Translation of "¡vine" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "¡vine" in a sentence and their turkish translations:

- Vine por usted.
- Vine por vosotros.
- Vine por ustedes.

Sizin için geldim.

- Vine.
- Llegué.

Geldim.

- Es para ustedes que he venido.
- Vine por ti.
- Vine por usted.
- Vine por vosotros.
- Vine por ustedes.

- Senin için geldim.
- Sizin için geldim.

Vine a pie.

Yaya geldim.

Vine, vi, vencí.

Geldim, gördüm, yendim.

Vine aquí anoche.

Ben dün gece buraya geldim.

Ayer vine aquí.

Buraya dün geldim.

Vine a rescatarte.

Seni kurtarmak için buraya geldim.

Vine a disculparme.

Özür dilemeye geldim.

Vine por ti.

Senin için geldim.

Vine con mis amigos.

Arkadaşlarımla geldim.

Yo vine en autobús.

Otobüsle geldim.

Vine aquí con Tom.

Buraya Tom'la geldim.

Vine a Japón desde China.

Çin'den Japonya'ya geldim.

Vine a salvar a Tom.

Tom'u kurtarmak için geldim.

¿Sabes por qué vine aquí?

Buraya gelme nedenimi biliyor musun?

Vine tan rápido como pude.

Elimden geldiğince hızlı geldim.

Vine tan pronto como pude.

Olabildiğince erken geldim.

Vine a ver a Tom.

Tom'u görmeye geldim.

Vine a hablar con Tom.

Tom'la konuşmaya geldim.

Vine a hablar con vos.

Seninle konuşmak için geldim.

Yo vine aquí a estudiar.

Buraya okumak için geldim.

- Vine aquí cuando era un niño.
- Yo vine aquí cuando era un niño.

Buraya çocukken geldim.

Vine a Japón para ver Kioto.

- Ben Kyoto'yu görmek için Japonya'ya geldim.
- Kyoto'yu görmek için Japonya'ya geldim.

El año pasado vine a Japón.

Japonya'ya geçen yıl geldim.

No vine aquí a pedir disculpas.

Buraya özür dilemek için gelmedim.

Vine a ver si estabas bien.

İyi olup olmadığını görmek için geldim.

Vine a Boston hace tres meses.

Boston'a üç ay önce geldim.

- ¿Recuerda usted la primera vez que vine aquí?
- ¿Recuerdas la primera vez que vine aquí?

Buraya geldiğim ilk zamanı hatırlıyor musun?

Vine a celebrar el 1 de mayo

1 Mayısı kutlamak için geldi

Vine a este país para estudiar música.

Bu ülkeye müzik eğitimi amacıyla geldim.

Como estaba enfermo, no vine a clase.

Hasta olduğum için okula gelmedim.

Vine a pedirle un favor a Tom.

Tom'dan bir iyilik istemeye geldim.

Vine pronto para coger un buen sitio.

İyi bir yer almak için erken geldim.

¡Eso es justo por lo que vine!

Tam olarak bu yüzden geldim.

- Es por eso que vine a hablar contigo.
- Es por eso que vine a hablar con usted.

Bu yüzden seninle konuşmaya geldim.

- Es por eso que vine a hablar con usted.
- Es por eso que vine a hablar con ustedes.

Seninle konuşmak istememin sebebi bu.

Vine a Tokio para asistir a una conferencia.

Bir konferansa katılmak için Tokyo'ya geldim.

Algunos dicen que vine a este mundo a trabajar

bazıları ben bu dünyaya çalışmaya mı geldim derken

Han pasado cinco años desde que vine a Japón.

Japonya'ya geldiğimden beri beş yıl geçti.

Cuando vine a casa, ella estaba viendo la televisión.

Eve geldiğimde televizyon izliyordu.

Esa es la razón por la cual vine aquí.

Buraya gelme nedenim bu.

Esa es la razón por la que vine aquí.

Buraya gelmemin nedeni budur.

Cuando vine a casa, mi hermana estaba tocando la guitarra.

Ben eve geldiğimde kız kardeşim gitar çalıyordu.

Han pasado diez años desde que vine a esta ciudad.

Bu kasabaya geldiğimden beri on yıl oldu.

Esta es la razón por la que no vine ayer.

Dün gelmememin sebebi bu.

Han pasado tres años desde que vine a vivir aquí.

Burada yaşamak için geldiğimden beri üç yıl oldu.

Vine corriendo todo el camino hasta aquí y estoy sin aliento.

Buraya kadar bütün yolu koştum ve nefes nefese kaldım.

Vine desde India a Canadá cuando tenía un año de edad,

7 yaşındayken, Hindistan'dan Kanada'ya

- Eso es por lo que he venido aquí.
- Por eso vine aquí.

- İşte bu yüzden buraya geldim.
- Bu yüzden buraya geldim.

Vine a Japón hace cuatro años con intención de estar un año.

Bir yıl boyunca kalmak amacıyla dört yıl önce Japonya'ya geldim.

Vine a Tokio hace tres años y he estado viviendo aquí desde entonces.

3 sene önce Tokyo'ya geldiğimden beri burada yaşıyorum.

- Han pasado diez años desde que vine a Tokio.
- Pasaron diez años desde mi llegada a Tokio.

Tokyo'ya geldiğimden beri on yıl oldu.

- Vine para devolverte los libros que tomé prestados.
- He venido para devolverte los libros que me llevé.

Ödünç aldığım kitapları sana geri vermek için geldim.

Vine aquí para ver si había algo que pudiera hacer para ayudar, pero parece que no hay nada para que yo haga.

- Yardım etmek için yapabileceğim bir şey olup olmadığını görmek için buraya geldim fakat benim yapabileceğim bir şey yok gibi görünüyor.
- Buraya yardım etmek için yapabileceğim bir şey olup olmadığını görmeye geldim fakat benim yapmam için bir şey yok gibi görünüyor.

Vine aquí a buscar un nuevo comienzo para Estados Unidos y musulmanes alrededor del mundo, que se base en intereses mutuos y el respeto mutuo; y que se base en el hecho de que Estados Unidos y el Islam no se excluyen mutuamente y no es necesario que compitan. Por el contrario: coinciden en parte y tienen principios comunes, principios de justicia, progreso, tolerancia y la dignidad de todos los seres humanos.

Ben buraya dünyada Birleşik Devletler ve Müslümanlar arasında yeni bir başlangıç noktası aramak için geldim; biri karşılıklı ilgi ve karşılıklı saygıya dayalı; biri Amerika ve Müslümanın münhasır olmadığı ve rekabet içinde olması gerekmeyen gerçeğine dayalı.Bunun yerine onlar örtüşürler ve ortak prensipleri paylaşırlar - adalet ve ilerleme prensipleri tüm insanların hoşgörü ve haysiyeti.