Translation of "Lips" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Lips" in a sentence and their turkish translations:

Their lips met.

Dudakları dokundu.

I read lips.

Dudak okurum.

I have chapped lips.

Benim dudaklarım çatlamış.

My lips are sealed.

Dudaklarım mühürlüdür.

Your lips are red.

Dudakların kırmızı.

Do you read lips?

Dudak okur musun?

He had pale lips.

Onun solgun dudakları vardı.

His lips were pale.

Onun dudakları solgundu.

Your lips are blue.

Dudakların mavi.

Loose lips sink ships.

Yerin kulağı var.

He licked his lips.

O dudaklarını yaladı.

She licked her lips.

O dudaklarını yaladı.

Tom's lips are blue.

Tom'un dudakları morarmış.

You have beautiful lips.

- Çok güzel dudaklarınız var.
- Güzel dudakların var.

Tom smacked his lips.

Tom dudaklarını şaplattı.

Tom licked his lips.

Tom dudaklarını yaladı.

His lips touched hers.

Dudakları onunkilere dokundu.

I can't read lips.

Ben dudak okuyamam.

His lips touched mine.

Dudakları benimkine dokundu.

She has Cupid lips.

Onun yay şeklinde üst dudak çizgisi var.

She has big lips.

Büyük dudakları var.

Tom has thin lips.

Tom'un ince dudaklar vardır.

Tom moistened his lips.

Tom dudaklarını nemlendirdi.

Mary moistened her lips.

Mary dudaklarını nemlendirdi.

Are your lips dry?

Dudakların kuru mu?

Tom has big lips.

Tom'un büyük dudakları var.

Mary pouted her lips.

Mary dudaklarını büktü.

Her lips were warm.

Onun dudakları hararetliydi.

His lips were warm.

Onun dudakları sıcaktı.

Tom pursed his lips.

Tom dudaklarını büzdü.

I have big lips.

Benim büyük dudaklarım var.

Your lips are like roses.

Senin dudakların güller gibi.

Tom licked his dry lips.

Tom kuru dudaklarını yaladı.

Tom didn't move his lips.

Tom dudaklarını hareket ettirmedi.

The words escaped my lips.

Sözler dudaklarımdan kaçtı.

You have very nice lips.

Çok güzel dudaklarınız var.

Your lips look very kissable.

Dudakların çok öpülebilir görünüyor.

The patient moved his lips slightly.

Hasta, dudaklarını yavaşça kımıldattı.

Tom kissed Mary on the lips.

Tom, Mary'yi dudaklarından öptü.

She pressed her lips firmly together.

Dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı.

Clean your lips with the napkin.

Peçeteyle dudaklarını temizle.

He kissed me on the lips.

Beni dudaklarımdan öptü.

I get chapped lips every winter.

Her kış dudaklarım çatlar.

She never paints her lips red.

O, dudaklarını asla kırmızıya boyamaz.

He pressed his lips against mine.

O dudaklarını benimkine bastırdı.

Don't worry. My lips are sealed.

Endişe etme. Dudaklarım kapalı.

Tom kissed me on the lips.

Tom beni dudaklarımdan öptü.

- She wondered how his lips would taste.
- She wondered what his lips would taste like.

O, dudaklarının nasıl tat alacağını merak ediyordu.

She kissed me full on the lips.

Beni dudaklarımdan öptü.

Her name was often on his lips.

İsmini sık sık anardı.

Georgina bit her lips until they bled.

Georgina kanayıncaya kadar dudaklarını ısırdı.

Tom kissed Mary passionately on the lips.

Tom tutkuyla Mary'yi dudaklarından öptü.

Tom kissed Mary softly on the lips.

Tom, Mary'yi dudaklarından hafifçe öptü.

Tom put a finger to his lips.

Tom dudaklarına bir parmağı koydu.

He kissed her passionately on the lips.

Onu tutkuyla dudaklarından öptü.

Tom kissed Mary lightly on the lips.

Tom Mary'yi dudaklarından hafifçe öptü.

Tom kissed Mary tenderly on the lips.

- Tom Mary'yi kibarca dudaklarından öptü.
- Tom Mary'yi şefkatle dudaklarından öptü.

Tom put his finger to his lips.

Tom parmağını dudaklarına koydu.

Mary put her finger on my lips.

Mary parmağını dudaklarıma koydu.

He kissed me softly on the lips.

O beni usulca dudaklarımdan öptü.

Tom wet his lips with his tongue.

