Translation of "Bestand" in Turkish

0.005 sec.

Examples of using "Bestand" in a sentence and their turkish translations:

Sie bestand die Prüfung.

O, sınavı geçti.

Die Anziehung bestand beidseitig.

Cazibe karşılıklıydı.

- Zwischen ihnen bestand ein minimaler Unterschied.
- Es bestand ein geringfügiger Unterschied dazwischen.
- Zwischen ihnen bestand ein Abstand von einer Minute.

Onlar arasında bir dakika farkı vardı.

- Tom beharrte.
- Tom bestand darauf.

Tom ısrar etti.

Es bestand nie wirkliche Gefahr.

Gerçek bir tehlike yoktu.

Die Kiste bestand aus Sandelholz.

Kutu sandal ağacından yapıldı.

Der Arzt bestand auf seiner Bettruhe.

Doktor onun yatakta kalması konusunda ısrar etti.

Sie bestand darauf, mir zu helfen.

O, bana yardım etmek için ısrar etti.

Das Publikum bestand hauptsächlich aus Studenten.

Dinleyiciler çoğunlukla öğrencilerden oluşuyordu.

Ihre Aufgabe bestand in der Kinderbetreuung.

Onun görevi çocuklara bakmaktı.

Sie bestand die Prüfung mit Glück.

Sınavı geçmek için şanslıydı.

Das Römische Reich bestand tausend Jahre.

Roma İmparatorluğu bin yıl ayakta kaldı.

Tom bestand darauf, es zu tun.

Tom bunu yapmakta ısrar etti.

Tom bestand den Test mit links.

- Tom sınavdan tam puan aldı.
- Tom testte full çekti.

Es bestand kein Grund zur Panik.

- Panik yapmaya gerek yoktu.
- Panik yapmak için bir sebep yoktu.

Schließlich bestand er das Examen doch noch.

Nihayet, o, sınavı geçmeyi başardı.

Die Gruppe bestand aus Lehrern und Schülern.

Grup öğretmen ve öğrencilerden oluşuyordu.

Mein Bruder bestand darauf, alleine zu gehen.

Erkek kardeşim oraya yalnız gitmek için ısrar etti.

Tom bestand darauf, dass er recht hätte.

Tom haklı olduğu konusunda ısrar etti.

Ich wollte nicht, doch er bestand darauf.

Ben istemedim ama o ısrar etti.

Jane bestand darauf, dass sie Recht hätte.

Jane haklı olduğu konusunda ısrar etti.

Keiner seiner beiden Schüler bestand die Prüfung.

Öğrencilerden hiçbiri sınavı geçmedi.

Tom bestand darauf, die Rechnung zu bezahlen.

Tom hesabı ödeme konusunda ısrar etti.

Meine Gruppe bestand aus Mujica, mir und Rosencof.

Benim grubumda Mujica, Rosencof ve ben vardık.

Allan bestand mit Glück die Prüfung zum Steuerberater.

Allan şanslıydı ve vergi muhasebesi sınavını geçti.

Mein Vater bestand darauf, dass wir gehen sollten.

Babam gitmemiz gerektiğinde ısrar etti.

Sie bestand darauf, dass er ins Krankenhaus geht.

O hastaneye gitmesi gerektiği konusunda ısrar etti.

Sie bedauert, dass sie die Prüfung nicht bestand.

Sınavda başarısız olduğuna üzülüyor.

Sie bestand darauf, dass ich mich ihr anschlösse.

Ona katılmam için ısrar etti.

Er bestand darauf, dass ich mich ihm anschlösse.

O ona katılmam için ısrar etti.

Der Thron des Königs bestand aus massivem Gold.

Kralın tahtı som altından yapılmıştı.

Zwischen Tom und seinem Bruder bestand viel Geschwisterrivalität.

Tom ile erkek kardeşi arasında çok sayıda kardeş rekabeti vardı.

Tom bestand darauf, dass das nie geschehen sei.

Tom bunun asla olmadığında ısrar etti.

Tom bestand darauf, dass ich mich ihm anschlösse.

Tom onunla birleşmemde ısrar etti.

Tom bestand darauf, nichts falsch gemacht zu haben.

