Translation of "مباشرة" in Turkish

0.015 sec.

Examples of using "مباشرة" in a sentence and their turkish translations:

أفعله مباشرة

Onu derhal yapın.

عرفته مباشرة.

Hemen tanıdım onu.

سيرون العالم مباشرة

onlarda dünyayı düz görecekler

الصين بجوارنا مباشرة

Hemen yanı başımızdaki Çin

أنا خلفه مباشرة .

Onun tam arkasındayım.

وبعد تجفيف سيارتي مباشرة

Ve arabamı kuruladıktan hemen sonra,

نظرت في عينيه مباشرة.

Bak, gözünün içine baktım.

‫في طرف إصبعي مباشرة.‬

Parmağımın ucuna.

هؤلاء الناس سيتأثرون مباشرة.

direkt olarak etkilenecek.

كانت أسئلتك مباشرة جداً.

Sorularınız çok doğrudandı.

‫بعضها يسلك طرقًا مباشرة أكثر.‬

Kimisiyse daha direkt bir rota tercih ediyor.

رفعت تركيا دعوى قضائية مباشرة

Arkasından Türkiye hemen bir dava açtı

لكنه لن يخاطر بمواجهة مباشرة.

Ama asla direkt yüzleşme riskini göze alamazdı.

توم يشرب من الصنبور مباشرة

Tom doğruca musluktan içiyor.

لم تكن التفاصيل جاهزة مباشرة.

Ayrıntılar hemen hazır değildi.

ذهبت ليلى مباشرة إلى حاسوبها.

Layla doğruca bilgisayarına gitti.

اشتريت مباشرة لوح التزلج الخاص بي

hemen kendi kayağımı aldım

‫كنت أسمع صوت التحطم خلفي مباشرة.‬

Tam arkamda koşuşunu duyuyordum.

‫يمكنني أن أرى "بير" أمامنا مباشرة.‬

Bear'ı önümüzde görüyorum.

‫يمكن أخيرًا لمناوبة النهار مباشرة عملها.‬

Artık gündüz vardiyası işbaşı yapabilir.

جاء إلى المصنّعين وانتقدوا المصنّعين مباشرة

fabrikatörlere geldi doğrudan doğruya fabrikatörleri eleştirdi

لماذا تسقط مباشرة عندما تترك الماء؟

suyu bıraktığın zaman niye düz düşüyo madem ivmeli bişey

ألا ترغب بمشاهدة فتح اسطنبول مباشرة؟

İstanbul'un fethini canlı canlı izlemek istemez misiniz?

ولكنها رأت طفلها المصاب مباشرة بعد ذلك.

ama hemen ardından yaralanmış çocuğunu görüyor.

وسيتم تعيينهم مباشرة كقاض أو مدع عام.

ve sizi hâkim ya da savcı olarak direkt atıyor Adalet Bakanlığı.

فيمكننا المساعدة مباشرة في خفض انبعاثاتنا السنوية.

yıllık emisyonlarımızı azaltmaya doğrudan yardımcı olabiliriz.

‫سنتركه لبضع ساعات ‬ ‫ونتفقده قبل الفجر مباشرة.‬

Bunu birkaç saat açık bırakıp alaca karanlıkta kontrol edeceğiz.

الذين يستخدمون البلاستيك الاجتماعي مباشرة في منتجاتهم.

sosyal plastiği doğrudan üretimde kullanıyor.

‫تسبب الأشبال هياجًا.‬ ‫يتوجه بسرعة نحوها مباشرة.‬

Yavrular, antilopları korkutup kaçırıyor. Doğruca dişiye geliyorlar.

‫هل نهبط باستخدام الحبل إلى الأسفل مباشرة؟‬

Halatla dümdüz bir şekilde mi inelim,

‫ثم نهبط مباشرة من الحافة نحو الحطام.‬

ve sonra da bu kenardan, o enkazın yanına ineceğiz.

لذا فقد قامت مباشرة لعمل بقية الفحوص.

