Translation of "Stau" in Turkish

0.004 sec.

Examples of using "Stau" in a sentence and their turkish translations:

Tom steht im Stau.

Tom bir trafik sıkışıklığında tıkandı.

Wir stecken im Stau.

Trafikte sıkıştık.

Tom stand im Stau.

Tom bir trafik sıkışıklığındaydı.

Es gibt keinen Stau.

Trafik sıkışıklığı yok.

- Bist du in einen Stau geraten?
- Seid ihr in einen Stau geraten?
- Sind Sie in einen Stau geraten?

Trafiğe mi takıldın?

Der Unfall verursachte einen Stau.

Kaza trafik sıkışıklığına neden oldu.

Sie steckten stundenlang im Stau.

Bir trafik sıkışıklığında saatlerce takıldılar.

Tom steckt in einem Stau.

Tom bir trafik sıkışıklığında saplanıp kaldı.

Ich stecke in einem Stau.

- Parasız kaldım.
- Sıkıntıdayım.

- Ich steckte im Stau.
- Ich steckte in einem Verkehrsstau fest.
- Ich saß im Stau fest.
- Ich bin in einen Stau geraten.

Ben bir trafik sıkışıklığına yakalandım.

Es ist Stau auf der Autobahn.

Karayolu üzerinde bir trafik sıkışıklığı var.

Wir steckten stundenlang im Stau fest.

Bir trafik sıkışıklığında saatlerce sıkıştık.

Ich wurde durch einen Stau aufgehalten.

Bir trafik sıkışıklığı tarafından geciktirildim.

Ich will in keinen Stau kommen.

- Darboğaza düşmek istemiyorum.
- Zor duruma düşmek istemiyorum.

Ich bin in einen Stau geraten.

Ben trafikte sıkıştım.

Ich stehe nicht gern im Stau.

Trafikte beklemekten hoşlanmam.

Auf der Fahrt gerieten wir in einen Stau.

Yolda bir trafik sıkışıklığına yakalandık.

Wir haben unser Flugzeug wegen dem Stau verpasst.

Trafik sıkışıklığından dolayı, uçağımızı kaçırdık.

Ich hatte nicht mit einem so starken Stau gerechnet.

Ağır bir trafik sıkışıklığı beklememiştim.

- Ich steckte im Verkehr fest.
- Ich bin in einen Stau geraten.

Trafikte yakalandım.

Ein Stau während des Berufsverkehrs verzögerte meine Ankunft um zwei Stunden.

Kalabalık saatteki bir trafik sıkışıklığı benim varışımı iki saat geciktirdi.

- Ich hatte um 2.30 Uhr einen Termin, aber ich habe es nicht rechtzeitig geschafft, weil ich in einen Stau geraten bin.
- Ich hatte um zwei Uhr dreißig einen Termin, aber ich habe es nicht rechtzeitig geschafft, weil ich in einen Stau geraten bin.

2.30'da bir randevum vardı fakat trafikte sıkıştım ve oraya zamanında varamadım.