Translation of "Dalgalar" in English

0.005 sec.

Examples of using "Dalgalar" in a sentence and their english translations:

Dalgalar sakinleşiyor.

The waves are subsiding.

Dalgalar yükseliyor.

The waves are rising.

Dalgalar yüksek.

The waves are high.

Dalgalar kayalarda kırılıyor.

Waves are breaking against the rocks.

Dalgalar bugün yüksek.

The waves are high today.

Dalgalar tekneyi yuttu.

The waves swallowed up the boat.

Dalgalar çok sertti.

This tastes like passion fruit.

Dalgalar kayalara çarptılar.

The waves crashed against the rocks.

Dalgalar rüzgar tarafından oluşturulur.

Waves are generated by wind.

Dalgalar bir rüzgarı bastırdı.

Waves extinguish a wind.

Işık, dalgalar hâlinde hareket eder

See, light travels in waves,

dalgalar tekneyi tüm gücüyle sallıyordu.

a sort of constant reminder of its untold power.

Dalgalar, kıyıya vardıklarında genellikle kırılırlar.

The waves usually break when they reach the shore.

Bazen dalgalar gemilerden daha yüksektir.

Sometimes the waves are higher than the ships.

Dalgalar tarafından kıyıdan denize doğru sürüklendi.

He was carried by the waves away from the shore and out to sea.

Işık ve ses dalgalar halinde iletilir.

Light and sound travel in waves.

Ve daha da önemlisi, dalgalar sizi geri itmeyecek,

and more importantly, the waves are not trying to push you back,

Adanın bir kısmı çok büyük dalgalar tarafından tahrip edildi.

A portion of the island was destroyed by the massive waves.

Ben nefesimi tutmaya çabalarken dalgalar beni şiddetle ileri geri fırlatıyordu.

The waves were tossing me viciously to and fro as I struggled to hold my breath.

Kızgın sular tarafından çalkalanan küçük tekne, dalgalar içinde görünüp kayboluyordu.

The little boat, tossed about by the angry waters, appeared and disappeared in the waves.

Su kütlesi yeterli miktarda olmadığı için sadece dev dalgalar ortaya çıkar

only huge waves emerge because the body of water is not enough

Dalgalar etraflarını döverken Tom ve Meryem can havliyle filikalarının küpeştesine yapıştılar.

As the waves crested about them, Tom and Mary clung desperately to the gunwales of their lifeboat.

Ben bütün gün bilgisayar ekranı önünde otururum, bu yüzden elektro-manyetik dalgalar tarafından oldukça şiddetli şekilde bombardıman edilirim.

I sit in front of a computer screen all day, so I get pretty heavily bombarded by electro-magnetic waves.