Translation of "الضوء" in Turkish

0.011 sec.

Examples of using "الضوء" in a sentence and their turkish translations:

‫عاد الضوء.‬

...aydınlık da o şekilde geri gelir.

أطفئ الضوء.

- Işığı kapat.
- Işığı kapatın.

أشعلَت الضوء.

O, lambayı açtı.

سأشغل الضوء الأخضر،

Yeşil ışık kullanacağım,

‫حين يخفت الضوء...‬

...ışık yitip gidince...

‫إنها تستخدم الضوء.‬

Işıklardan faydalanıyorlar.

مجموعة واحدة تنخفض الضوء

bir set ışığı düşmesi

وقتنا يساوي سرعة الضوء

Bizim zamanımız ışık hızına eşit

وتتعدى الأم الضوء الأحمر.

ve anne kırmızı ışıkta durmadan ilerliyor.

أشعل الضوء من فضلك.

Işığı aç, lütfen.

الضوء الإصطناعي يُولّد بالكهرباء.

Yapay ışık elektrikle üretilir.

لذلك تعكس الضوء بشكل مختلف.

yani ışığı farklı yansıtıyorlar.

فموجات الضوء هذه تُنير الحائط

Bu duvarı aydınlatan ışık dalgaları

ماثيو: قم بتشغيل الضوء هنا.

MB: Bu ışığı açalım.

يتبعثر الضوء في كل مكان.

ışığın her tarafa gittiğini görebilirsiniz.

يغازلُ كلا هذين المبنيين الضوء.

Bu binaların ikisi de ışıkla flört ediyor.

‫لكن كاميرات الضوء المنخفض المتخصصة...‬

Ama düşük ışıkta görmeye ayarlı kameralar...

‫للعودة من الظلال إلى الضوء.‬

Gölgelerden çıkıp aydınlığa dönmeleri için.

‫في الضوء،‬ ‫تعمل الفقاقيع كمنارة...‬

Baloncuklar, ışıkların altında yol gösterici oluyor.

يسلط الضوء على نيل أرمسترونغ

Neil Armstrong'un üzerine bir set ışığı düşmesi

لا يشع ولا يمتص الضوء.

ışık yaymıyor veya soğurmuyor.

وتعدت الأم الضوء الأحمر مجددًا،

Sonra anne ikinci kez kırmızı ışıkta geçiyor,

تعلمون بأن الضوء ينتقل عبر موجات،

Işık, dalgalar hâlinde hareket eder

‫سنتبع الضوء للخروج من هذا النفق.‬

Bu tünelden çıkmak için ışığı takip edeceğiz.

‫سأسلط الضوء عليه ومن ثم أبعده.‬

Üzerine ışığı tutun ve çekin.

يمكنني فعل شيء ما لإنارة الضوء

sadece bir anlığına,

أريد منكم فهم معنى تبعثر الضوء،

Dağılmanın ne olduğunu anlamak önemli,

إنها تشبه الضوء المتبعثر عبر أجسامنا.

ışığın bedenimizde dağılmasına bir örnek olarak düşünebilirsiniz.

حيث يتم تصفية كل الضوء الأحمر.

çünkü tüm kırmızı ışığı filtreliyoruz.

‫لكنه يحتاج إلى الضوء لرؤية فريسته.‬

Ama avını görmek için ışığa ihtiyacı var.

‫هذا الضوء الغريب خفي لأعين البشر.‬

Bu ürkünç ışık, insan gözüyle görülmüyor.

‫يجب أن تكون مستويات الضوء مناسبة.‬

Işık, tam doğru seviyede olmalıdır.

‫كلتاهما ترى جيدًا في الضوء الصناعي.‬

İkisi de yapay ışıkta iyi görüyor.

لكنها لا تشع ولا تمتص الضوء،

Ama ışık yaymıyor ya da soğurmuyor

‫انظر، وكذلك‬ ‫فتحة من الضوء هناك، انظر!‬

Bakın, orada bir ışık demeti de var, bakın!

وسترون مدى قوة الضوء في اختراق الجلد.

ışık deriye nufüz edecek kadar güçlü.

أو ربما مفتاح الضوء في غرفة جلوسكم

Veya belki de girişteki ışık anahtarı

وإنما هي مليارات، وتريليونات من وحدات الضوء،

Milyarlarca, hatta trilyonlarca foton,

قراءة وكتابة الخلايا العصبية باستخدام الضوء والصوت،

Bir yandan ışık ve sesle okuyup yazarken

‫يعني القمر الخابي أن الضوء سيكون خافتًا.‬

Küçülen Ay, çok az ışık anlamına gelir.