Sonra bir sonraki kontrol setini yapmak için doğruca oraya gitti.

وأجبت على أسئلتها بطريقة مباشرة وصريحة قدر المستطاع.

doğrudan ve dürüstçe cevap vermeye çalıştım.

بالنظر مباشرة إلى شيء وعدم ملاحظة الأمر المميز.

doğrudan bakıp apaçık bir eylemi gözden kaçırmakla ne ilgisi var?

‫هناك خيار واحد: ‬ ‫النزول بالحبل من الجرف مباشرة.‬

Tek seçenek var: Bu tepeden halatla inmek.

أو عن طريق غمس سائل التدخين مباشرة بمُسـخّن.

buharın kuvvetini ve boğaz vurumunu değiştirebilirler.

‫لأنك لا تريد أن تشرب هذه المياه مباشرة.‬

Çünkü bu suyu hemen içmek istemezsiniz.

اتّجه سامي مباشرة إلى حاسوبه من أجل الدّردشة.

Sami sohbet etmek için doğrudan bilgisayarına gitti.

لتوجيه ضوء الشمس مباشرة إلى داخل المزرعة العمودية الداخلية

Güneş ışığını doğrudan iletebilmek için

سنقوم برد مبلغ الاشتراك مباشرة إلى الحساب البنكي للطفل.

abonelik tutarını doğrudan çocuğun banka hesabına iade edelim.

‫سأضعها هنا وأطلقها‬ ‫وأجري مباشرة لأقفز من أعلى الجرف‬

Buraya kuracağım, hazırlayacağım ve tepeden aşağı koşacağım.

على أنّه عمليّة خطية تهدف مباشرة لتحقيق هدف ما.

doğrusal, amaca yönelik bir süreç olarak tanımladık.

‫يخرج لاستنشاق الأكسجين من الهواء مباشرة.‬ ‫أخيرًا، تعود الشمس.‬

Doğrudan havadan oksijen çekebilmek için kendini dışarı atıyor. Nihayet. Güneş yüzünü gösteriyor.

عندما ناشده نابليون مباشرة باعتباره بطل بورودينو ، اتخذ Ney

Napolyon ona Borodino'nun kahramanı olarak direk başvurduğunda Ney, kaderini bir

يمكنك تقبيل المرأة لا تحتاج إلى سؤالها ، وتقبيلها مباشرة

kadını öpebilirsin sormana gerek yok onu direk öp

عندما تكون المعلومات أمام أعيننا مباشرة في وسائل التواصل الاجتماعي،

Bir bilgi, sosyal medyada gözümüzün önüne düştüğünde

‫يجب أن أتوخى الحذر ‬ ‫حتى لا أهبط فوق الأفعى مباشرة.‬

Yılanın üstüne basmamak için dikkatli olmalıyım.

وعندما تُرسم الخطوط بالتساوي ، يكون يسوع في منتصف الصورة مباشرة.

Ve eşit şekilde çizgiler çekildiğinde İsa resmin tam ortasında

في معركة جينا ، تجاهل ناي أوامره واتهم الخطوط البروسية مباشرة ،

Jena Muharebesi'nde Ney, emirlerini dikkate almadı ve Prusya hatlarında doğruca saldırıya uğradı

كلّ المال الذي تربحه دانية يذهب مباشرة إلى جيب فاضل.

Dania'nın kazandığı her kuruş doğrudan Fadıl'ın cebine gider.

إذا ذهبوا مباشرة ، سيصلون إلى القارة القطبية الجنوبية ويتوقفون عند الحدود.

eğer dümdüz gitseydi antartikaya varır ve sınırda dururdu diyorlar

يمكنهم دفعنا للسفر في الزمان والمكان عن طريق تغيير الحجم مباشرة.

