Translation of "Klar" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Klar" in a sentence and their turkish translations:

Alles klar.

Tamam.

Klar, Schatz!

Elbette tatlım.

- Ich komme klar.
- Ich komme schon klar.

Yönetebilirim.

- Ich komme klar.
- Ich komme schon damit klar.

Bunu idare edebilirim.

„Klar“, sagt er.

"Tabii ki." dedi.

Ganz klar ja

çok net bir şekilde evet

Ist das klar?

Anlaşıldı mı?

Es ist klar.

Bu açık.

Alles ist klar.

Her şey hazır.

Klar kannst du.

Elbette yapabilirsin.

Ist alles klar?

Her şey anlaşıldı mı?

Dass mir klar machte,

aslında gerçekliğin

- Ja, natürlich.
- Ja, klar.

- Evet, elbette.
- Evet, tabii ki de.

War das nicht klar?

O belli değil miydi?

Ist meine Erklärung klar?

Benim açıklamam açık mıdır?

Jetzt ist alles klar.

- Şimdi her şey bir anlam ifade ediyor.
- Şimdi her şey mantıklı geliyor.

- In Ordnung.
- Alles klar.

Peki.

Wir kommen schon klar.

İdare edebiliriz.

Sie kommen schon klar.

Onlar üstesinden gelebilirler.

Ja, ja, na klar.

Evet, evet, tabii ki.

Der Himmel ist klar.

Gökyüzü açık.

Der Grund ist klar.

- Sebep açıktır.
- Sebep açık.

Mein Urin ist klar.

İdrarım berraktır.

Klar bin ich wütend.

Tabii ki kızgınım.

- Der Grund ist dir klar, oder?
- Der Grund ist euch klar, oder?
- Der Grund ist Ihnen klar, oder?

Sebebini anlıyorsun, değil mi?

- Ich werde schon zurechtkommen.
- Ich komm schon klar.
- Ich komme schon klar.

İyi olacağım.

Und dabei wurde mir klar,

Vücudumu sahiplenirken anladım ki

Alles klar, meine Freunde. Hallo.

Pekala arkadaşlar, merhaba.

Der Himmel ist wieder klar.

Gökyüzü aydınlandı.

Na klar, werde ich gehen.

Elbette gideceğim.

Er hat sich klar ausgedrückt.

O, kendini açıkça ifade etti.

Bist du klar zum Abendessen?

Akşam yemeği için hazır mısınız?

Ich kann nicht klar denken.

Sağlıklı düşünemiyorum.

Habe ich mich klar ausgedrückt?

Anlatabildim mi?

Das war mir nicht klar.

Anlamadım.

Das Risiko war mir klar.

Riski biliyordum.

Die Risiken waren mir klar.

Ben riskleri biliyordum.

Es ist überhaupt nicht klar.

O hiç açık değil.

Der Himmel ist heute klar.

Bugün gökyüzü açık.

Das ist mir schon klar.

Onun farkındayım.

Ich komme schon selber klar.

Kendi başıma halledebilirim.

Jetzt ist mir alles klar.

Şimdi hepsi benim için açık.

Tom war ganz klar müde.

Tom açıkça yorgundu.

Tom war ganz klar betrunken.

Tom açıkça sarhoştu.

Drücke deine Gedanken klar aus.

Fikrini açıkça ifade et.

Er konnte nicht klar sprechen.

Açıkça konuşamadı.

Die Fakten sind nicht klar.

Gerçekler açık değildir.

Tom drückte sich klar aus.

Tom kendini açıkça ifade etti.

Das ist klar wie Kloßbrühe.

- Bu apaçık.
- Bu, gün gibi ortada.
- Bu açık seçik.
- Bu, gün gibi aşikar.
- Bu bariz.
- Bu besbelli.
- Bu, gün ışığı kadar aşikar.

Ihr habt das getrunken? Na klar.

Sen içtin mi? Tabii ki.

Ich komme mit ihm nicht klar.

Onunla geçinemem.

- Ich komme klar.
- Ich komme zurecht.

Ben yönetiyorum.

Ich denke, wir kommen schon klar.

Sanırım yönetebiliriz.

Du hast gewonnen, klar und deutlich.

Sen dürüstçe kazandın.

Ich habe klar und deutlich gewonnen.

Ben dürüstçe kazandım.

