Translation of "John'un" in Spanish

0.012 sec.

Examples of using "John'un" in a sentence and their spanish translations:

John'un gerekçesi şuydu:

La justificación de John era bastante simple:

John'un eli temiz.

La mano de Juan está limpia.

O John'un elması.

Es la manzana de John.

John'un geleceğini umuyorum.

Espero que John venga.

John'un yanına oturdum.

- Me senté cerca de John.
- Me senté al lado de John.

John'un gelmesini umuyorum.

Espero que John venga.

- O, John'un onu sevdiğini biliyordu.
- John'un kendisini sevdiğini biliyordu.

Ella sabía que John la quería.

Rod John'un karşısında yaşıyor.

Rod vive en frente de John.

Tom'la John'un arasına oturdum.

Me puse entre Tom y John.

John'un beş elması var.

Juan tiene cinco manzanas.

- Tom Mary'ye John'un resmini gösterdi.
- Tom Mary'ye John'un bir resmini gösterdi.

Tom le mostró a Mary una foto de John.

O, John'un onu sevdiğini biliyor.

Ella sabe que John la amaba.

O, John'un onu sevdiğini düşünüyordu.

Ella pensó que John la había amado.

Tom John'un hücre arkadaşı idi.

Tom era el compañero de celda de John.

Tom John'un söylediğini Mary'ye söylememeliydi.

Tom no debería haberle contado a Mary lo que John hizo.

Tom Mary'ye John'un mesajını verdi.

Tom le dio a Mary el mensaje de John.

Tom ve Mary, John'un çocuklarıdır.

Tom y Mary son los hijos de John.

Tom ve Mary, John'un cenazesindeydiler.

- Tom y Maria estaban en el funeral de Johannes.
- Tom y Mary estuvieron en el funeral de John.

Tom Mary'ye John'un fotoğrafını gösterdi.

Tom le enseñó a Mary la foto de John.

John'un bir Japon arabası var.

John tiene un auto de Japón.

John'un burada hiç arkadaşı yok.

John no tiene amigos aquí.

Geçen hafta sonu John'un evindeydik.

Estuvimos en la casa de John el fin de semana pasado.

Tom Mary'ye John'un resmini gösterdi.

Tom le mostró a Mary la foto de John.

Tom John'un oda arkadaşı oldu.

Tom quedó como compañero de pieza de John.

John'un annesi öyle genç görünüyor ki, sık sık John'un ablası olduğu sanılıyor.

La madre de Jean parece tan joven que a menudo la confunden con la hermana mayor de Jean.

- John'un aklına müthiş bir fikir geldi.
- John'un aklına muhteşem bir fikir geldi.

A John se le ocurrió una espléndida idea.

Tom Mary'den John'un telefon numarasını istedi.

Tom le pidió a Mary el número de teléfono de John.

Tom ve Mary John'un kedisiyle oynuyor.

Tom y Mary están jugando con el gato de John.

Tom Mary'ye John'un bazı fotoğraflarını gösterdi.

Tom le mostró fotografías de Juan a María.

Mary'ye John'un numarasını Tom'un verdiğini düşündüm.

Pensé que Tomás le daría el número de teléfono de Juan a María.

Tom John'un ölümü için Mary'yi suçluyor.

Tom culpa a María por la muerte de Juan.

Tom, Mary'yi John'un evinin önünde bıraktı.

Tom dejó a Mary en frente de la casa de John.

Mary ve John'un ikisi de yüzemez.

Ni Mary ni John saben nadar.

Tom Mary ve John'un öpüştüğünü gördü.

Tom vio a Mary y John besándose.

Tom, Mary ve John'un hepsi burada.

Tom, Mary y John están todos aquí.

Tom John'un söylediğini Mary'ye söyledi mi?

¿Le contó Tom a Mary lo que dijo John?

Tom, Mary'ye John'un ona söylediklerini anlattı.