Tom yanlış bir şey yapmadığında ısrar etti.

Tom bestand darauf, dass wir auf Maria warten.

Tom, Mary'yi beklememiz konusunda ısrar etti.

Sie bestand darauf, dass ich zum Arzt gehen solle.

Doktora görünmem konusunda ısrar etti.

- Tom hat die Prüfung bestanden.
- Tom bestand die Prüfung.

Tom testi geçti.

Sie bestand darauf, dass ich den Arzt aufsuchen sollte.

Doktorla görüşmem konusunda ısrar etti.

Sie bestand darauf, dass er zur Party eingeladen werden sollte.

Onun partiye davet edilmesi konusunda ısrar etti.

Es bestand ein Freundschaftsvertrag zwischen den Vereinigten Staaten und Mexiko.

Amerika Birleşik Devletleri'nin Meksika ile bir dostluk antlaşması vardı.

Sie bestand darauf, dass ich die Rechnung für das Abendessen bezahlte.

O akşam yemeği için faturayı ödememde ısrar etti.

Sie bestand darauf, dass er dort bleiben sollte, wo er war.

Olduğu yerde kalması için ısrar etti.

Wir konnten nicht in Erfahrung bringen, worin das tatsächliche Problem bestand.

Gerçek problemin ne olduğunu bulamadık.

- Ein Funken Hoffnung bestand immer noch.
- Einen Hoffnungsschimmer gab es noch.

Hala geride kalan bir umut ışığı vardı.

Napoleon machte 1815 mehrere zweifelhafte Ernennungen: Eine bestand darin, Soult als seinen neuen

Napolyon 1815'te birkaç şüpheli atama yaptı: Biri, Mareşal Berthier'in yerine

Dies verschwendete nicht nur Soults Befehlsfähigkeiten, da seine neue Rolle lediglich darin bestand

Bu, Soult'un komuta yeteneklerini boşa harcamakla kalmadı, çünkü yeni rolü sadece

Die Versammlung wurde abgesagt, da auf beiden Seiten keine Hoffnung auf Einigung bestand.

Toplantı her iki tarafta anlaşma umudu olmadığı için iptal edildi.

- Meine Schwester bestand darauf mitzukommen.
- Meine Schwester hat darauf bestanden, mit mir mitzukommen.

Kız kardeşim benimle gitmekte ısrar etti.

Der Grund für seine Verspätung bestand darin, dass er den Bus verpasst hatte.

Geç kalmasının sebebi otobüsü kaçırmış olmasıydı.

Die Atmosphäre im Befehlsmodul bestand aus reinem Sauerstoff, und in dieser Umgebung gingen sogar

kaynaklanan bir kıvılcımdı . Kumanda modülünün içindeki atmosfer saf oksijendi ve bu ortamda

Für den Patienten bestand keinerlei Hoffnung, so dass die Ärzte nichts mehr machen konnten.

Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

bestand darin, ein einzelnes Raumschiff von der Erde zum Mond und wieder zurück zu schicken.

, Dünya'dan Ay'a tek bir uzay aracı gönderip tekrar geri göndermekti.

Die Mauer um die Hütte bestand aus menschlichen Knochen und auf der Spitze waren Schädel.

Kulübe etrafındaki duvar insan kemiklerinden yapılmış ve onun üstünde kafatasları vardı.

- Tom bestand seine Führerscheinprüfung im ersten Anlauf.
- Tom hat seine Fahrprüfung beim ersten Mal geschafft.

Tom ilk girişinde sürücü sınavını geçti.

, um enthauptet zu werden, er bestand darauf, aufzustehen und von vorne enthauptet zu werden , damit die

ısrar etti. , böylece

Der amerikanische Tourist bestand auf Gelato, denn er war zu sehr ein Hipster, um normales Eis zu bestellen.

Amerikalı turist İtalyan stili dondurmada ısrar etti, zira o normal dondurma için çok yenilikçi idi.

Alles, was Sadako jetzt noch tun konnte, bestand darin, Origami-Kraniche zu falten und auf ein Wunder zu hoffen.

Sadako'nun şimdi yapabileceği bütün şey kağıttan vinçler yapmak ve bir mücize beklemekti.