Translation of "Stranger" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "Stranger" in a sentence and their turkish translations:

Greetings, stranger.

Selamlar, yabancı.

- Who is that stranger?
- Who's that stranger?

- O yabancı kim?
- Bu yabancı kim?
- Kim o yabancı?

- I'm a stranger here.
- I am a stranger here.

Ben burada bir yabancıyım.

Thank you, kind stranger.

Teşekkürler, kibar yabancı.

I said, "Listen, stranger,

Dedim ki "Dinle yabancı"

Never trust a stranger.

Bir yabancıya asla güvenme.

Don't be a stranger.

- İrtibatı koparmayalım.
- Arayı soğutmayalım.

Tom isn't a stranger.

Tom bir yabancı değil.

Pretend I'm a stranger.

Ben bir yabancıymışım gibi davran.

Stranger things have happened.

Daha tuhaf şeyler oldu.

Tom is a stranger.

Tom bir yabancı.

Who is that stranger?

O yabancı kim?

- I am still a stranger here.
- I'm still a stranger here.

Ben hâlâ burada bir yabancıyım.

He was an utter stranger.

Tam bir yabancıydı.

A stranger spoke to me.

Bir yabancı benimle konuştu.

He wasn't exactly a stranger.

O tam olarak bir yabancı değildi.

Sorry, I'm a stranger here.

Üzgünüm, burada bir yabancıyım.

Tom is a complete stranger.

Tom tam bir yabancı.

Tom wasn't a perfect stranger.

Tom mükemmel bir yabancı değildi.

Well, stranger things have happened.

Eh, tuhaf şeyler meydana geldi.

She eyed the stranger suspiciously.

Yabancıya kuşkuyla baktı.

I'm a stranger here myself.

Ben kendim burada bir yabancıyım.

The stranger came toward me.

Yabancı bana doğru geldi.

A stranger phoned me yesterday.

Dün bir yabancı bana telefon etti.

I'm no stranger to suffering.

Ben acıya yabancı değilim.

Seriously, don't be a stranger.

Cidden, bir yabancı olmayın.

Tom is a stranger here.

Tom burada bir yabancıdır.

Fact is stranger than fiction.

Gerçek kurgudan daha yabancıdır.

Tom wasn't exactly a stranger.

Tom tam olarak bir yabancı değildi.

Don't be such a stranger!

Kendini özletme!

Sami was a perfect stranger.

- Sami mükemmel bir yabancıydı.
- Sami tam bir yabancıydı.

I'm a stranger around here.

- Buranın yabancısıyım.
- Buraların yabancısıyım.
- Ben buraya yabancıyım.

- She is an utter stranger to me.
- She's a complete stranger to me.

Onu hiç tanımıyorum.

- Tom is a perfect stranger to me.
- Tom is a complete stranger to me.

Tom benim için tam bir yabancı.

I was a stranger in Boston.

Ben Boston'da bir yabancıydım.

The man was a total stranger.

Adam tam bir yabancıydı.

The dog barked at the stranger.

Köpek yabancıya havladı.

The dog leaped at a stranger.

Köpek bir yabancının üzerine atladı.

He is no stranger to me.

O bana hiç yabancı değil.

She is a stranger to me.

O benim için bir yabancıdır.

A stranger came into the building.

Binaya bir yabancı girdi.

She started talking with a stranger.

O bir yabancı ile konuşmaya başladı.

Have you ever hugged a stranger?

Bir yabancıya sarıldın mı hiç?

We saw a stranger walking outside.

Bir yabancının dışarıda yürüdüğünü gördük.

She is no stranger to me.

O bana yabancı değil.

I'm a stranger in these parts.

Buralarda bir yabancıyım.

I see him as a stranger.

Onu bir yabancı olarak görüyorum.

I'm quite a stranger around here.

Bu çevreye oldukça yabancıyım.

I am quite a stranger here.

Ben buraya oldukça yabancıyım.

Tom is no stranger to fame.

- Şöhret Tom'a yabancı bir şey değil.
- Tom şöhrete alışıktır.

Yanni is no stranger to crime.

Yanni, suça yabancı değil.

I'm sorry. I'm a stranger around here.

Özür dilerim. Ben bu çevreye yabancıyım.

The stranger was too surprised to speak.

Yabancı konuşamayacak kadar çok şaşırmıştı.

He is a complete stranger to me.

O benim için tam bir yabancıdır.

He is an utter stranger to me.

O, benim için tamamen bir yabancıdır.

A stranger seized me by the arm.

Bir yabancı beni kolumdan yakaladı.

I saw a stranger enter that house.

Bir yabancının o eve girdiğini gördüm.

He is a total stranger to me.

O, bana tamamen yabancı.

She is an utter stranger to me.

O, bana tamamen yabancıdır.

She is a total stranger to me.

O, bana karşı tamamen yabancı.

He pretends that he's a stranger here.

Burada bir yabancı gibi davranıyor.

I had dinner with a total stranger.

Tamamen yabancı biriyle akşam yemeği yedim.

We saw a stranger enter the house.

Bir yabancının eve girdiğini gördük.

Tom asked the stranger who he was.

Tom yabancıya kim olduğunu sordu.

Tom is a stranger in this town.

Tom bu kasabada bir yabancıdır.

Tom didn't tell the stranger his name.

Tom yabancıya adını söylemedi.

Tom wouldn't tell the stranger his name.

Tom yabancılara adını söylemezdi.

Tom is a complete stranger to me.

Tom benim için tam bir yabancı.

“My name is unnecessary,” answered the stranger.

"Adımın önemi yok" diye cevap verdi yabancı.

However, India is a stranger in political terms.

Ancak, Hindistan politik olarak hep bir yabancı olmuştur.

The villagers regarded the stranger as their enemy.

Köylüler, yabancıya düşman gözüyle baktılar.

There is a stranger in the meeting room.

Toplantı odasında bir yabancı var.

- Tom was a stranger.
- Tom was an outsider.

Tom bir yabancıydı.

The stranger invited me to a nearby café.

Yabancı beni yakındaki bir kafeye davet etti.

I saw a stranger standing at the door.

Kapıda duran bir yabancı gördüm.

A stranger spoke to me on the bus.

- Otobüste bir yabancı benimle konuştu.
- Bir yabancı, otobüste benimle konuştu.

She is now an utter stranger to me.

O şimdi bana tamamen yabancıdır.

Tom asked the stranger what his name was.

Tom yabancıya onun adının ne olduğunu sordu.

- I was an outsider.
- I was a stranger.

Ben bir yabancıydım.

I asked the stranger what his name was.

Yabancıya adının ne olduğunu sordum.

I asked the stranger where he was from.

Yabancıya nereli olduğunu sordum.

Sami is not a stranger. He is family.

Sami yabancı değil. O; aile.

Let's talk about what to do with the stranger.

Yabancıyla, ne yapacağımız hakkında konuşalım.

As far as I'm concerned, she's a complete stranger.

Bildiğim kadarıyla o tam bir yabancı.

A stranger spoke to me on the crowded bus.

Kalabalık otobüste bir yabancı benimle konuştu.