Translation of "Noon" in Turkish

0.050 sec.

Examples of using "Noon" in a sentence and their turkish translations:

It's almost noon.

Neredeyse öğlen oldu.

- Tom didn't come till noon.
- Tom didn't come until noon.

Tom öğlene kadar gelmedi.

I'll wait till noon.

Ben öğlene kadar bekleyeceğim.

It was nearly noon.

Neredeyse öğle idi.

Please wait till noon.

Lütfen öğleye kadar bekleyin.

You've got till noon.

Öğleye kadar geldin.

Be there at noon.

- Öğleyin orada olun.
- Öğleyin orada ol.

He comes at noon.

O, öğleyin gelir.

I start at noon.

Öğlen başlarım.

I'm starting at noon.

Öğleyin başlıyorum.

It is just noon.

Tam öğle saati.

He'll come at noon.

O, öğleyin gelecek.

Lunch is at noon.

Öğle yemeği öğleyin.

Tom slept until noon.

Tom öğlene kadar uyudu.

I slept until noon.

Öğlene kadar uyudum.

Tom arrived about noon.

Tom öğle civarı vardı.

We're leaving about noon.

Öğlene doğru çıkıyoruz.

- We are to meet at noon.
- We're to meet at noon.

Biz öğleyin buluşacağız.

- I want him gone by noon.
- I want her gone by noon.

Onun öğleye kadar gitmesini istiyorum.

The meeting ended at noon.

- Toplantı gün ortasında bitti.
- Toplantı öğleyin sona erdi.

The bell rings at noon.

Zil öğle saatinde çalar.

The mail arrives before noon.

Posta öğleden önce gelir.

I met him about noon.

Yaklaşık öğleyin onunla karşılaştım.

I'll call you at noon.

Ben öğleyin sizi ararım.

It may rain around noon.

Öğle civarında yağmur yağabilir.

He'll be here until noon.

O, öğleye kadar burada olacak.

We stopped working at noon.

Öğleyin çalışmayı bıraktık.

We arrived there before noon.

Biz öğleden önce oraya vardık.

Tom didn't come before noon.

Tom öğleden önce gelmedi.

The shooting started around noon.

Çekim yaklaşık öğleyin başladı.

He came here before noon.

O buraya öğleden önce geldi.

I don't drink before noon.

Öğleden önce içki içmem.

I'll be home by noon.

Öğleye kadar evde olacağım.

Stay at home till noon.

Öğleye kadar evde kal.

We have lunch about noon.

Biz öğlen civarında öğle yemeği yiyoruz.

Lunch is served at noon.

Öğle yemeği öğle saatlerinde servis edilir.

We had lunch at noon.

Biz öğleyin öğle yemeği yedik.

He wakes up at noon.

O öğleyin uyanır.

Tom woke up around noon.

Tom neredeyse öğleyin uyandı.

It's past noon. Let's eat.

Öğleyi geçmiş. Haydi yemek yiyelim.

She will arrive around noon.

O öğle civarında gelecek.

Tom got here before noon.

Tom öğleden önce buraya vardı.

I have lunch at noon.

Ben öğle yemeğini öğleyin yerim.

The show starts at noon.

Gösteri öğleyin başlar.

The event starts at noon.

Etkinlik öğleyin başlar.

I woke up at noon.

Ben öğleyin uyandım.

Tom will arrive around noon.

Tom öğlen civarında gelecek.

Tom didn't come until noon.

Tom öğleye kadar gelmedi.

I slept until noon today.

Bugün öğleye kadar uyudum.

I'll be here until noon.

Öğlene kadar burada olacağım.

I got here before noon.

Buraya öğleden önce geldim.

We have lunch at noon.

Öğlen öğle yemeği yiyoruz.

Tom's shift begins at noon.

Tom'un vardiyası öğlen 12'de başlıyor.

- I thought you'd sleep until noon.
- I thought that you'd sleep until noon.

Öğleye kadar uyuyacağını düşünüyordum.

- Tom eats lunch every day at noon.
- Tom has lunch every day at noon.

Tom her gün öğleyin öğle yemeği yer.

Can you finish it by noon?

Öğleye kadar onu bitirebilir misin?

Tell her to come at noon.

Ona öğleyin gelmesini söyle.

School finishes before noon on Saturdays.

Okul Cumartesi günleri öğleden önce biter.

She should be there at noon.

O, öğleyin orada olmalı.

He did not come till noon.

O, öğleye kadar gelmedi.

We have lunch at about noon.

Biz yaklaşık olarak öğleyin öğle yemeği yeriz.

We had a meal after noon.

Öğle yemeği yedik.

I want Tom gone by noon.

Tom'un öğleye kadar gitmesini istiyorum.

We have lunch at noon, usually.

Biz genellikle, öğlenleyin öğle yemeği yeriz.

It began to rain after noon.

Öğleden sonra yağmur yağmaya başladı.

I arrived in Tokyo at noon.

Ben öğleyin Tokyo'ya vardım.

The train is due at noon.

Tren öğleyin gelir.

We began our work at noon.

İşimize öğleyin başladık.

I let Tom sleep until noon.

Tom'un öğleye kadar uyumasına izin verdim.

She made her appearance around noon.

O öğle saatlerinde ortaya çıktı.

Tom should be arriving at noon.

Tom öğleyin geliyor olmalı.

The clock has already struck noon.

Saat zaten öğleyi vurdu.

We usually have lunch at noon.

Öğlen yemeğimizi genellikle öğlen yeriz.

Can I go swimming after noon?

Öğleden sonra yüzmeye gidebilir miyim?

I want you gone by noon.

Öğleye kadar gitmeni istiyorum.

I want them gone by noon.

Onların öğleye kadar gitmesini istiyorum.

I want him gone by noon.

Onun öğleye kadar gitmesini istiyorum.

I let them sleep until noon.

Öğleye kadar onların uyumasına izin verdim.

I let him sleep until noon.

Öğleye kadar onun uyumasına izin verdim.

I let her sleep until noon.

Öğleye kadar onun uyumasına izin verdim.

Tom usually wakes up about noon.

Tom genellikle öğleye yakın uyanır.

Letters are delivered here about noon.

Mektuplar burada öğle saatlerinde dağıtılır.

He came a little after noon.

Öğleden az sonra geldi.

We should be there by noon.

Öğleye kadar orada olmalıyız.

The voting began again at noon.

Oylama öğle saatlerinde tekrar başladı.

Tom came a little after noon.

Tom öğleden az sonra geldi.

He should have arrived before noon.

Onun öğleden önce gelmesi gerekirdi.

The registration deadline is noon Monday.

Son başvuru tarihi Pazartesi öğlen.

Tom will be here until noon.

Tom öğlene kadar burada olacak.

Tom should be there by noon.

Tom öğleye kadar orada olmalı.

I didn't wake up until noon.

- Öğlene kadar uyanmadım.
- Öğleye kadar uyanmadım.

He has been sleeping since noon.

O öğlenden beri uyuyor.