Kommen Tom und Mary miteinander klar?

Tom ve Mary birbirleriyle geçiniyorlar mı?

Ich werde sie ganz klar vermissen.

Onları kesinlikle özleyeceğim.

Der Grund dafür war bald klar.

Nedeni çok geçmeden belli oldu.

Ich glaube, die Entscheidung ist klar.

Seçimin açık olduğuna inanıyorum.

Das Wasser ist klar und rein.

Su temiz ve saf.

Ist das nicht irgendwie eh klar?

Bu biraz açık değil mi?

„Tom, liebst du mich?“ – „Na klar!“

"Tom beni seviyor musun?" "Elbette, seviyorum."

Diese Regeln sind nicht sonderlich klar.

Bu kurallar çok açık değil.

Ohne mich kämst du besser klar.

Bensiz daha iyi olurdun.

Die Bedeutung dieses Ausdrucks ist klar.

Bu ifadenin anlamı açıktır.

In diesem Moment wurde mir jedoch klar,

Ama o an anladım ki

Es ist klar, was getan werden muss.

Ne yapılması gerektiği açık.

Es ist klar, dass das Schiff unterging.

Bu geminin batmış olduğu açıktır.

Ich komme mit ihm einfach nicht klar.

- Bir türlü onunla anlaşamıyorum.
- Onunla anlaşamadım gitti.

Es ist klar, dass er schuldig ist.

Onun suçlu olduğu açıktır.

„Hast du das Fußballspiel gestern gesehen?“ – „Klar!“

- "Dünkü futbol maçını izledin mi" "Tabii ki izledim!
- "Dünkü futbol maçını seyrettin mi?" "Tabiî ki seyrettim!"
- "Dünkü futbol maçını seyrettin mi?" "Tabiî ki!"

Mit Tom komme ich schon selber klar.

- Tom'u ben idare ederim.
- Tom'un icabına ben bakarım.

Die Unfallursache ist noch immer nicht klar.

Kazanın nedeni henüz belli değil.

Ist dir klar, was du da machst?

- Ne yaptığının farkında mısın?
- Yaptığın şeyin farkında mısın?

Heute können wir den Fuji klar sehen.

Bugün Fuji Dağını net olarak görebiliriz.

Es ist klar, dass er gelogen hat.

Tabii ki yalan söyledi.

Mir ist nicht klar, worauf du hinauswillst.

Senin puanını göremiyorum.

- Ja, natürlich.
- Aber klar doch!
- Aber natürlich!

Tabii ki!

Tom und Maria kommen nicht miteinander klar.

Tom ve Mary iyi geçinmezler.

Tom ist jetzt klar, was passiert ist.

Tom artık ne olduğunu anlıyor.

Ich komme mit den Mitarbeitern gut klar.

Bütün personelle iyi anlaşıyorum.

Man kommt mit ihm nur schwer klar.

Onunla ilgilenmesi zordur.

Es war nicht klar, was sie meinte.

Onun demek istediği açık değildi.

Was nicht klar ist, ist nicht französisch.

Açık olmayan Fransızca değildir.

- Es ist nicht klar, wann er hierher gekommen ist.
- Es ist nicht klar, wann er hierher kam.

Onun buraya ne zaman geldiği kesin değil.

- Wie kommst du nur mit all dem Stress klar?
- Wie kommen Sie nur mit all dem Stress klar?

Bütün stresle nasıl baş ediyorsun?

Ich komme mit den Nachbarn nicht mehr klar.

Artık komşularla geçinemiyorum.

Ich werd mir über deine Motive nicht klar.

Amacını çözemiyorum.

„Kann ich dein Wörterbuch benutzen?“ – „Klar. Hier, bitte.“

"Sözlüğünü kullanabilir miyim?" "Tabii. Al bakalım.

Mir wurde klar, dass ich nicht gewinnen konnte.

Kazanamıyacağımın farkına vardım.

Mir wurde klar, dass ich nicht bereit war.

Hazır olmadığımı fark ettim.

Ich hoffe, allen ist klar, was das bedeutet.

Umarım herkes bunun ne anlama geldiğini biliyordur.

Du hast deine Ansichten, denke ich, klar gemacht.

Sanırım ne demek istediğini yeterince anlattın.

Tom wurde klar, dass es Maria ernst war.

Tom Mary'nin ciddi olduğunu açıkladı.