Examples of using "Fría" in a sentence and their turkish translations:
Gece soğuktu.
Güzel, serin bir su.
Ben soğuk su istiyorum.
Bira çok soğuk.
Soğukkanlı.
Yiyecekler soğuk.
Su soğuk mu?
Su soğuk.
Soğuk su, lütfen.
Limonata soğuk.
- Ev soğuk.
- Evin içi soğuk.
Oda soğuk.
Soğuk Savaş devam etti.
Bu yatak soğuk.
Gece soğuktu.
Soğuk mu?
Benim ev çok soğuk.
Ben Soğuk Savaş sırasında doğdum.
Su soğuk değildir.
Bana biraz soğuk su getirin.
Soğuk pizzayı seviyorum.
Soğukkanlılıkla vuruldu.
Oda çok soğuk!
Bu oda çok soğuk.
Bu bira soğuk değil.
Çorba soğuk değil.
Su bugün soğuk.
Gölcüğün suyu soğuktur.
ne çok sıcak, ne de çok soğuk.
Bu bira yeterince soğuk değil.
Ürkütücü karga çalıdan korkuyor.
Dün gece alışılmadık biçimde soğuktu.
Senin gözde soğuk içeceğin nedir?
Soğuk bir Aralık gecesinde öldü.
Tom soğuk bir duş aldı.
Ama soğuk zor bir gerçeklik de vardı.
O yıllarda soğuk savaş içerisindeydi
Soğuk ve acı gerçek şu ki:
Gölün suyu çok soğuktur.
Elizabeth Alister'i soğukkanlılıkla öldürdü.
Soğuk bir sabahta ülkesini terk etti.
Hava güneşli ama su soğuk.
Balıklar soğukkanlı hayvanlardır.
Yılanlar soğukkanlı yaratıklardır.
Tom kovayı soğuk su ile doldurdu.
Pizza, soğuk olduğu zaman farklı tada sahiptir.
Soğuk suya atlamak istemedim.
Tom bardağını soğuk suyla doldurdu.
Yazın soğuk suyla duş alırım.
Arkadaş bulamazsa soğukta tek başına tehlikeli bir gece geçirecek.
Tom birasını gerçekten soğuk seviyor.
Tom sıcak metali soğuk suya daldırdı.
Aaron Mary tarafından soğukanlılıkla öldürüldü.
Odanın soğuk olduğundan şikâyet ettik.
Bu çeşmedeki su çok soğuk.
Elin buz gibi.
Tom soğuk yağmuru yüzünde hissetti.
Bu şehir sen olmadan soğuk ve yalnız.
Tom bu sabah soğuk bir duş aldı.
Tom soğuk pizza bile seviyor.
Kış bir yıl içindeki en soğuk mevsimdir.
Yemek soğuksa, mikrodalgaya koyun.
Lütfen bana bir bira getir, çok soğuk bir tane.
Bu oda evde en soğuk oda.
Böylesine soğuk bir gecede onu bekletmemeliydin.
İlk olay, Soğuk Savaş'ın sonuydu.
Gece hava çok soğuktu.
Soğuk Savaş İkinci Dünya Savaşından sonra başladı.
Bölgedeki Soğuk Savaş, asla öngörülemeyecek bir hal almış durumda.
Sanki soğuk bir el bana dokunuyormuş gibi hissettim.
Oda çok soğuk. Ateş söndü.
Gece o kadar soğuktu ki döndüğümde neredeyse donmuştum.
Ben sıcakladığım zaman, bir bardak soğuk su gerçekten beni serinletir.
Bir bardak soğuk su sıcak havada çok ferahlatıcıdır.
Soğuk bir bira içmek istiyorum.
Eve döndüğümde, buz gibi soğuk bir duş aldım.
Sıcak bir günde soğuk bir bira gibisi yok.
Soğuk olduğunu biliyorum.
O sadece para almak için kızı soğukkanlılıkla öldürdü.
Endülüs valisi olarak atanan Soult, bölgeyi Seville'deki karargahından soğuk bir verimlilikle
1950'ler doğu ve batı arasındaki bir soğuk savaş yoluyla karakterize edilir.
Soğuk ve ıslak bir geceydi ve yorgunum. Ama gün doğduğunda yolumuza devam ediyoruz.
Benim odam güneye baktığı için, kışın bile çok soğuk değil.
Bu duvar çok soğuk.
Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaşın zirvesinde, Kozmonot
Sonbaharda stokladığı yiyecekler de tükenmiş durumda. Soğuk gecede yiyecek araması gerek.
Soğuk Savaş sona ermiş olabilir ama savaş korkusu henüz insanların zihinlerinden kalkmamıştır.