما.

herkesi tuhaflaştırır.

وجّهت شطري نحو كِلا عالَميَّ كما الحرباء.

iki farklı dünyamda da yolumu bir bukalemuna dönüşerek bulurdum.

فهي تتجه نحو الإصابة للعمل على ترميمها.

yaralanmaya hücum ediyorlar.

اتجهوا بسرعة نحو إبرو، متشكلين في سطرين

İki hat şeklinde formasyon alıp Ebro'ya doğru aceleyle yelken açıyorlar.

‫ثم نهبط مباشرة من الحافة نحو الحطام.‬

ve sonra da bu kenardan, o enkazın yanına ineceğiz.

‫حسناً، تريد أن نتابع السير نحو الحطام؟‬

Pekâlâ, enkaza doğru mu gitmek istiyorsunuz?

أم أنه يجد طريقاً للخروج نحو المحيط.

Küresel okyanusa ulaşmanın bir yolunu bulabilir?

لذلك فهو يعمل بشكل كامل نحو المال.

Yani tamamen para odaklı çalışıyor.

"قلت ،" إذا رأينا أحدًا يتجه نحو أوماها ،

'Birinin Omaha'ya doğru geldiğini görürsek

توجّه سامي نحو الباب و قرع مرّتين.

Sami kapıya gitti ve iki kere çaldı.

لكن كانت التزاماتي نحو أمتي في المقدمة دومًا.

Ama milletime karşı sorunluluklarım her zaman öncelikliydi.

القومية أو العولمية... ما هو السبيل نحو الأمام؟

Gelecek hangisinde yatıyor: Ulusalcılık mı, küreselcilik mi?

عندما تتجه الأخطبوطات نحو بعضنا البعض لبدء القتال،

Ahtapotlar kavgaya başlamak için birbirlerine doğru yaklaştıklarında,

إنه ليس قوسً غامضً لتاريخ الإنحناء نحو العدالة.

Adalete doğru yönelen tarihi bir kavis de değil.

الكره الذي نشعر به نحو مجموعة من الأشخاص

Kimlikleri veya inançları yüzünden

بدأت بقية قوات كاتبوغا في التراجع نحو بيسان

Kitbuqa'nın kalan birlikleri Bisan şehrine doğru çekildi.

حرك خطه الرئيسي حوالي 1 كم نحو الرومان

Ardından ana hattını 1 kilometre kadar Romalılara yaklaştırıyor.

‫هل سنلتزم بالسعي ‬ ‫نحو الحطام في ذلك الاتجاه؟‬

O yöndeki enkazın izinden mi gideceğiz?

من هناك، يكون للماء مسار واضح نحو المحيط

Oradan da okyanusa ulaşmak için açık bir yolu var.

يصّلي المسلمون دائما و هم متوجّهون نحو الكعبة.

Müslümanlar hep Mekke'ye doğru namaz kılarlar.

‫عبر هذا.‬ ‫حسناً، سنتجه في هذا الاتجاه نحو المياه.‬

Bunların hepsi. Tamam, suya dönmek için bu taraftan gidiyoruz.

مع طرد العدو، وجه حنبعل ورجاله انتباههم نحو القرية

Düşmanın sürülmesiyle , Hannibal ve adamları dikkatlerini köye doğru çevirdiler.

بعد تخوفه من هجوم تركي مضاد،انسحب نحو القسطنطينية.

Bir Türk hücumunu korkan, o çekildi İstanbul'a.

انطلقت الوحدات من جميع أنحاء أوروبا نحو نقطة الالتقاء

Avrupa birlikleri,

انسحب مع أفضل قواته وتوجه نحو أدرنة، محافظًا فقط

en iyi birliklerini geri çekerek Bizans'ta kontrolsüz bir abluka sürdürerek

وقعت ضحية التطور عمارة الحديثة. ناطحات السحاب السباق نحو

Modern mimarinin evriminin kurbanı oldum . Gökdelenler

طلب فاضل من ليلى أن تصوّب المسدّس نحو رامي.