Bizi direk boyut değiştirerek zamanda ve mekanda yolculuğa itebiliyor bunlar

وذلك مباشرة بعد فترة إفلاس بعض شركات الـ"دوت كوم" (شركات الإنترنت)،

O zamanlar birinci dot.com çöküşünün hemen ertesiydi

أولئك الذين مارسوا المحاماة لمدة خمس سنوات يتقدمون مباشرة إلى وزارة العدل

5 yıl avukatlık yapmış olanlar direkt Adalet Bakanlığı'na başvuruyorlar

كانوا من أوائل الأوروبيين الذي أبحروا مباشرة إلى أفريقيا جنوب الصحراء الكبرى

Afrikalı insanları kaçırmak ve köle yapmak için Sahraaltı Afrika'ya

‫انظر، جهاز التتبع يقول إن "دانا"‬ ‫ما زالت في هذه الجهة مباشرة.‬

Evet, bakın. Takip cihazı, Dana'nın... ...hâlâ o tarafta olduğunu gösteriyor.

ذهبت قواته إلى العمل مباشرة ، مما أدى إلى صد هجوم قوي للتحالف ...

Birlikleri doğrudan harekete geçerek güçlü bir Koalisyon saldırısını durdurdu…

‫هذا جرف شديد الانحدار، من هنا مباشرة.‬ ‫يزيد ارتفاعه ربما عن 45 متراً.‬

Burası dik bir uçurum, dümdüz. Muhtemelen 45 metreden fazladır.

و من ثم يجب أن تسقط مباشرة في حلقك أو جهازك التنفسي العلوي

Sonra bu partiküllerin boğazınıza ya da üst solunum yolunuza ulaşması gerekir

‫المكان هنا أصبح شديد الضيق.‬ ‫يجب أن أتوخى الحذر ‬ ‫حتى لا أهبط فوق الأفعى مباشرة.‬

Burası gittikçe daralıyor. Yılanın üstüne basmamak için dikkatli olmalıyız.

على الرغم من أنهم لا يعرفون ذلك بعد، إلا أن الرومان ساروا مباشرة نحو كمين

Romalıların henüz bilmediği şey ise doğrudan bir pusunun içine yürümüş olmalarıydı.

لكن على بعد 10 أميال شمال نابليون ، بالقرب من Auerstedt ، ركض دافوت مباشرة إلى الجيش البروسي الرئيسي.

Ancak Napolyon'un 10 mil kuzeyinde, Auerstedt yakınlarında, Davout doğruca Prusya ordusuna koştu.

لكل فرد الحق في الاشتراك في إدارة الشؤون العامة لبلاده إما مباشرة وإما بواسطة ممثلين يختارون اختيارا حرا.

Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.

‫سيكون الهبوط بالحبل جيداً، ‬ ‫لأنه سيوصلنا مباشرة إلى هناك.‬ ‫العيب هو عدم وجود شيء جيد ‬ ‫يمكن أن نربطه به.‬

Halatla inmek iyi olur, hemen oraya ineriz. Kötü yanı, halatı bağlayacak pek bir şeyin olmaması.

‫هل نهبط باستخدام الحبل إلى أسفل مباشرة؟‬ ‫أو نحاول المضي في طريقنا ‬ ‫من دون استخدام الحبل ونحاول الهبوط الحر؟‬

Halatla dümdüz bir şekilde mi inelim, halat olmadan serbest şekilde mi aşağı inelim?

إن كانت لجملة آيسلندية ترجمة بالإنجليزية، وللجملة الإنجليزية ترجمة بالسواحيلية، فإن هذا بطريقة غير مباشرة، سيوّفِّر ترجمةً بالسواحيلية للجملة الآيسلندية.

- İzlandaca bir cümlenin İngilizce bir çevirisi varsa ve İngilizce cümlenin Svahilice bir çevirisi varsa, daha sonra bu, dolaylı olarak İzlandaca cümle için Svahilice bir çeviri sağlayacaktır.
- İzlandaca bir cümlenin İngilizce çeviri varsa, ve İngilizce cümlenin Savahili dilinde bir çevirisi varsa, öyleyse dolaylı olarak, bu, İzlandaca cümle için bir Savahili çeviri sağlayacaktır.