Tom le dijo a Mary lo que John le había contado.

Tom, Mary'ye John'un nasıl olduğunu sordu.

Tom preguntó a Mary cómo le iba a John.

Tom, Mary'ye John'un ne istediğini söyledi.

Tom dijo a Mary lo que John quería.

Tom John'un ne yaptığını Mary'ye söyledi.

Tom le contó a Mary lo que John hizo.

John'un Bay Brown ile konuştuğunu duydum.

Oí a John hablar con el señor Brown.

Tom, Meryem ve John'un tartıştığını duydu.

Tom escuchó a Mary y John discutiendo.

Tom Mary'ye John'un onu aradığını söyledi.

Tom le dijo a Mary que John la andaba buscando.

Tom, Mary'yle John'un tartıştığını duyduğunu söylüyor.

Tom dice que oyó a Mary y John discutiendo.

Tom ve Mary, John'un hemen arkasındalar.

Tom y Mary están justo detrás de John.

Tom Mary ve John'un arasında oturdu.

Tomás se sentó entre María y Juan.

Tom Mary'ye John'un telefon numarasını verdi.

Tom le dio a Mary el número de teléfono de John.

Tom Mary'ye John'un bir fotoğrafını gösterdi.

Tom mostró a Mary una foto de John.

Tom Mary'ye John'un partide olacağını söyledi.

Tom le dijo a Mary que John estaría en la fiesta.

John'un iş için uygun olduğunu düşünmüyorum.

No creo que John esté capacitado para ese trabajo.

John'un tenise doğal bir kabiliyeti var.

John tiene un talento innato para el tenis.

Tom Mary'ye John'un söylediğine inandığını söyledi.

Tom le dijo a Mary que él creía en lo que John decía.

Tom, Mary ve John'un ayrıldığını duydu.

Tom oyó que Mary y John habían terminado.

Tom, Mary'ye John'un aradığını söylemeyi unuttu.

Tom olvidó decirle a Mary que John había llamado.

Tom Mary'ye John'un nerede olduğunu sordu.

Tom le preguntó a Mary dónde estaba John.

Tom Mary'ye John'un nerede yaşadığını sordu.

Tom le preguntó a Mary dónde vivía John.

Tom Mary'nin John'un parasını çaldığını gördü.

Tom vio a Mary robándole el dinero a John.

Tom Mary ve John'un arasına sığışmaya çalıştı.

Tom trató de meterse entre Mary y John.

Tom şimdi John'un eski eşi ile evlidir.

Tom ahora está casado con la ex-esposa de John.

Tom nasıl Mary ve John'un kavgalarını bitirebildi?

¿Cómo consiguió Tom que Mary y John dejasen de pelear?

Tom Mary'ye John'un başının belada olduğunu söyledi.

Tom le dijo a Mary que John estaba en apuros.

Mary bütün lise boyunca John'un kız arkadaşıydı.

Mary fue la novia de John durante toda la escuela secundaria.

Tom ve Mary John'un partisine izinsiz girdiler.

Tom y Mary irrumpieron en la fiesta de John.

Tom, Meryem'i John'un arabasına binerken gördüğünü söyledi.

Tom dijo que vio a Mary montar en el coche de John.

Tom Mary'ye John'un yatakta hasta olduğunu söyledi.

Tom le dijo a Mary que John estaba en la cama enfermo.

Tom Mary'yi John'un ofisine kadar takip etti.

Tom siguió a Mary a la oficina de John.

Tom, Mary ve John'un el tutuştuğunu gördü.

Tom vio a Mary y John cogidos de la mano.

Tom Mary'nin John'un nerede olduğunu bildiğini düşünüyor.

Tom cree que Mary sabe dónde está John.

Tom, Mary ve John'un tartıştıklarını duyabildiğini söyledi.

Tom dijo que podía oír a Mary y John discutiendo.

Tom Mary'nin John'un nerede olduğunu bileceğini düşündü.

