Translation of "Yapan" in Polish

0.006 sec.

Examples of using "Yapan" in a sentence and their polish translations:

Dedikodu yapan biri değilim.

Nie jestem plotkarą.

Onu yapan biz değiliz.

Tego nie zrobiliśmy.

Düşük ışıkta çekim yapan kameralarsa...

Ale wysokoczuła kamera...

- Kim panik yaptı?
- Panik yapan kimdi?

- Kto spanikował?
- Kto panikował?

Bunu yapan kişinin Tom olmadığını biliyorum.

Wiem, że Tom nie jest jedynym, który to zrobił.

Tom dedikodu yapan insan türü değildir.

Tom nie jest typem plotkarza.

Tom'un bunu yapan kişi olduğundan şüpheleniyorum.

Podejrzewam, że to Tom to zrobił.

Yedek kopyalar yapan bir programı nasıl yazıyorsunuz?

Jak napisać program robiący kopie zapasowe?

çocukları ziyaret eden, gönüllü olan bağış yapan insanlar

którzy odwiedzają te dzieci, są wolontariuszami i darczyńcami,

Bir öğretmen hata yapan bir öğrenciye asla gülmemeli.

Nauczycielowi nigdy nie wolno wyśmiewać ucznia, który zrobił błąd.

Ve bizi insan yapan şeyi bize hatırlatmak için burada.

i przypomina o tym, co czyni nas ludźmi.

Ama termal görüntüleme yapan bir kamera sıcak vücutları görebilir.

Ale kamera termowizyjna wykrywa ciepłotę ciała.

Termal görüntüleme yapan bir kamera gece karanlığını delmemizi sağlıyor.

Kamera termowizyjna pozwala przejrzeć noc.

Tom yeni dairesinde, gürültü yapan komşularıyla epey sorun yaşıyor.

Tomek ma wiele problemów z hałaśliwymi sąsiadami w swoim nowym mieszkaniu.

Etrafına bakarsan, aynı şeyi yapan bir sürü insan göreceksin.

Jeśli się rozejrzysz, zobaczysz, że wiele osób robi to samo, co ty.

Bu güzel katilleri daha da tehlikeli yapan kendilerini gizleme güçleri.

Ci piękni zabójcy są tym groźniejsi, że potrafią się ukrywać.

Ay'sız bir gecede termal görüntüleme yapan bir kamera karanlıkta görebilir.

W bezksiężycową noc kamera termowizyjna widzi w ciemności.

Avengers: Endgame, bütün zamanların en yüksek hasılatını yapan film oldu.

"Avengers: Endgame", oficjalnie najbardziej dochodowy film wszechczasów.

- Hırsızlık yapan kişi cezalandırılmayı hak eder.
- Çalan bir kişi cezayı hak eder.

Kto kradnie, zasługuje na karę.

VisualPolitik'te her zaman dediğimiz gibi bir ülkeyi zengin yapan doğal kaynakları ya da şans

Jak zawsze w VisualPolitik, to co sprawia, kraj jest bogaty to nie są ich zasoby naturalne

Bakın, şu çıkıntı yapan kayalığın altına sığınabiliriz. İhtiyacınız olan bu, sadece güneşten kaçıp gölgeye girmek.

Moglibyśmy schronić się pod tą małą skalistą wychodnią. To wystarczy, by uciec od tego słońca w cień.