Translation of "Geçirmeye" in English

0.007 sec.

Examples of using "Geçirmeye" in a sentence and their english translations:

Gözden geçirmeye değer.

It's worth checking out.

- Hoşça vakit geçirmeye çalışalım.
- Eğlenmeye çalışalım.
- İyi vakit geçirmeye çalışalım.

Let's try to have a good time.

Biz boşa zaman geçirmeye eğilimliyiz.

We are apt to waste time.

Güzel bir gün geçirmeye çalışalım.

Let's try to have a nice day.

Tom kitabı gözden geçirmeye başladı.

Tom started flipping through the book.

İyi bir gün geçirmeye çalış.

Try to have a good day.

İbranice evrim geçirmeye devam ediyor.

The Hebrew language continues to evolve.

İyi vakit geçirmeye hazır mısın?

Are you ready to have a good time?

Sami zimmetine para geçirmeye başladı.

Sami started embezzling money.

Bazı yerleri de ele geçirmeye başlamışlardır.

And in some places, they're taking over.

Burada size güzel vakit geçirmeye çalışıyoruz

We are trying to have a good time here

Tom'la biraz daha vakit geçirmeye çalışıyorum.

I've been trying to spend a little more time with Tom.

O, onunla zaman geçirmeye can atıyordu.

She was looking forward to spending time with him.

Tom Mary ile zaman geçirmeye başladı.

Tom began spending time with Mary.

Sonrasında beni işitme testinden geçirmeye karar verdi.

so she decided then to take me for a hearing test.

Babasının ölümünden sonra, zamanını barlarda geçirmeye başladı.

After his father's death, John took to spending his time in bars.

Seninle altı saat yalnız geçirmeye katlanabileceğimi sanmıyorum.

I don't think I could stand to spend six hours alone with you.

- Keyif almaya bak.
- Hoşça vakit geçirmeye çalış.

Try to have fun.

- Uzun tartışmadan sonra, tatilimizi İspanya'da geçirmeye karar verdik.
- Uzun istişareden sonra, tatilimizi İspanya'da geçirmeye karar verdik.

After much debate, we decided to spend our holidays in Spain.

Uzun tartışmadan sonra, tatilimizi İspanya'da geçirmeye karar verdik.

After much debate, we decided to spend our holidays in Spain.

Bir akşam evde yalnız vakit geçirmeye can atıyorduk.

We were looking forward to spending an evening at home alone.

Fadıl, Leyla ile çok vakit geçirmeye başladı. Ayrılmazlardı.

Fadil started spending a lot of time with Layla. They were inseparable.

Sami, 4 Temmuz'u ailesinin evinde geçirmeye karar verdi.

Sami decided to spend the 4th of July at his parents' place.

Ve Moldovya tahtını ele geçirmeye çalışan Prens Stefan'a askeri-

of his power, he provides military aid to Prince Stefan who is attempting to take the

Somerset'teki küçük yazlıklarında hafta sonunu onunla geçirmeye can atıyordu.

He was looking forward to spending the weekend with her in their little cottage in Somerset.

Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?

How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?

Yardım edilmek istemeyen insanlara yardım etmeye çalışarak zaman geçirmeye değer mi?

Is it worth spending time trying to help people who don't want to be helped?

Bu, belki de savaştan sonra bu topraklar üzerinde kontrolü ele geçirmeye çalışan Sigismund'u rahatsız etti.

displeasing Sigismund, who perhaps sought to gain control over these lands after the war.