Translation of "çoğunlukla" in Hungarian

0.012 sec.

Examples of using "çoğunlukla" in a sentence and their hungarian translations:

Çoğunlukla,

Gyakorta előfordul,

Bizler, kuralların çoğunlukla

Hazánkban a szabályok jobbára úgy vannak kialakítva,

Çoğunlukla başım belada.

Gyakran bajban vagyok.

Çoğunlukla tek başınaydı.

Többnyire egyedül volt.

çoğunlukla, kendi farklı yollarıyla

főleg olyanok írtak, akik a maguk módján

Çoğunlukla oldukça yorgun hissederim.

Gyakran rendkívül kimerültnek érzem magam.

Ben çoğunlukla yarı uykudayım.

Gyakran félálomban vagyok.

Seyirci çoğunlukla iş adamlarıydı.

A hallgatóság többnyire üzletemberekből állt.

O çoğunlukla geç gelir.

Gyakran késik.

Paella çoğunlukla salyangoz içerir.

A paellában gyakran van csiga.

Çoğunlukla ben kardeşimle karıştırılırım.

Gyakran összetévesztenek a bátyámmal.

çoğunlukla aşağı ve içeri bakarız.

de legtöbbször inkább lefelé és befelé.

Buradaki yaşam çoğunlukla geceleri hareketleniyor.

Itt éjjel is nagyban zajlik az élet.

Dikkatsizlik çoğunlukla kazalara neden olur.

A figyelmetlenség gyakran okoz balesetet.

Mary çoğunlukla uzun etek giyer.

Mary gyakran visel hosszú szoknyát.

Yürüyüşçülere çoğunlukla cadının tankları denilmektedir.

A járókeret közkeletű neve banyatank.

Tom öğleden sonra çoğunlukla boştur.

Tom gyakran ráér délutánonként.

Yankesiciler çoğunlukla grup çalışması yapar.

A zsebtolvajok gyakran csoportosan dolgoznak.

Ama ben çoğunlukla Amerika'nın tercihleri hakkında

Szélesebb értelemben szeretnék szólni

Baba pazar günü çoğunlukla golf oynar.

Apám vasárnap többnyire golfozik.

Tom çoğunlukla tek başına alışverişe gider.

Tom gyakran egyedül megy vásárolni.

Atmosfer, çoğunlukla azot ve oksijenden oluşur.

A légkör főleg nitrogénből és oxigénből áll.

Kadınlar çoğunlukla erkeklerden daha uzun yaşıyorlar.

- A nők általában tovább élnek, mint a férfiak.
- A nők rendszerint tovább élnek, mint a férfiak.

Sabah kahvaltısı için çoğunlukla meyve yerim.

Reggelire főleg gyümölcsöt eszem.

Boş zamanımı çoğunlukla radyo dinleyerek geçiririm.

Gyakran töltöm a szabadidőmet rádióhallgatással.

Çoğunlukla iki hapı bir tanede birleştirmek gibi

Gyakran olyasmire vonatkozóan, amit már több évtizede ismerünk,

Ve çoğunlukla okul sistemimiz sosyal bölünmeyi sürdürüyor,

hogy az iskolarendszer gyakran fenntartja a társadalmi szakadékot.

Çoğunlukla biz varlığı ve görülebilirliği güçle karıştırıyoruz.

A jelenlétet és a láthatóságot túl gyakran tévesen tekintjük hatalomnak,

Ama çoğunlukla, cevaplara meydan okuyan komik sorularla:

és még gyakrabban vicces, ugyanakkor nehezen megválaszolható kérdésekkel:

Çoğunlukla, baby boomers ile birlikte hakları yenmiş.

A baby boomerekkel van a legtöbb bajuk.

Ancak bunların büyük bölümü çoğunlukla bize görünmezdir.

De ezek nagyrészt láthatatlanok számunkra.

Ancak bunlar, çoğunlukla ders kitaplarından öğrenilen beceriler

Ezeket az eljárásokat viszont itt többnyire csak tankönyvekből tanulták,

Biz çoğunlukla politika tartışarak bütün gece otururduk.

Gyakran virrasztottunk egész éjjel a politikai megbeszélések miatt.

Onu büyük bir çoğunlukla belediye başkanı seçtiler.

Nagy többséggel őt választották meg polgármesternek.

Tom çoğunlukla hız limitinin biraz üzerinde sürer.

Tom gyakran egy kicsivel túllépi a megengedett sebességet.

Ben akşam yemeğinden önce çoğunlukla TV izlerim.

Gyakran nézek tévét vacsora előtt.

Tom çocukları evde olmadığı zaman çoğunlukla okur.

Tom gyakran olvas, amikor a gyerekei nincsenek otthon.

İnsanlar çoğunlukla Japoncanın zor bir dil olduğunu söylüyor.

Gyakran mondják, hogy a japán nehéz nyelv.

Çoğunlukla yerli bir konuşucu ile Fransızca konuşma şansım yok.

Nincs túl sok alkalmam francia anyanyelvűvel beszélni.

Ben çoğunlukla artık herhangi bir şey hakkında düşünmek istemiyorum.

Semmire sem akarok többé gondolni.

En belirgin şeyler çoğunlukla görmesi en zor olan şeylerdir.

A nyilvánvaló dolgok gyakran a legnehezebben észrevehetőek.

Fakat uzmanlara göre, onlar covid-19 hastalarına çoğunlukla çok yakın

A szakértők szerint ezek főleg az egészségügyi dolgozóknak jelentenek veszélyt,

Bir kalp krizi çoğunlukla mavi gökyüzünden gelen bir şimşek gibi gelir.

A szívinfarktus úgy jön gyakran, mint derült égből a villámcsapás.

Tom çoğunlukla partiye gelen ilk kişi ve partiden ayrılan son kişidir.

Gyakran megesik, hogy Tom elsőként érkezik a buliba, és utolsóként távozik.

Bir sorunu çözmek için en basit yol çoğunlukla en iyi yoldur.

Egy probléma megoldásának gyakran a legegyszerűbb módja a legjobb.

Japon flütleri çoğunlukla bambu kamışından yapılır, fakat son zamanlarda bazı ağaç olanları ortaya çıkmıştır.

A legtöbb sakuhacsi bambuszból készül, de az utóbbi időben fából készült példányok is feltűntek.

Evrimin bilimsel gerçeği o kadar büyük bir çoğunlukla kuruldu ki onu çürütmek neredeyse imkansızdır.

Az evolúció tudományos helyessége annyira meg van alapozva, hogy lehetetlenség megcáfolni.

İnsanlar başkalarına "idiot" dedikleri zaman, aslında çoğunlukla "Ben onlarla aynı görüşte değilim" demek istiyorlardır.

Ha az emberek lehülyéznek valakit, azt gyakran csak azért teszik, mert nem értenek vele egyet.

- Hiç yorgun değilim. Arabayı sürme işinin çoğunu Tom yaptı.
- Hiç yorgun değilim. Çoğu zaman Tom direksiyondaydı.
- Hiç yorgun değilim. Çoğu zaman Arabayı Tom sürdü.
- Hiç yorgun değilim. Arabayı çoğunlukla Tom sürdü.

Egyáltalán nem vagyok fáradt. Főleg Tom vezetett.