Translation of "المستشفى" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "المستشفى" in a sentence and their turkish translations:

أُدخل المستشفى.

- Hastaneye kaldırıldı.
- Hastaneye yatırıldı.

المستشفى مزدحم.

Hastane kalabalık.

- وصلنا إلى المستشفى بسلام.
- وصلنا إلى المستشفى بأمان.

Güvenli bir şekilde hastaneye vardık.

وقد أدخلت المستشفى،

Hastaneye yatış yapıldı,

أُدخل إلى المستشفى.

O, hastaneye kaldırıldı.

ذهبت إلى المستشفى.

Hastaneye gittim.

ليس المستشفى مزدحم.

Hastane kalabalık değil.

إلين في المستشفى.

Elaine hastanededir.

غادر فاضل المستشفى.

Fadıl hastaneden ayrıldı.

- هل كان سامي في المستشفى؟
- هل ذهب فاضل إلى المستشفى؟

Fadıl hastaneye geldi mi?

صارت المستشفى هي بيتي،

hastane evim,

متخصصو التسجيل في المستشفى

hastanedeki kayıt görevlileri

الجيران يذهبون إلى المستشفى

Komşular hastaneye gidiyor

افتُتحت المستشفى الشهر الماضي.

Hastane geçen ay açıldı.

هلّا أوصلتني إلى المستشفى؟

Beni hastaneye götürür müsün?

ذهبت إلى المستشفى لزيارته.

Onu ziyaret etmek için hastaneye gittim.

ذهبت إلى المستشفى البارحة.

Dün hastaneye gittim.

الصيدلية قريبة من المستشفى.

Eczane, hastanenin yakınında.

هو الآن في المستشفى.

Şu anda hastanededir.

نُقِلت ليلى إلى المستشفى.

- Leyla hastaneye kaldırıldı.
- Leyla hastaneye götürüldü.

- وقف سامي خارج غرفة المستشفى.
- كان سامي واقفا خارج غرفة المستشفى.

Sami hastane odasının dışında dayanıyordu.

التي أمضيتها في غرفة المستشفى.

ne yaptığımı sordu.

ما زال توم في المستشفى.

Tom hâlâ hastanede.

من فضلك خذني إلى المستشفى.

Lütfen beni hastaneye götür.

نُقِل سامي بسرعة إلى المستشفى.

Fadıl hastaneye yetiştirildi.

أُبقيَ فاضل في المستشفى لأشهر.

Fadıl'ı aylarca hastanede tuttular.

تجمّع أصدقاء ليلى في المستشفى.

Leyla'nın arkadaşları hastanede toplandı.

ساق سامي بسرعة إلى المستشفى.

Sami çabucak hastaneye geldi.

- هل يجب علي أن أبقى في المستشفى؟
- هل يتوجب علي البقاء في المستشفى؟

- Hastanede kalmak zorunda mıyım?
- Hastanede kalmama gerek var mı?

- أُبقي فاضل في المستشفى لتسعة أشهر.
- أُبقِي سامي في المستشفى لمدّة تسعة أشهر.

Fadıl dokuz ay boyunca hastanede tutuldu.

فإنك تذهب بشكلٍ أقل إلى المستشفى.

daha az hastaneye gitmenizden kaynaklanıyor.

خارج المستشفى في أقصر وقت ممكن.

montaj hatları gibi kurulmuş hastaneler gördük.

يغادرون المستشفى أكثر مرضاً مما دخلوه.

hastaneyi geldiklerinden daha kötü terk ettikleri sonucuna varmış.

أكثر من 16 شهراً في المستشفى،

Hastanedeki 16 aydan sonra,

‫وتوصيله إلى المستشفى بأسرع ما يمكن.‬

o panzehri bulup hastaneye yetiştirmeliyiz.

حسنًا، بالعودة إلى تدريسي في المستشفى،

Benim eğitim hastanemde,

للذهاب إلى المستشفى قبل أن نكسرها

biz onları kırmadan hastaneye gitmeye

هل رقم المستشفى الخاص بنا كافٍ؟

Bizim hastane sayımız yeterli mi?

آمل أن يتم بناء المستشفى كذلك

Umarım hastane yapılacak dendiğinde de

إنها تريد أن تعمل في المستشفى.

O, hastanede çalışmak istiyor.

ركبت سيارة أجرة متجهة إلى المستشفى.

- O, hastaneye giden bir taksiye bindi.
- O, hastaneye gitmek için bir taksiye bindi.
- O, hastaneye gitmek için bir taksi tuttu.

