Translation of "şansı" in Portuguese

0.011 sec.

Examples of using "şansı" in a sentence and their portuguese translations:

şansı dönmüştü artık

sua sorte estava de volta

Onun şansı yok.

Ela não tem nenhuma chance.

Seçilme şansı yüksek.

Ele tem boas chances de ser eleito.

Bazılarının şansı yaver gitmiş.

Houve quem tivesse sorte.

Istakozun kaçma şansı yoktu.

E então, não tem por onde fugir.

Önünde sonunda şansı bitecek.

A sorte dele vai acabar mais cedo ou mais tarde.

Bu şansı boşa harcamayalım.

Não vamos desperdiçar essa chance.

Başka kimsenin şansı yok.

Ninguém mais tem uma chance.

O şansı kullanmaya hazırım.

Eu estou disposto a correr esse risco.

Bu onun tek şansı.

É sua única chance.

Tom'un kazanma şansı yok.

Tom não tem nenhuma chance de vencer.

Bu, Tom'un tek şansı.

É a única chance de Tom.

- Başka bir şansı hak ediyorum.
- Bir şansı daha hak ediyorum.

- Eu mereço outra chance.
- Eu mereço mais uma chance.

Tom'un gerçekte gelme şansı nedir?

Quais são as chances de o Tom vir realmente?

Hepimiz bir şansı hak ediyoruz.

- Todos nós merecemos uma chance.
- Todos nós merecemos uma oportunidade.

Onun çok kötü şansı var.

Ele tem muito azar.

Tom'un kesinlikle kazanma şansı yok.

Tom não possui absolutamente nenhuma chance de vencer.

Onun cevabı bilebilme şansı var.

Há uma chance de que ela saiba a resposta.

- Herkes ikinci bir şansı hak eder.
- Herkes ikinci bir şansı hak ediyor.

- Todo mundo merece uma segunda chance.
- Todos merecem uma segunda chance.

Av indirmek için en iyi şansı.

É a sua melhor hipótese de matar uma presa.

Onun bir iş bulacak şansı vardı.

Ele teve a sorte de encontrar trabalho.

Herkes ikinci bir şansı hak eder.

Todo mundo merece uma segunda chance.

Tom başka bir şansı hak ediyor.

Tom merece outra oportunidade.

Tom ikinci bir şansı hak ediyor.

Tom merece uma segunda chance.

- Tom şansına küssün.
- Tom'un şansı yokmuş.

O Tom está sem sorte.

Er ya da geç, onun şansı bitecek.

Cedo ou tarde, a sorte dele vai acabar.

Her şeyin bir var olma şansı yoktur.

Nem tudo tem a chance de existir.

Bu planın çok az başarı şansı vardı.

Este plano tinha poucas chances de ser bem-sucedido.

İnsanla bire birde kalırsa, insanın hiç şansı yok.

Numa competição um contra um com um humano, não há competição.

Insanların azgın bir gergedandan kurtulma şansı olmadığını söylüyor.

que, em casos como estes, os humanos não têm hipótese contra um rinoceronte.

Tek başına bir sırtlanın aslan karşısında şansı yok.

Uma hiena solitária não se compara a um leão.

Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.

Ele teve a boa sorte de se casar com uma moça bonita.

O, sorunu çözmek için çalıştı, ama şansı yoktu.

Ele tentou resolver o problema, mas não teve sorte.

- Muhtemelen bizim takım kazanmayacak.
- Takımımızın kazanma şansı zayıf.

- Não é provável que nossa equipe vença.
- É pouco provável que nossa equipe vença.
- Duvido que nossa equipe vença.

- Tom ceza almadığı için şanslı.
- Tom'un şansı varmış, cezalandırılmadı.

Tom teve sorte de não ser punido.

Hangi seçenek panzehri yenilememiz için bize en iyi şansı verir?

Que opção nos dá mais hipóteses de substituir o antídoto?

Ama bu gece Ay parlak. O yüzden flamingoların şansı var.

Mas, esta noite, a Lua está brilhante. Ou seja, os flamingos têm uma hipótese.

Sen daha mutlu bir yaşam için bir şansı hak ediyorsun.

Você merece uma chance para uma vida mais feliz.

Fakat tungaralar sadece bir yıl yaşar. Bu, üremek için son şansı olabilir.

Mas as rãs-verrugosas só vivem um ano. Esta pode ser a sua última oportunidade de se reproduzir.

- Tom ikinci bir şansı hak etmiyor.
- Tom ikinci bir şansa layık değil.

Tom não merece uma segunda chance.

Tom o güne kadar başka bir ülkede yaşamak için bir şansı olacağını düşünmüyordu.

O Tom não achava que ele teria a chance de morar em um outro país.

Bu işte büyük bir gelir elde etme şansı var, ayda bir milyon yen mümkün!

Há a possibilidade de obter uma grande renda nesse negócio, um milhão de yens por mês é possível.