Translation of "John'un" in German

0.088 sec.

Examples of using "John'un" in a sentence and their german translations:

John'un eli temiz.

Johannes’ Hand ist sauber.

O John'un elması.

Es ist Johns Apfel.

John'un geleceğini umuyorum.

Ich hoffe, dass John kommen wird.

John'un yanına oturdum.

- Ich saß neben John.
- Ich setzte mich neben John.

Tom John'un ağabeyi.

Tom ist Johns älterer Bruder.

- O, John'un onu sevdiğini biliyordu.
- John'un kendisini sevdiğini biliyordu.

Sie wusste, dass John sie liebte.

Rod John'un karşısında yaşıyor.

Rod wohnt in der Straße gegenüber von John.

Tom'la John'un arasına oturdum.

Ich habe mich zwischen Tom und John gesetzt.

John'un beş elması var.

Johannes hat fünf Äpfel.

Tom John'un bir arkadaşı.

Tom ist ein Freund von Johannes.

John'un hata yapması olasıdır.

John wird wohl einen Fehltritt begehen.

John'un iki oğlu var.

John hat zwei Söhne.

Tom, John'un ikiz kardeşidir.

Tom ist Johannes’ Zwillingsbruder.

Tom John'un pijamasını giyiyor.

Tom trägt Johannes’ Schlafanzug.

O, John'un onu sevdiğini biliyor.

Sie weiß, dass John sie liebte.

Tom John'un söylediğini Mary'ye söylememeliydi.

Tom hätte Maria nicht sagen sollen, was Johannes getan hat.

Tom Mary'ye John'un mesajını verdi.

Tom überbrachte Maria Johannes’ Nachricht.

Tom John'un eski eşine aşık.

Tom ist in Johannes’ Exfrau verliebt.

John'un parlak bir düşüncesi vardı.

John hatte eine geniale Idee.

John'un karısı bir İngilizce öğretmenidir.

Johannes’ Frau ist Englischlehrerin.

Tom ve Mary, John'un çocuklarıdır.

Tom und Maria sind die Kinder von Johannes.

Tom ve Mary, John'un cenazesindeydiler.

Tom und Maria waren auf Johannes’ Beerdigung.

Tom Mary'ye John'un fotoğrafını gösterdi.

Tom zeigte Mary Johns Foto.

John'un bir Japon arabası var.

John hat ein Auto aus Japan.

Tom John'un küçük erkek kardeşi.

Tom ist Johns jüngerer Bruder.

Tom John'un en iyi adamı

Tom war Johns Trauzeuge.

Tom Mary'ye John'un resmini gösterdi.

- Tom hat Mary Johns Bild gezeigt.
- Tom zeigte Mary das Foto von John.

Tom, John'un erkek kardeşi olmalı.

Tom muss Johns Bruder sein.

Tom, John'un eski oda arkadaşı.

- Tom war früher Johannesens Zimmergenosse.
- Tom war früher Johannes’ Zimmergenosse.

Tom ve Mary, John'un arkadaşlarıdır.

Tom und Maria sind Johns Freunde.

Tom Mary'ye John'un numarasını verdi.

- Tom hat Mary Johns Nummer gegeben.
- Tom gab Mary Johns Nummer.

John'un annesi öyle genç görünüyor ki, sık sık John'un ablası olduğu sanılıyor.

Johannes’ Mutter sieht so jung aus, dass sie oft für Johannes’ ältere Schwester gehalten wird.

- John'un aklına müthiş bir fikir geldi.
- John'un aklına muhteşem bir fikir geldi.

Johannes hatte einen grandiosen Einfall.

Tom Mary'den John'un telefon numarasını istedi.

Tom fragte Mary nach Johns Telefonnummer.

Tom ve Mary John'un kedisiyle oynuyor.

Tom und Maria spielen mit Johannes’ Katze.

Tom Mary'ye John'un bazı fotoğraflarını gösterdi.

Tom zeigte Maria Fotos von Johannes.

Mary'ye John'un numarasını Tom'un verdiğini düşündüm.

Ich dachte, Tom würde Maria Johannes' Telefonnummer geben.

Mary ve John'un ikisi de yüzemez.

- Mary und John können beide nicht schwimmen.
- Maria und John können beide nicht schwimmen.

Tom şimdi John'un eski karısıyla evli.

Tom ist jetzt mit Johns Exfrau verheiratet.

Tom, Mary ve John'un hepsi burada.

Tom, Maria und Johannes sind alle drei da.

