Translation of "Kırk" in French

0.011 sec.

Examples of using "Kırk" in a sentence and their french translations:

Kırk yaşındayım.

J'ai quarante ans.

Kırk Meyve Ağacı için kırk sayısını seçtim

J'ai choisi le nombre 40 pour cet arbre,

Kırk yaşın üzerindedir.

Il a passé la quarantaine.

Kırk kişi katıldı.

Quarante personnes étaient présentes.

Kırk yıl geçti.

Quarante ans ont passés.

O, kırk yaşında.

Elle a quarante ans.

Kırk kişi mevcuttu.

Quarante personnes étaient présentes.

- İki arada bir derede.
- Kırk katır kırk satır.

Être dans une situation difficile.

Kırk kişi buraya sığamaz.

Quarante personnes ne peuvent pas tenir ici.

O yaklaşık kırk olmalı.

Il doit avoir environ 40 ans.

Ben kırk beş yaşındayım.

J'ai quarante-cinq ans.

O kırk yaşına geldi.

Il a eu ses quarante ans.

Sanırım o kırk yaşında.

Je pense qu'elle a quarante ans.

Ben kılı kırk yaranım.

- Je suis difficile.
- Je suis tatillon.
- Je suis tatillonne.

Sınıfım kırk öğrenciden oluşur.

Ma classe est composée de quarante élèves.

Kırk yılda bir çalışırım.

Je n'étudie que rarement.

- Kırk satırla kırk katır arasında.
- Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.

Entre Charybde et Scylla.

- Sanırım o, kırk yaşında.
- Sanırım o kırk yaşında.
- Bence 40 yaşında.

- Je pense qu'elle a 40 ans.
- Je pense qu'elle a quarante ans.
- Je crois qu'elle a 40 ans.

Kılı kırk yaran annenizi seviyorsunuz.

Vous aimez votre maman maniaque.

Kırk dakika önce sipariş verdik.

Nous avons commandé il y a quarante minutes.

Nadiren, kırk yılda bir, güler.

Il ne rit que rarement, si ce n'est jamais.

Babam yakında kırk yaşında olacak.

Mon père va bientôt avoir 40 ans.

Yedi gün için kırk dolar.

- 40 dollars pour sept jours.
- Quarante dollars pour sept jours.

Senin kırk tarakta bezin var.

- Vous avez trop de fers au feu.
- Tu as trop de fers au feu.

O, kırk yaşını biraz geçti.

Il a un peu plus de quarante ans.

Kırk dakika içerisinde dersten çıkacaklar.

Ils vont sortir de classe dans quarante minutes.

Urumqi'de kırk bin kamera var.

À Ouroumtsi, on dénombre quarante mille caméras.

Maral'ın annesi kırk üç yaşında.

La mère de Maral a quarante-trois ans.

Bu kitap kırk fotoğraf içerir.

Ce livre contient quarante photographies.

O, kırk sekiz kale yaptı.

Il bâtit quarante-huit forts.

O, kesinlikle kırk yaşın üzerindedir.

- Elle a certainement plus de quarante ans.
- C'est certainement une quadra.

- Kırk yaşındaydı fakat daha yaşlı görünüyordu.
- Kırk yaşındaydı ama daha yaşlı gözüküyordu.

Elle avait quarante ans, mais elle paraissait plus vieille.

- O yaklaşık kırk olmalı.
- O, yaklaşık kırk olmalı.
- O 40 civarında olmalı.

Il doit avoir environ 40 ans.

- O, nadiren, kırk yılda bir, sinemaya gider.
- Nadiren, kırk yılda bir, sinemaya gider.

Il va rarement, ou presque jamais, au cinéma.

- Bu tapınak kırk altı yılda yapıldı.
- Bu tapınağı yapmak kırk altı yıl sürdü.

Il a fallu quarante-six ans pour bâtir ce temple.

O nadiren, kırk yılda bir, gelir.

Il vient rarement, voire pas du tout.

Nadiren, kırk yılda bir, Fransızca konuşurlar.

- Ils parlent rarement, voire jamais, en français.
- Ils parlent rarement français, si tant est qu'ils le fassent.

Onun kırk yaşının üzerinde olduğunu düşünüyorum.

- Je pense qu'elle a plus de 40 ans.
- Je pense qu'elle a plus de quarante ans.
- Je pense qu'elle est au-dessus des quarante.

Bu cümle kırk beş harften kurulmuştur.

Cette phrase est constituée de quarante-cinq lettres.

Japonca çalışmaya başlayalı kırk yıl oldu.

Cela fait quarante ans que j'ai débuté l'apprentissage du japonais.

Yirmi dolar yüz kırk yuan eder.

Vingt dollars font cent-quarante yuan.

- Lafı dolandırmayalım.
- Kırk dereden su getirmeyelim.

Ne tournons pas autour du pot.

Onlar kırk sekiz saat boyunca uyumadılar.

Ils n'ont pas dormi depuis quarante-huit heures.

Bizim sınıfta kırk beş öğrenci vardır.

Notre classe compte quarante-cinq étudiants.

Kırk yıllık evliliklerinin ardından ayrılmak istiyorlar.

Ils veulent se séparer après 40 ans de mariage.

Kırk yaşındaydı fakat daha yaşlı görünüyordu.

