Translation of "Acento" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Acento" in a sentence and their turkish translations:

- Habla sin ningún acento.
- Habla sin acento.

O, aksansız konuşur.

Tiene buen acento.

Onun iyi bir aksanı var.

Tom tiene acento británico.

Tom'un bir İngiliz aksanı var.

Extrañé tanto el acento británico.

İngiliz aksanını çok özledim.

No podía entender su acento.

Ben onun aksanını anlayamadım.

Tom habla con acento francés.

Tom bir Fransız aksanıyla konuşur.

Se burló de mi acento.

- Aksanımla alay etti.
- Şivemle dalga geçti.

Tengo acento carioca cuando hablo portugués.

Portekizce konuşurken Carioca aksanım var.

Habla inglés con un acento alemán.

- Alman aksanıyla İngilizce konuşur.
- İngilizceyi Alman aksanıyla konuşuyor.

Tom tiene un fuerte acento alemán.

Tom'un ağır Alman aksanı var.

Habla inglés con un fuerte acento alemán.

O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur.

Era francés. Lo supe por su acento.

O Fransızcaydı. Ben onun aksanına göre söyleyebilirim.

Ella habla con un fuerte acento alemán.

O, ağır Alman aksanıyla konuşur.

No puedo identificar del todo su acento.

- Şivesini bir yere oturtamadım.
- Nerenin aksanıyla konuştuğunu kestiremedim.

Entendí por su acento que era estadounidense.

Onun Amerikalı olduğunu aksanından anladım.

Por su acento sé que es alemán.

Onun aksanından Alman olduğunu söyleyebilirim.

Tom se burló del acento de Mary.

Tom Mary'nin aksanıyla dalga geçti.

El hombre habla inglés con un acento alemán.

Adam İngilizceyi Alman aksanı ile konuşur.

El anfitrión de la fiesta tenía acento portugués.

Partinin ev sahibinin Portekiz aksanı vardı.

A juzgar por su acento, es de Kansai.

Aksanına bakarsak, o Kansai'li.

Te faltó el acento circunflejo en la "e".

Sen ''e'' harfinin üzerine inceltme işareti koymayı unuttun.

El acento circunflejo no existe en la lengua española.

- İspanyolcada düzeltme işareti yoktur.
- İspanyolcada şapka işareti yoktur.
- İspanyolcada inceltme işareti yoktur.

Esta palabra tiene el acento en la última sílaba.

- Bu kelimenin vurgusu son hecede.
- Bu kelimenin vurgusu son hecededir.

La palabra "tomorrow" lleva el acento en la segunda sílaba.

"Tomorrow" kelimesinde vurgu ikinci hecededir.

Su acento da a suponer que él es un extranjero.

Aksanı onun bir yabancı olduğunu göstermektedir.

Él era un francés, como lo deduje por su acento.

Aksanından anlayabildiğim kadarıyla o bir Fransızdı.

Tom es neoyorquino, pero no tiene acento de Nueva York.

Tom bir New Yorklu ama onun bir New York aksanı yok.

Mis dedos pronuncian cada palabra, cada pausa y cada acento.

Benim parmaklarım her sözcüğü telâffuz eder, her aralık ve her aksan.

Si juzgamos por su acento, entonces él debe ser de Osaka.

Aksanına bakılırsa, o Osaka'lı olmalı.

El síndrome del acento extranjero es una condición médica todavía no aclarada, en la cual el paciente no puede pronunciar su lengua materna correctamente y parece tener un acento extranjero.

Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.

Los demás niños en la escuela se burlaron de él por su acento extraño.

Garip aksanı yüzünden okuldaki diğer çocuklar onunla dalga geçti.