Tom John'un söylediğini Mary'ye söyledi mi?

Hat Tom Maria mitgeteilt, was Johannes gesagt hat?

Tom, Mary'ye John'un ona söylediklerini anlattı.

Tom teilte Maria mit, was er von Johannes erfahren hatte.

Tom, Mary'ye John'un nasıl olduğunu sordu.

Tom fragte Mary, wie es John gehe.

Tom, Mary'ye John'un ne istediğini söyledi.

- Tom teilte Maria Johannes’ Wünsche mit.
- Tom sagte Maria, was Johannes wollte.

Tom, Meryem ve John'un tartıştığını duydu.

Tom hörte, wie Maria und Johannes sich stritten.

Tom Mary'ye John'un onu aradığını söyledi.

Tom teilte Maria, dass Johannes sie suche.

Tom, Mary'ye John'un onu sevmediğini söyledi.

Tom erzählte Maria, dass Johannes sie nicht leiden möge.

Tom, Mary'yle John'un tartıştığını duyduğunu söylüyor.

Tom sagt, er habe Maria und Johannes streiten hören.

Tom ve Mary, John'un hemen arkasındalar.

Tom und Maria sind gleich hinter Johannes.

Tom John'un bir kaçak olduğunu biliyordu.

- Tom wusste, dass Johann ein Flüchtling ist.
- Tom wusste, dass Johannes ein Flüchtling ist.

John'un iş için uygun olduğunu düşünmüyorum.

Ich denke nicht, dass John der Richtige für den Job ist.

John'un Bay Brown ile konuştuğunu duydum.

Ich hörte John, wie er mit Herrn Brown sprach.

John'un tenise doğal bir kabiliyeti var.

John hat eine natürliche Begabung für Tennis.

Tom Mary'ye John'un söylediğine inandığını söyledi.

Tom sagte Maria, dass er glaube, was John sagte.

Tom, Mary ve John'un ayrıldığını duydu.

Tom hörte, dass Maria und Johannes miteinander Schluss gemacht hätten.

Tom, Mary'ye John'un aradığını söylemeyi unuttu.

Tom vergaß, Maria mitzuteilen, dass Johannes angerufen hatte.

Tom Mary'ye John'un nerede olduğunu sordu.

Tom fragte Maria, wo Johannes sei.

Tom, Mary'yi John'un evinin önünde bıraktı.

Tom setzte Maria bei Johannes ab.

Tom kaptan olarak John'un yerini aldı.

Tom hat Johannes als Mannschaftsführer abgelöst.

Tom şimdi John'un eski eşi ile evlidir.

Tom ist jetzt mit Johns Exfrau verheiratet.

Tom nasıl Mary ve John'un kavgalarını bitirebildi?

Wie hat Tom Mary und John dazu gebracht, nicht mehr zu streiten?

Tom Mary'ye John'un başının belada olduğunu söyledi.

Tom sagte Maria, dass Johannes in Schwierigkeiten stecke.

Tom bir kabadayı, tam John'un olduğu gibi.

Tom ist ein Rabauke, genauso wie Johannes.

Tom ve Mary John'un çocuklarına bakmasını istediler.

Tom und Maria baten Johannes, auf ihre Kinder aufzupassen.

Tom ve Mary John'un partisine izinsiz girdiler.

Tom und Maria haben Johannes’ Party ruiniert.

Tom'un çizdiği Mary'nin resmi John'un soluğunu kesti.

Das Bild, das Tom von Maria gezeichnet hatte, verschlug Johannes den Atem.

Tom, Meryem'i John'un arabasına binerken gördüğünü söyledi.

Tom sagte, er habe Maria in Johannes’ Wagen steigen sehen.

Tom ve Mary John'un evinde ne yapıyordu.

Was haben Tom und Maria denn bei Johannes gemacht?

Tom ve Mary, John'un partisine davet edilmemişlerdi.

Tom und Maria waren nicht zu Johannes’ Feier eingeladen.

Tom Mary'ye John'un yatakta hasta olduğunu söyledi.

Tom erzählte Maria, dass Johannes krank im Bett liege.

Tom Mary'yi John'un ofisine kadar takip etti.

Tom folgte Maria in Johannes’ Büro.

Tom, Mary ve John'un el tutuştuğunu gördü.

Tom hat gesehen, wie Mary und John Händchen gehalten haben.

Tom Mary'nin John'un nerede olduğunu bileceğini düşündü.

Tom glaubte, dass Maria wüsste, wo Johannes war.