Fadıl, Leyla'ya silahını Rami'ye tutmasını söyledi.

‫وأضعه داخل هذه الزجاجة الشفافة.‬ ‫ستطير كل الحشرات نحو الضوء.‬

ve onu bu şeffaf şişenin içine koyabilirim. Tüm böcekler ışığa doğru uçacaktır.

فراغ القوة العسكرية الذي خلفته الجيوش المنهارة والسير نحو والاشيا

küçük paralı asker birliği ile birilikte saldırı için kullanıyor.

نحو الحدود الفرنسية ، تاركًا وراءه العديد من الحاميات المجهزة جيدًا.

Fransız sınırına geri çekilmekten başka seçeneği yoktu ve geride iyi tedarik edilmiş birkaç garnizon bıraktı.

سرعان ما توجهت بقايا الخط نحو أسطولهم على نهر الدانوب.

Kısa süre sonra ordunun geri kalanı Tuna Nehri üzerinde güvenli bir filoya doğru ilerliyordu.

نهب وقتل السكان واحتجاز نحو 1000 رهينة من أتراك ومسيحيين ،

halkı yağmaladı ve katliama devam etti,

‫لذا دفعتها برفق نحو السطح،‬ ‫معتقدًا أنها ستبتعد عن يدي.‬

elimi bırakacağını düşünerek yavaşça yüzeye hareket ettim.

‫يبلغ عدد الصغار نحو نصف مليون.‬ ‫وينجو القليل منهم فقط.‬

Yarım milyon kadar yavru yapıyorlar. Çok azı hayatta kalıyor.

ان مجموع الذوبان سيرفع مستوى المياه في البحار والمحيطات نحو

etkiye sahip. Bununla birlikte , son yüz yılda sıcaklıkların artması

"أقنعة الوجه تقوم على نحو جيد بمنعك من ملامسة وجهك"

"Maskeler sizi yüzünüze dokunmaktan alıkoyma konusunda gerçekten iyi iş başarıyorlar."

حوالي ثلاثة بالمئة من الناس يميلون للقيام بالأمور على نحو مختلف.

insanların yaklaşık %3'ü farklı şeyler yapmaya meyillidir.

‫إذن تريد الاتجاه نحو التيار الهوائي؟‬ ‫حسناً، تعال إذن. ابق معي.‬

Hava akımına doğru mu gitmek istiyorsunuz? Pekâlâ, o zaman bana eşlik edin.

‫ماذا سنفعل إذن؟‬ ‫هل سنلتزم بالسعي ‬ ‫نحو الحطام في ذلك الاتجاه؟‬

Ne yapacağız? O yöndeki enkazın izinden mi gideceğiz?

‫بحيث لا يمكننا سوى الاتجاه نحو الشمال،‬ ‫أو جنوباً إلى يميننا.‬

yani sadece kuzeye, yani sola ya da güneye, yani sağa gidebiliriz.

أمر بايزيد قواته المحدودة في جنوب بلغاريا بالتجمع والتوجّه نحو الشمال،

Bayezid, Bulgaristan'ın güneyinde sınırlı bir kuvvete kuzeye saldırması emrini verdi,

‫في النهاية، بعد نحو مئة يوم،‬ ‫نما الذراع ثانيةً بشكل كامل.‬

Nihayetinde, yaklaşık 100 gün sonra, kol tamamen yeniden büyümüştü.

‫تلتقط نحو مئة صدفة وحجر...‬ ‫ثم تطوي أذرعها فوق رأسها الضعيف.‬

belki 100 tane kabuk ve taşı toplamış, kollarını da savunmasız kafasının üzerine doğru katlıyor.

بعد نحو ثمانين عاماً حال استمرت التغيرات المناخية جراء الاحتباس الحراري

etmesi nedeniyle deniz suyunun sürünmesi,

تواعدنا على نحو متقطع لعدة أشهر قبل أن نكتشف أنها كانت حبلى.