‫لكن كاميرات الضوء المنخفض‬ ‫تكشف فصيلة مختلفة.‬

Ama düşük ışıkta çalışan kameralar farklı bir yaklaşımı olan bir türü ortaya çıkarıyor.

أشعل الضوء. لا يمكنني أن أرى شيئاً.

Işığı aç. Hiçbir şey göremiyorum.

لكي يجدوا الضوء الخاص بهم في نهاية النفق.

hastalarıma bu beklentilerini değiştirmede yardıma yöneldim.

كانت تقدر كارول على مواجهة الضوء وعينيها مفتوحتين.

Carol gözleri açık olarak ışığa bakabildi.

ومن ثم نستخدم الضوء للتحكم في نشاط العصبونات.

ve ışık kullanarak nöronların ateşlemelerini kontrol ediyoruz.

ولأقدم لكم مثالاً عن مدى سرعة انتقال الضوء،

Işığın ne kadar hızlı haraket ettiğine bir örnek vermek için,

‫ونأمل أن تطير جميع الحشرات في اتجاه الضوء،‬

böceklerin ışığa gelmesini ummak olduğunu düşünüyorsunuz demek?

هذا بسبب أن الضوء ينتشر بمعنى إنه يتبعثر.

Çünkü ışık yayılırken dağılır.

وحتى جعلنا الصور ثلاثية الأبعاد تزيل تبعثر الضوء.

ışığı toplayan holografiyi de anlıyorum.

‫تعزّز الطبقة العاكسة على أعينها‬ ‫الضوء الخافت الموجود.‬

Gözlerinde bulunan yansıtıcı katman çok az olan ışığı kuvvetlendirir.

‫ظاهرة الضوء الحي هذه لا تزال قيد التفسير.‬

Bu canlı ışık olgusunu daha yeni yeni anlamaya başlıyoruz.

في هذه الحالة ، إذا كان الضوء يساوي السرعة

Bu durumda zaman ışık hıza eşitse

- أطفئ الضوء من فضلك.
- أطفئ النور إذا سمحت.

Işığı kapat, lütfen.

أنت لست في نفق لا نهاية له دون الضوء.

Sonsuz ve karanlık bir tünelde değilsin.

‫ستمنحني بعض الضوء.‬ ‫حسناً، لنحاول العثور على هذه الأفعى.‬

Bu biraz ışık verecektir. Tamam, şimdi yılanı bulmaya çalışalım.

هذا هو الضوء البرتقالي الذي ينبثق عن البقعة الصوتية،

Bu gördüğünüz, sonik noktadan çıkan turuncu ışık,

‫الضوء الخافت هو حليف الصياد.‬ ‫حيوانات النّو لا تنام.‬

Hilalin sönük ışığı avcının müttefiki. Antiloplar uyumaya cüret edemez.

‫تكبّر الخلايا الشبيهة بالمرايا في عينيها‬ ‫الضوء الخافت الموجود.‬

Gözlerinde bulunan aynaya benzer hücreler var olan düşük ışığı kuvvetlendiriyor.

‫تتحسس الثقوب الحرارية في خطميها الحرارة‬ ‫بدلًا من الضوء.‬

Burnundaki termal girintiler ışık yerine ısı tespit ediyor.

وأنت تجري العملية معتمداً على الضوء المنعكس عن الأسطح."

kapatarak yarım saat geçirdiniz."

ومع ذلك ، فإن مصدر الضوء الوحيد للقمر هو الشمس

Oysaki Ay'ın tek ışık kaynağı Güneş'ti

كان هناك ضوء كاف لقراءة الصحيفة دون استخدام الضوء

ışık kullanmadan gazete okunabilecek kadar bir aydınlık vardı

تسلط هذه القصة الضوء على خاصية في فيروس كورونا

Bu hikaye koronavirüsle ilgili bir şeye dikkat çekiyor...

لإظهار ذلك، استخدمت بخاخة بسائل يلمع تحت الضوء الأسود

Bunu göstermek için bu, siyah ışık altında parlayan spreyi kullandım.

‫السبب هو أن هذه الشجرة تتجه‬ ‫نحو الضوء، نحو الشمس‬

Bunun nedeni, ağacın ışığa, güneşe yönelmesi

‫وأضعه داخل هذه الزجاجة الشفافة.‬ ‫ستطير كل الحشرات نحو الضوء.‬

ve onu bu şeffaf şişenin içine koyabilirim. Tüm böcekler ışığa doğru uçacaktır.