Tom John'un onun erkek kardeşi olduğuna inandı.

Tom glaubte, Johannes sei sein Bruder.

Tom, John'un iyi bir adam olduğunu söyledi.

Tom sagte, Johannes ist ein guter Mann.

Tom, Mary'nin John'un yeni arabasını sürdüğünü gördü.

Tom sah Maria mit Johannes’ neuem Wagen fahren.

Tom, John'un yaptığını Mary'ye söylememeye karar verdi.

Tom entschied sich, Maria nichts von dem zu sagen, was Johannes getan hatte.

Tom ve Mary, John'un akıllı olduğunu biliyorlar.

Tom und Maria wissen, dass Johannes ein ganz Schlauer ist.

Tom Mary'ye John'un mutsuz olduğunu düşündüğünü söyledi.

- Tom sagte Maria, dass er glaube, Johannes sei unglücklich.
- Tom sagte Maria, er glaube, Johannes sei unglücklich.
- Tom sagte Maria, dass er glaube, dass Johannes unglücklich sei.
- Tom sagte Maria, er glaube, dass Johannes unglücklich sei.

Tom Mary'ye John'un sarhoş olduğunu düşündüğünü söyledi.

Tom hat Mary gesagt, was er gedacht hat, dass John betrunken war.

Tom ve Mary, John'un bunu yapmadığını biliyor.

- Tom und Maria wissen, dass Johannes das nicht getan hat.
- Tom und Maria wissen, dass Johannes das nicht tat.

Tom Mary'ye John'un niçin çok mutsuz olduğunu sordu.

Tom fragte Mary danach, warum John so unglücklich war.

Tom Mary'nin John'un neden kendisinden hoşlanmadığını bildiğine inanamıyor.

Tom kann nicht glauben, dass Maria weiß, warum Johannes sie nicht mag.

Tom, John'un nasıl öldüğü konusunu Mary'ye sormak istedi.

Tom wollte Maria fragen, wie Johannes gestorben sei.

Tom John'un çantasını aldı ve onu ona uzattı.

Tom hob Johns Brieftasche auf und reichte sie ihm.

Tom, Mary ve John'un birbirleriyle flört ettiğini gördü.

Tom sah Mary und John miteinander herumalbern.

Tom; Mary ve John'un sohbetine kulak misafiri oldu.

Tom belauschte das Gespräch zwischen Maria und Johannes.

Tom Mary'nin John'un tutuklandığını bilip bilmediğini merak ediyordu.

Tom fragte sich, ob Mary wusste, dass John verhaftet wurde.

Tom, Mary ve John'un artık birlikte olmadıklarını biliyor.

Tom weiß, dass Maria und Johannes nicht mehr zusammen sind.

Tom, John'un onun yapmayı söylediğini Mary'nin yaptığına inanmıyor.

Tom glaubt nicht, dass Maria getan hat, was Johannes behauptet.

Tom John'un niçin hastanede olduğunu Mary'nin bildiğini sanıyordu.

Tom nahm an, dass Maria wusste, warum Johannes im Krankenhaus war.

Tom Mary'ye onun ve John'un nasıl tanıştığını söyledi.

Tom erzählte Maria, wie er und Johannes sich kennengelernt hatten.

- John'un babasının bir kalp krizinden dolayı öldüğünü biliyor musun?
- John'un babasının bir kalp krizinden dolayı öldüğünü biliyor musunuz?

Weißt du, dass Johns Vater an einem Herzanfall gestorben ist.

Tom Mary'yi, John'un Alice'i sevdiğinden daha çok sevdiğini düşünüyor.

Tom glaubt, Maria mehr zu lieben als Johannes Elke.

Tom, Mary ve John'un evlendiğini duyduğunda oldukça şaşırmış görünüyordu.

Tom schien ziemlich überrascht, als er hörte, dass Mary und John geheiratet hatten.

Tom Mary ve John'un evlendiğini duyduğunda şaşırmış gibi görünmüyordu.

Tom schien nicht überrascht, als er hörte, dass Maria und Johannes geheiratet hatten.

Tom ve Mary John'un onların öpüştüğünü yakaladığında mahcup görünüyordu.

- Tom und Maria schauten beschämt drein, als Johannes sie beim Küssen erwischte.
- Tom und Maria machten beschämte Gesichter, als Johannes sie beim Küssen erwischte.

Tom ve Mary akşamı John'un sorunları hakkında konuşarak geçirdiler.

Tom und Maria verbrachten den Abend damit, über Johannes’ Probleme zu sprechen.