Elle avait quarante ans, mais elle paraissait plus vieille.

Son 30 yılda sayıları yüzde kırk azalan

nombre a diminué de 40% au cours des 30 dernières années, elles

Nadiren, kırk yılda bir, bir kitap okur.

Il lit rarement, sinon jamais.

Çok nadir, kırk yılda bir, kiliseye gider.

Il se rend rarement, sinon jamais à l'église.

Randevularına nadiren, kırk yılda bir, geç kalır.

Il est rarement, voire jamais, en retard aux rendez-vous.

Burada kırk kişi için yeterli yer yok.

Il n'y a pas assez de place ici pour quarante personnes.

Ben yaklaşık kırk yaşındayım ve hâlâ bekarım.

J'ai presque quarante ans et suis toujours célibataire.

Onlar kırk yıldan fazla bir süre savaşmadı.

Ils n'avaient pas combattu pendant plus de quarante ans.

Bu kitap serisi kırk sekiz ciltten oluşuyor.

- Cette collection est en quarante-huit volumes.
- Cette série de livres comporte quarante-huit tomes.

- Kılı kırk yarmayalım.
- İnce eleyip sık dokumayalım.

Ne coupons pas les cheveux en quatre.

Kato'nun sınıfı kırk tane oğlan ve kızdan oluşur.

La classe de Kato regroupe quarante filles et garçons.

Kral kırk yıl boyunca halkı üzerinde hüküm sürdü.

Le roi a régné sur son peuple pendant quarante ans.

Ailesi kırk yıl önce anavatanından Brezilya'ya göç etti.

Sa famille a émigré depuis son pays d'origine jusqu'au Brésil il y a quarante ans.

Altmışlı yıllarda, çalışma zamanı haftada kırk iki saatti.

Dans les années soixante, le temps de travail était de quarante deux heures par semaine.

Erkek kardeşim nadiren, kırk yılda bir, kiliseye gider.

Mon frère va rarement si ce n'est jamais à l'église.

Yazın, sıcaklık otuzla kırk santigrat arasında değişkenlik gösterir.

Pendant l'été, la température oscille entre trente et quarante degrés Celsius.

Böyle bir fırsat ancak kırk yılda bir gelir.

Une occasion comme ça n'arrive que tous les trente-six du mois.

Ben yaklaşık kırk yaşındayım ve hâlâ evli değilim.

J'ai presque 40 ans et je ne suis toujours pas marié.

Bir hapşırık saatte kırk mil hızla vücudunuzu terk eder.

Un éternuement est expulsé de notre corps à soixante kilomètres heure.

üstünde. O zamanlar dünyanın en yüksek binasıydı. Ve kırk yıldan

C'était le plus haut bâtiment du monde à l'époque. Et il le resta pendant plus de

Olduğunu ve diğer raporların bazen kırk beş güne ulaştığını doğruladı

et d'autres rapports confirment qu'il atteint parfois quarante-cinq jours,

- O kırk ya da yaklaşık olmalı.
- Yaşı kırkın üstünde olmalı.

Elle doit avoir la quarantaine environ.

İyi haber! Bu, Klingon dilindeki dört yüz kırk dördüncü cümle.

Bonne nouvelle ! Cette phrase-ci est la quatre-cent-quarante-quatrième en klingon.

On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.

- Dix, vingt, trente, quarante, cinquante, soixante, soixante-dix, quatre-vingts, quatre-vingt-dix, cent.
- Dix, vingt, trente, quarante, cinquante, soixante, septante, quatre-vingts, nonante, cent.
- Dix, vingt, trente, quarante, cinquante, soixante, septante, huitante, nonante, cent.

Hükümetten mali destek olmaması. Hükümet , o zamanlar kırk altı milyon dolar

gouvernement, car le gouvernement a retardé le paiement des cotisations de l'entreprise, qui étaient alors estimées

Doğal süreçlerle neredeyse yüzde kırk oluşturuyor . Geriye kalan yüzde altmış kısım

libère de grandes quantités de méthane. Le méthane est formé à près de

- Lafı ağzında geveleme.
- Bin dereden su getirme.
- Kırk dereden su getirme.

Ne tourne pas autour du pot.

- Kılı kırk yarıyorsun.
- Sen kılı kırk yarıyorsun.
- İnce eleyip sık dokuyorsun.
- Sen ince eleyip sık dokuyorsun.
- Ufak ayrıntılar üzerinde fazla duruyorsun.
- Sen, ufak ayrıntılar üzerinde fazla duruyorsun.
- Kılı kırk yarıyorsunuz.
- İnce eleyip sık dokuyorsunuz.
- Ufak ayrıntılar üzerinde fazla duruyorsunuz.

Tu cherches la petite bête.

üç yüz seksen bir metre yüksekliğe ve yaklaşık dört yüz kırk bir metre

atteignait une hauteur de trois cent quatre-vingt-un mètres et près de

Her şeyde kılı kırk yaran biri olduğu için, Meryem'in etrafta olması sinir bozucu.

C'est déconcertant de côtoyer Mary, car elle est si pointilleuse sur tout.

Durum olan beyinde iltihaplanmaya yol açana kadar en fazla kırk sekiz saat içinde hızla gelişirken

coma pour les blessés et à une inflammation du cerveau, qui est une condition très complexe et