Translation of "Konuşma" in Dutch

0.012 sec.

Examples of using "Konuşma" in a sentence and their dutch translations:

Konuşma!

- Praat niet.
- Niet praten!

- Böyle konuşma.
- Öyle konuşma.

- Praat niet zo.
- Zo moet je niet praten.
- Praat niet op die manier.

- Ağzın doluyken konuşma.
- Yemek yerken konuşma.
- Ağzında yemek varken konuşma.
- Dolu ağızla konuşma.

Spreek niet met volle mond.

Öyle konuşma.

- Zo moet je niet praten.
- Praat niet op die manier.

Benimle konuşma.

- Praat niet tegen mij.
- Praat niet tegen mij!

Onunla konuşma.

- Praat niet met hem.
- Spreek hem niet aan.

Benimle konuşma!

- Praat niet tegen mij.
- Praat niet tegen mij!

"Bu konuşma hiç olmadı." "Hangi konuşma?"

"Dit gesprek heeft nooit plaatsgevonden." - "Welk gesprek?"

Yüksek sesle konuşma.

Praat niet zo hard.

Yabancılarla asla konuşma.

- Praat nooit met vreemden.
- Praat nooit met onbekenden.

Biz konuşma şartlarındayız.

We praten met elkaar.

Benimle öyle konuşma!

Spreek niet zo tegen mij!

- Konuşma.
- Konuşmayın.
- Konuşmayınız.

- Spreek niet.
- Praat niet.

Okuma odasında konuşma.

Praat niet in de leesruimte.

Onunla öyle konuşma.

Praat niet zo tegen hem.

Ağzın doluyken konuşma.

- Spreek niet met volle mond.
- Praat niet met een volle mond.

Abuk subuk konuşma.

- Dwaal niet zo af.
- Niet kletsen.

Ders esnasında konuşma.

Spreek niet tijdens de les.

- Saçmalama!
- Boş konuşma.

Zeg geen onzin!

Konuşma siyasete döndü.

Het gesprek ging over op politiek.

Öyle yapmacık konuşma!

Praat niet zo bekakt!

Bu konuşma kaydediliyor.

- Dit gesprek wordt geregistreerd.
- Dit gesprek wordt opgenomen.

- Lütfen çok hızlı konuşma.
- Çok hızlı konuşma, lütfen.

- Wilt u niet zo snel spreken, alstublieft?
- Spreek alsjeblieft niet zo snel.

Konuşma tanıma teknolojisini kullanıyor.

en reageert net als een vriend.

İnsanoğlunun konuşma yeteneği vardır.

De mens heeft het vermogen om te spreken.

Lütfen çok hızlı konuşma.

- Spreek alsjeblieft niet zo snel.
- Praat niet zo snel, alstublieft.

O bir konuşma yaptı.

Hij hield een rede.

- Öyle söyleme.
- Öyle konuşma.

Zeg dat niet.

Bu konuşma asla olmadı.

- Dit gesprek heeft nooit plaatsgehad.
- Dit gesprek heeft nooit plaatsgevonden.

Tom bugün konuşma yapmayacak.

Tom gaat vandaag geen toespraak houden.

Ben bir konuşma hazırlamadım.

Ik heb geen toespraak voorbereid.

Onun konuşma şeklini sevmiyorum.

- Ik mag zijn manier van praten niet.
- Ik hou niet van zijn manier van spreken.

Konuşma biçimi sinirimi bozuyor.

- Zijn manier van praten werkt op mijn zenuwen.
- Ik vind zijn manier van praten erg irritant.
- Zijn manier van praten irriteert me.

Çok hızlı konuşma eğiliminiz var.

Je hebt de neiging om te snel te praten.

Tom'la Fransızca konuşma pratiği yaptım.

Ik heb met Tom geoefend Frans te praten.

Daha önce hiç konuşma yapmadım.

Ik heb nog nooit een toespraak gehouden.

O araba kullanırken onunla konuşma.

Niet tegen hem praten terwijl hij rijdt.

Partide bir konuşma yapmak zorunda.

Hij moet een toespraak houden tijdens het feest.

Tom'la konuşma fırsatın oldu mu?

Had je al een kans om met Tom te praten?

Tom'un konuşma şekli sinirlerime dokunuyor.

Toms manier van praten werkt op mijn zenuwen.

Onun konuşma tarzı benim sinirlerimi bozuyor.

Haar manier van praten maakt me nerveus.

Resmî bir konuşma hazırlamana gerek yok.

Je hoeft geen formele toespraak voor te bereiden.

Çok yüksek sesle konuşma. Onu uyandıracaksın.

Niet te hard praten. Je maakt haar nog wakker.

Resmî bir konuşma hazırlamana gerek yoktur.

Je hoeft geen formele toespraak voor te bereiden.

Tom'un doğal bir konuşma yeteneği var.

Tom is welbespraakt.

Tom, bir konuşma yapması istendiğini söyledi.

Tom zegt dat hij gevraagd werd om een toespraak te geven.

Birkaç ay sonra anneyle konuşma fırsatı bulduk.

We zochten de moeder een paar maanden later op.

Bu şekilde bir konuşma sizi nasıl hisettirdi?

Hoe lieten deze manieren van spreken jullie voelen?

Bir konuşma dinlerken başını sallama alışkanlığı vardır.

Hij heeft de gewoonte met zijn hoofd te knikken, wanneer hij naar een gesprek luistert.

O, Alzheimer hastalığı hakkında bir konuşma yaptı.

Hij gaf een toespraak over Alzheimer.

Ama ne yapayım, ırk konusunda konuşma tarzım buydu.

maar door de manier waarop ik het over rassen had,

O ilk başta konuşma yarışmasını kazandığını fark etmedi.

Aanvankelijk besefte hij niet dat hij de speech-wedstrijd had gewonnen.

- Bir daha böyle konuşma.
- Bir daha öyle söyleme.

Zeg dat niet nog een keer.

- Konuşma gümüştür ama susma altındır.
- Söz gümüşse sükût altındır.

Spreken is zilver, zwijgen is goud.

Latince tamamen bilmediğim bir dil değil ama bu dili konuşma yeteneğinden tamamen yoksunum.

Ik ken wel Latijn, maar ik kan het helemaal niet spreken.