Hamile olduğunu öğrenene dek aylarca flört ettik.

ولذلك فإنه يُرجح أن تكون وسائل التواصل الاجتماعي للمستقبل على نحو أفضل.

Belki de geleceğin sosyal medyası daha iyi olacaktır.

‫لذا سنحتاج للتوجه نحو الشرق ‬ ‫والتحرك بسرعة للوصول إلى الترياق،‬ ‫واستخراجه بسلام.‬

Panzehiri güvenli şekilde almak için doğuya gitmeli ve hızlıca ilerlemeliyiz.

‫أم أهبط في الوادي الضيق‬ ‫ونشق طريقنا نحو الحطام من ذلك الاتجاه؟‬

kanyon yarığından halatla inip enkaza o şekilde mi ulaşmaya çalışacağız?

إذا تحركنا نحو جانب العالم ، هذه المرة نمضي قدمًا في الوقت المناسب

Dünyanın döndüğü tarafa doğru ilerlersek bu sefer ileriye doğru gideriz zamanda

وأجبر الألمان أن يأتي إلى الإنقاذ، شن هجوم صرف الأنظار نحو وارسو.

Almanlar kurtarmaya zorlandı, Varşova'ya yönlendirme saldırısı başlattı.

اندفع الفرسان الصرب نحو العدو، مما تسبّب في انهيار الجناح الأيمن لسيغيسموند

Sırp şövalyeleri düşmanın yanından geçerek Sigismund'un sağ kanadını birkaç dakika yok ederek

الأفلاق باتجاه ترانسيلفانيا، ونهر أوسام، الذي يؤدي واديها نحو عمق وسط بلغاريا.

üzerinden Eflak, Transilvanya ve vadinin Bulgaristan'ın merkezine uzandığı Osam Nehri'ne ulaşabilir.

- اقتربت ليلى من سامي و قبّلته.
- اقتربت ليلى نحو سامي و قبّلته.

Leyla, Sami'ye doğru ilerledi ve onu öptü.

‫المعدن الصدئ ضار على نحو خاص.‬ ‫هكذا تصاب بالكزاز الذي ينمو على الصدأ.‬

Paslı metal olması özellikle kötü. Tetanos böyle kapılır, pasta bulunur.

كان ميناء رئيسيًا ومعبرًا للعبّارات، بالقرب من نهر أولت، وهو صالح للملاحة نحو

Olt Nehri yakınında büyük bir liman ve feribot geçişiydi.

‫وعليها أن تتعلّم بسرعة،‬ ‫إذ ليس أمامها سوى نحو عام لتعيشه.‬ ‫"اليوم الـ52"‬

Ve hızlı öğrenmesi gerek çünkü bir yıldan biraz fazla bir ömrü var. 52. GÜN

واحد من اتهامات نحو هذة الاسقاط ان هذا التشويه يزيد من المواقف الامبريالية الاوروبية

Modern bir eleştiri, bu çarpıtmanın, güney yarımkürede Avrupa hakimiyetinin

على الرغم من أنهم لا يعرفون ذلك بعد، إلا أن الرومان ساروا مباشرة نحو كمين

Romalıların henüz bilmediği şey ise doğrudan bir pusunun içine yürümüş olmalarıydı.

تمّ إعدام ألف أو نحو ذلك من السجناء المحتجزين من مدينة راهوفو، خوفًا من حدوث

ve Rahovo'da binlerce veya yakın tutsağı öldürmeden önce

يبلغ عمق النهر نحو ستة أميال في بعض الأماكن والطريقة الوحيدة لعبوره هي الحبل والبكرة

Nehir bazı bölgelerde altı mil derinliğinde ve onu geçmenin tek yolu bir kasnak ve bir ip kullanmak.

- لا تقلق. ألم أقل أن كل شئ سيجري على ما يرام.
- لا تقلق. ألم أقل أن كل شئ سيسيرعلى نحو جيد.

Endişe etme. Her şeyin iyi gideceğini söylemedim mi?