Examples of using "Acento" in a sentence and their turkish translations:
O, aksansız konuşur.
Onun iyi bir aksanı var.
Tom'un bir İngiliz aksanı var.
İngiliz aksanını çok özledim.
Ben onun aksanını anlayamadım.
Tom bir Fransız aksanıyla konuşur.
- Aksanımla alay etti.
- Şivemle dalga geçti.
Portekizce konuşurken Carioca aksanım var.
- Alman aksanıyla İngilizce konuşur.
- İngilizceyi Alman aksanıyla konuşuyor.
Tom'un ağır Alman aksanı var.
O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur.
O Fransızcaydı. Ben onun aksanına göre söyleyebilirim.
O, ağır Alman aksanıyla konuşur.
- Şivesini bir yere oturtamadım.
- Nerenin aksanıyla konuştuğunu kestiremedim.
Onun Amerikalı olduğunu aksanından anladım.
Onun aksanından Alman olduğunu söyleyebilirim.
Tom Mary'nin aksanıyla dalga geçti.
Adam İngilizceyi Alman aksanı ile konuşur.
Partinin ev sahibinin Portekiz aksanı vardı.
Aksanına bakarsak, o Kansai'li.
Sen ''e'' harfinin üzerine inceltme işareti koymayı unuttun.
- İspanyolcada düzeltme işareti yoktur.
- İspanyolcada şapka işareti yoktur.
- İspanyolcada inceltme işareti yoktur.
- Bu kelimenin vurgusu son hecede.
- Bu kelimenin vurgusu son hecededir.
"Tomorrow" kelimesinde vurgu ikinci hecededir.
Aksanı onun bir yabancı olduğunu göstermektedir.
Aksanından anlayabildiğim kadarıyla o bir Fransızdı.
Tom bir New Yorklu ama onun bir New York aksanı yok.
Benim parmaklarım her sözcüğü telâffuz eder, her aralık ve her aksan.
Aksanına bakılırsa, o Osaka'lı olmalı.
Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.
Garip aksanı yüzünden okuldaki diğer çocuklar onunla dalga geçti.