Tom dudaklarını diliyle ıslattı.

Tom raised his glass to his lips.

Tom bardağını dudaklarına kaldırdı.

Tom put his finger on his lips.

Tom parmağını dudaklarına koydu.

The mother kissed her baby on the lips.

Anne bebeğini dudaklarından öptü.

My lips often get chapped in the winter.

Dudaklarım kışın sık sık çatlar.

The words escaping his lips bear no meaning.

Onun dudaklarından kaçan sözler hiçbir anlam taşımıyor.

She wondered what his lips would taste like.

O, onun dudaklarının nasıl tad alacağını merak ediyordu?

"Where did he kiss you?" "On my lips."

"Seni nerenden öptü?" "Dudaklarımdan."

Lips that touch liquor shall not touch mine.

Liköre dokunan dudaklar benimkine dokunmayacaklar.

She moistened her lips with a sip of water.

O bir yudum su ile dudaklarını nemlendirdi.

She always talks with a smile on her lips.

O her zaman dudaklarında bir gülümseme ile konuşur.

Is it true? Paul kissed Lily on the lips?

Bu doğru mu? Paul Lily'yi dudaklarından öptü mü?

He is deaf, but knows how to read lips.

O, sağır ama dudak okumayı biliyor.

If you have nothing to say, keep your lips sealed.

Eğer söyleyeceğin bir şey yoksa, dudaklarını kapalı tut.

Tom is deaf, but he knows how to read lips.

Tom sağır ama dudak okumayı biliyor.

Do you have some lip balm? My lips are dry.

Biraz dudak kremin var mı? Dudaklarım kuru.

The picture I drew depicts a face with wavy lips.

Benim çizdiğim resim dalgalı dudakları olan bir yüzü gösteriyor.

I mean, let's say you're a fly that could read lips.

Dudak okuyabilir bir sineksin diyelim.

Your lips are blue. You should get out of the water.

Dudakların mavi. Sudan çıkmalısın.

As his lips got bluer, I nervously waited for the ambulance.

Dudakları mavileştikçe, ambulansı sinirli sinirli bekledim.

Every man shall kiss his lips that giveth a right answer.

Her insan doğru bir cevap veren onun dudaklarını öpecek.

He's laughing at me because my lips are stained with squid ink.

Dudaklarım kalamar mürekkebi ile boyandığı için o bana gülüyor.

Tom was expecting a kiss, so he leaned forward and puckered his lips.

Tom bir öpücük bekliyordu, bu yüzden öne doğru eğildi ve dudaklarını buruşturdu.

He brought his lips close to her ear and murmured: "I love you."

O, dudaklarını onun kulağına yaklaştırdı ve mırıldandı: "Seni seviyorum."

She closed her eyes, pursed her lips and leaned forward for a kiss.

Gözlerini kapadı, dudaklarını sıktı ve öpmek için öne eğildi.

He raised the glass to his lips and drained it at one gulp.

O, bardağı dudaklarına kaldırdı ve onu bir yudumda bitirdi.

You have to go like this... [smacking lips] It has to sound like empty.

Böyle yapmalısın... Boşalmış gibi ses çıkmalı.

Sadako wanted to say more, but her lips just didn't want to move anymore.

- Sadako daha fazlasını demek istiyordu ama dudakları artık kımıldamak istemedi.
- Sadako daha fazlasını söylemek istiyordu, ama dili varmadı.

They turned to face each other, and then kissed each other on the lips.

Birbirlerine doğru döndüler ve sonra öpüştüler.

It was necessary that he say something, but no word came from his lips.

Bir şey söylemesi gerekiyordu ama dudaklarından tek bir kelime dökülmedi.

So to check for ripeness, he gives each fig a gentle squeeze with his lips.

O yüzden olgunlaşmış mı diye her bir inciri önce dudaklarıyla hafifçe sıkıyor.

Tom comes from a culture where women artificially color their lips and put holes in their earlobes.

Tom dudaklarını yapay olarak boyayan ve kulak memelerini delen kadınların bulunduğu bir kültürden geliyor.

"Where did he kiss you?" "On my lips." "No, I mean, where were you when he kissed you?"

"O seni nerede öptü?" "Dudaklarımdan." " Hayır, demek istediğim, o seni öptüğünde neredeydiniz?"

Gorillas cannot use their lips and tongues to speak, but they can communicate with people in other ways.

Goriller konuşmak için dudaklarını ve dillerini kullanamazlar ama insanlarla başka yollarla iletişim kurabilirler.