نقل سامي ليلى بسرعة إلى المستشفى.

Fadıl, Leyla'yı aceleyle hastaneye yetiştirdi.

تمّ نقل سامي فورا إلى المستشفى.

Sami hemen hastaneye kaldırıldı.

- علينا أن نوصله إلى المستشفى قبل أن يفوت الأوان.
- علينا إيصاله إلى المستشفى قبل فوات الأوان.

Çok geç olmadan önce onu hastaneye götürmek zorundayız.

سيصبح سرير المستشفى في المستقبل في بيوتنا.

Geleceğin hastane yatağı kendi evlerimizde olacak.

بدون لباس نوم المستشفى ولا الطعام الرديء

Hastane pijamaları yok, iğrenç yemekler yok

انتقل إلى المستشفى في غضون 48 ساعة

48 saat içerisinde hastaneye çevirip

بقي سامي بجانب ابنته في غرفة المستشفى.

Sami o hastane odasında kızının yanında kaldı.

كانت زوجتي، شين-لينغ، تجلس في سرير المستشفى

Karım Shen-Ling hastane odasında

أولئك الذين يقولون أنني أريد البقاء في المستشفى

Hastanede yatmak istiyorum diyenler

دعونا لا نحتل ممرات المستشفى عبثا بعد الآن

Boş yere hastane koridorlarını artık işgal etmeyelim

ابنتي في المستشفى لأنها أصيبت في حادث سير.

Kızım hastanede, çünkü bir trafik kazasında yaralandı.

كان خبر وفاة فاضل مؤلما بالنّسبة لعمّال المستشفى.

Fadıl'ın haberi hastane personelini harap etti.

لم يزر سامي ليلى عندما كانت في المستشفى.

Sami, Leyla'yı hastanede ziyaret etmedi.

وكنت أبكي بصوت مبحوح وأنا في ثوب المستشفى الأزرق.

kaşıntı yapan mavi bir hastane elbisesinin içine saklanıp, ağlayarak.

إنه لضرر كبير لحالتنا أن نذهب إلى المستشفى عبثا

Bizim hastaneye boş yere gitmemiz devletimize çok büyük zarardır

مرفقي يُؤلِمني جدّا. أظن أنّه عليّ الذهاب إلى المستشفى.

Dirseğim çok acıyor. Sanırım hastaneye gitmek zorundayım.

لا يوجد أي حافز لتشغيل المستشفى مع عدد أَسِرةٍ أقل.

Hastanelerin daha az yatakla çalışması için herhangi bir teşvik yok.

ما نوع الاحتياطات التي اتخذناها عندما كان المستشفى غير ملائم؟

Hastanemiz yetersizken nasıl bir önlem almıştık biz

فقط 2% من الأشخاص المصابين بالإنفلونزا يحتاجون الى ادخالهم المستشفى

Grip olanların sadece %2'sinin hastaneye yatırılması gerekir.

هي بحاجة الى غرز لكن من المستحيل أن تذهب إِلى المستشفى

Dikişe ihtiyacı vardı ama hastaneye gidemezdi.

‫ليس أمامنا الآن سوى 30 دقيقة لطلب النجدة‬ ‫والذهاب إلى المستشفى.‬

Şimdi yardım çağırmak ve hastaneye gitmek için sadece 30 dakikamız var.

‫تذكر، نحتاج للعثور على الترياق‬ ‫وتوصيله إلى المستشفى بأسرع ما يمكن.‬

Unutmayın, olabildiğince kısa sürede o panzehri bulup hastaneye yetiştirmeliyiz.

بالطبع ، بعد هذا الحدث ، عندما يُرى أن رقم المستشفى غير كافٍ

Tabi bu olaydan sonra hastane sayımızın yetersiz olduğu görülünce

نُقِل سامي إلى المستشفى في السّاعات الأولى ليوم السّادس من جوان، 2006.

Sami, 6 Haziran 2006'nın erken saatlerinde acil olarak hastaneye kaldırıldı.

‫للأسف، فإن الناس لا تتصرف بفعالية كبيرة‬ ‫لأنها أفعى صغيرة جداً،‬ ‫يقولون، "سيكون الأمر على ما يرام."‬ ‫وغالباً لا يذهبون إلى المستشفى.‬

Küçük bir yılan olduğu için insanlar "Bir şey olmaz ya" deyip hemen hastaneye gitmiyorlar.