لذلك باستخدام الضوء الأحمر نستطيع المرور عبر الجمجمة، العظام واللحم.

Yani sadece kırmızı ışıkla kemik ve bedenlerimizin içini görebiliyoruz.

وبسبب أن الدم يمتص الضوء الأحمر وضوء الأشعة تحت الحمراء.

Çünkü kan kırmızı ışık ve kızılötesini absorbe ediyor.

يمكنكم باستخدام الضوء والصوت تنشيط أو كبح نشاط الخلايا العصبية،

Işık ve sesi kullanarak nöronları aktive edebilir veya durdurabilirsiniz,

‫تستقبل عيناه الكبيرتان الضوء...‬ ‫ما يميزه برشاقة مميزة في الظلام.‬

Devasa gözleri ışığı âdeta kana kana içiyor. Böylece karanlıkta çok çevik hareket edebiliyor.

‫باستغلال الضوء الصناعي،‬ ‫يمكن للقروش هنا الصيد لوقت طويل ليلًا.‬

Yapay ışıktan faydalanan köpek balıkları, gece geç saatlere kadar avlanabiliyor.

‫الذي تستخدم فيه القروش البيضاء الكبيرة‬ ‫الضوء الصناعي لصيد الفقمات.‬

yapay ışık eşliğinde fok avladığının bilindiği dünyadaki tek yer.

وقرر القيام بمشروع يسلط الضوء على القيادة في هذا السياق.

ve bu bağlamda liderliği gözeterek bir proje yapmaya karar verdi.

النسيم العليل يداعب الأوراق حيث تلمع النجوم وتتوهج أشعة الضوء

Yapraklar hafif bir rüzgarla öyle salınıyordu ki parlak ışık huzmeleri gökyüzünden yere doğru adeta göz kırparak düşüyordu

ثم يمكننا بشكل اختياري تركيز الضوء مرة أخرى في أسفل الدماغ

Sonra istersek ışığı tekrar beyne odaklayabilir

‫تنتج يراعات الحبار ضوءها الخاص‬ ‫ باستخدام خلايا خاصة تدعى "حاملات الضوء".‬

Ateş böceği mürekkep balığı, fotofor adı verilen özel hücreleriyle kendi ışığını üretir.

سلطت اللحظة الضوء على الفجوة في الكاريزما بين مارشال مثل ناي ،

An, Ney gibi askerler tarafından sevilen Mareşal ile sevilmeyen Davout

هل ترون مؤشر توليد الضوء "الليزر" (laser) والبقعة التي يصنعها على يدي؟

Bu lazer ışığın elimde nasıl göründüğünü görüyor musunuz?

ما يعني أننا نستطيع تركيز الضوء عبر الجمجمة والدماغ إلى الخلية العصبية.

Yani tek bir nörona kadar insan kafatası ve beynine odaklanabiliriz.

‫ترى أعين الرتيلاء مجعدة الشعر الصغيرة‬ ‫ما هو أكثر من الضوء والظل.‬

Kıvırcık tarantulanın sekiz ufak gözünün pek ışık algıladığı söylenemez.

‫من غير الممكن العودة خلال فترة الظلام،‬ ‫لذا عليها أن تتحدّى الضوء.‬

Karanlığın hâkim olduğu saatlerde gidiş dönüş yapmak mümkün değil. Cesaret toplayıp ışığa göğüs germeliler.

‫عيناه، المكونة من آلاف العدسات الصغيرة،‬ ‫تجمع أكبر قدر ممكن من الضوء المتاح.‬

Binlerce ufak lensten oluşan gözleri ortamda bulunan en ufak ışığı bile süzer.

نرى النجم كما كنا قبل سنوات. لأن تلك الصورة تصل إلينا بسرعة الضوء.

Yıldızın biz yıllar önceki halini görüyoruz. Çünkü o görüntü bize ışık hızıyla ulaşıyor.

‫لكن هذا الضوء الخافت لا يساعد كثيرًا‬ ‫الحيوانات في البحث عن الطعام على الأرض.‬

Fakat bu soluk ışık yerde yemek arayan hayvanlara pek fayda etmez.

إذا كانت الجاذبية والمسافة متناسبتان معها ، إذا تابعنا سرعة الضوء من المنطقة الاستوائية إلى عكس العالم

Yer çekimi ve uzaklık ile orantılıysa biz ekvator bölgesinden dünyanın tersine doğru ışık hızıyla ilerlersek