Tom pensó que Mary sabría dónde estaba John.

Hastalığını atlatması John'un yaklaşık iki haftasını aldı.

Le llevó a John unas dos semanas superar su enfermedad

Tom John'un evliliğinden dolayı Mary ile konuşamadı.

Tom fue incapaz de disuadir a Mary de casarse con John.

Tom, Mary'nin John'un yeni arabasını sürdüğünü gördü.

Tom vio a Mary conduciendo el auto nuevo de John.

Tom, Mary ve John'un niçin dövüştüklerini bilmiyor.

Tom no sabe por qué Mary y John están peleando.

Tom, Mary'ye John'un karısını tanıyıp tanımadığını sordu.

Tom le preguntó a Mary si conocía a la mujer de John.

Tom Mary'ye John'un adresini bilip bilmediğini sordu.

Tom le preguntó a Mary si conocía la dirección de John.

Tom, Mary ve John'un bir resmini buldu.

Tom encontró una foto de Mary y John.

Tom, John'un yaptığını Mary'ye söylememeye karar verdi.

Tom decidió no decirle a María nada de lo que Juan había hecho.

Tom Mary'nin John'un neden kendisinden hoşlanmadığını bildiğine inanamıyor.

Tom no puede creer que Mary sepa por qué no le gusta a John.

Tom, John'un nasıl öldüğü konusunu Mary'ye sormak istedi.

Tom quería preguntarle a Mary cómo había muerto John.

Tom Mary'ye John'un nerede yaşadığını bilip bilmediğini sordu.

Tom le preguntó a Mary si conocía dónde vivía John.

Tom ve Mary John'un kim olduğunu bilmediğimi düşünüyor.

Tom y Mary piensan que yo no sé quién es John.

Tom Mary ve John'un öpüştüğünü gördüğünde biraz şaşırmıştı.

Tom se sorprendió un poco cuando vio a Mary y John besándose.

Tom, Mary ve John'un birbirleriyle flört ettiğini gördü.

Tom vio a Mary y John tonteando entre sí.

Tom Mary'yi öldürdüğü bıçağı John'un yatak odasına sakladı.

Tom escondió el cuchillo con el que había matado a Mary en la habitación de John.

Tom Mary ve John'un onu öldürmeye çalıştığını hatırladı.

Tom recordaba que Mary y John habían intentado matarlo.

Tom, Mary'nin John'un kız arkadaşı olduğunun farkında olmalı.

Tom tiene que conocer que Mary es la novia de John.

Tom, John'un masum olduğu konusunda Mary'yi ikna etti.

Tom la convenció a Mary de que John era inocente.

Tom, Mary'ye John'un sanat sergisine gidip gitmeyeceğini sordu.

Tom preguntó a Mary si iría a la exposición de arte de John.

Tom Mary'ye John'un gerçekten gerilim altında olduğunu söyledi.

Tom le dijo a Mary que pensaba que John estaba verdaderamente nervioso.

Tom Mary'ye John'un yapabileceği bütün şeyleri yapmadığını söyledi.

Tom le contó a Mary todas las cosas que John no hizo y pudo haber hecho.

Tom, Mary ve John'un artık birlikte olmadıklarını biliyor.

Tom sabe que Mary y John ya no están juntos.

Tom, John'un onun yapmayı söylediğini Mary'nin yaptığına inanmıyor.

Tom no cree que Mary hiciera lo que John dijo que ella hizo.

Tom John'un niçin hastanede olduğunu Mary'nin bildiğini sanıyordu.

Tom asumió que Mary sabía por qué John estaba en el hospital.

Tom Mary'ye John'un niçin çok mutsuz olduğunu sordu.

Tom preguntó a Mary por qué John era tan infeliz.

Tom Mary'ye onun ve John'un nasıl tanıştığını söyledi.

Tom le contó a Mary cómo él y John se conocieron.