Translation of "Gain" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Gain" in a sentence and their turkish translations:

- No pain, no gain.
- No pain, no gain!

- Emek yoksa yemek de yok.
- Zahmet yoksa kazanç da yok.
- Emek olmadan yemek olmaz.

- I want to gain time.
- I wish to gain time.

Ben zaman kazanmak istiyorum.

No gain without pains.

Emeksiz yemek olmaz!

I'll gain weight again!

Tekrar kilo alacağım.

No pain, no gain.

Zahmet yoksa kazanç da yok.

No pain, all gain.

Sıkıntı yok, her şey kazanç.

gain access to exclusive content.

bizim özel içeriğimize ulaşabilirsin.

She began to gain weight.

O kilo almaya başladı.

How can I gain weight?

Nasıl kilo alabilirim?

We gain wisdom with age.

Bilgeliği yaşla kazanırız.

Tom needs to gain weight.

Tom'un kilo alması gerekiyor.

I want to gain time.

Ben zaman kazanmak istiyorum.

Their loss is our gain.

Onların kaybı bizim kazancımızdır.

There's no gain without pain.

- Acısız kazanç olmaz.
- Emeksiz yemek olmaz.

How do I gain weight?

Nasıl kilo alırım?

You have everything to gain.

Kazanılacak her şeye sahipsin.

We have everything to gain.

Kazanmak için her şeye sahibiz.

I need to gain weight.

Kilo almalıyım.

- You will gain nothing from doing that.
- You'll gain nothing from doing that.

Onu yapmaktan bir şey kazanmayacaksın.

- I'm not interested in material gain.
- I am not interested in material gain.

Ben maddi kazançla ilgilenmiyorum.

I've suddenly started to gain weight.

Aniden kilo almaya başladım.

How does he gain his living?

Hayatını nasıl kazanır?

He tried to gain her affection.

Onun ilgisini kazanmaya çalıştı.

What did you hope to gain?

- Ne kazanmayı umuyordun?
- Ne elde etmeyi umuyordun?

What do you hope to gain?

- Ne kazanmayı umuyorsun?
- Ne elde etmeyi umuyorsun?

You must gain Tom's trust first.

Önce Tom'un güvenini kazanmalısın.

We gain more knowledge every day.

Biz her gün daha çok bilgi elde ediyoruz.

Tom needs to gain more knowledge.

Tom daha çok bilgi kazanmalı.

We have absolutely nothing to gain.

Kesinlikle kazanacak bir şeyimiz yok.

I'm not interested in material gain.

- Ben dünya işlerinden elimi eteğimi çekmişim...
- Beni somut dünyevi kazanımlar pek ilgilendirmiyor.

He needs to gain more knowledge.

Daha çok bilgi edinmesi gerekiyor.

If you risk nothing, you gain nothing.

Risk almazsanız bir şey kazanamazsınız.

If we gain ground on gender equity,

Eğer cinsiyet eşitliğinde başarıya ulaşırsak

Perry decided to gain information from Drake.

Perry Drake'den bilgi almaya karar verdi.

To gain time we took the plane.

Zaman kazanmak için uçağa bindik.

Troy uses his position for personal gain.

Troy kişisel kazancı için konumunu kullanır.

One man's gain is another man's loss.

Birinin kazancı diğerinin kaybıdır.

One man's loss is another man's gain.

- Birinin kaybı bir başkasının kazancıdır.
- Sen kaybedersen başkası kazanır.

Eating konjac, you will never gain weight.

Konjac yerken asla kilo almazsın.

When we are praised, we gain confidence.

Övüldüğümüz zaman güven kazanırız.

Eat more, or you won't gain strength.

Daha fazla ye, yoksa güçlenemeyeceksin.

With nothing to gain except killing your brain,"

bir kazancın yok, beynini yok etmek dışında."

So diet is one way to gain estrogens,

Bu bakımdan diyet, östrojen almak için iyi bir yol

We also gain ground on addressing global warming.

aynı zamanda küresel ısınmaya dikkat çekmeyi de başarırız.

Several companies are competing to gain the contract.

Çok sayıda şirket sözleşmeyi kazanmak için yarışıyor.

The man used much money to gain power.

Adam güç kazanmak için çok para kullandı.

Some people gain weight when they stop smoking.

Bazı insanlar sigarayı bıraktıklarında kilo alır.

For everything you gain, you lose something else.

Kazandığın her şey için başka bir şey kaybedersin.

The more you work, the more you gain.

Ne kadar çok çalışırsan o kadar çok kazanırsın.

I don't think you can gain his ear.

Senin onun duyma yeteneğini yükseltebileceğini sanmıyorum.

Some people gain weight when they quit smoking.

Bazı insanlar sigara içmeyi bıraktıklarında kilo alır.

No gain, no lose, we are fully equal.

Kazanmak yok, kaybetmek yok, biz tamamen eşitiz.

Better a small gain than a great loss.

Küçük bir kazanım, büyük bir kayba yeğdir.

You gain nothing by speaking ill of others.

Başkalarının hakkında kötü konuşarak bir şey kazanamazsın.

And who knows what you might gain in translation.

ve çeviride ne kazanacağınızı kim bilir.

You wouldn't gain anything by a method like that.

Bu metotla eline hiçbir şey geçmeyecek.

They dreamed they'd gain the right to vote someday.

Onlar bir gün oy verme hakkını elde edeceklerini hayal etti.

A small gain is better than a great loss.

- Küçük bir kazanç, büyük bir kayıptan daha iyidir.
- Zararın neresinden dönersek kârdır.

You have little to gain and much to lose.

Kazanacağın çok az şeyin ve kaybedeceğin çok şeyin var.

He wants to know how he can gain weight.

O, nasıl kilo alabileceğini bilmek istiyor.

She wants to know how she can gain weight.

O nasıl kilo alabileceğini bilmek istiyor.

If you always eat that much, you'll gain weight.

Eğer her zaman bu kadar çok yersen kilo alırsın.

Tom wants to know how he can gain weight.

Tom nasıl kilo alabileceğini bilmek istiyor.

I can't gain weight, no matter what I eat.

Ne yersem yiyeyim, kilo alamıyorum.

We have nothing to lose and everything to gain.

Kaybedecek bir şeyimiz yok ve kazanacak her şeyimiz var.

- No matter what I eat, I never seem to gain weight.
- I never seem to gain weight no matter what I eat.

Ne yersem yiyeyim, hiç kilo alamıyorum gibi görünüyorum.

And gain control over both banks of the Lower Danube,

ve yaklaşan savaşın ana stratejik hedefi olan Tuna Nehri'nin her iki yakasında iktidarı ele geçirmeyi hedefledi.

Tom doesn't gain weight even though he eats a lot.

Tom çok yese bile kilo almaz.

- No matter how much I eat, I never seem to gain weight.
- I never seem to gain weight no matter how much I eat.

Ne kadar çok yersem yiyeyim hiç kilo almıyorum gibi görünüyorum.

Of course it's difficult to gain access to the Prime Minister.

Tabii ki Başbakan'a erişmek zordur.

The Dow Jones average posted a gain of two points today.

Bugün Dow Jones ortalama iki puanlık artış ilan etti.

They tried very hard to gain an advantage over one another.

Onlar birbirlerine karşı üstünlük sağlamak için çok uğraştılar.

The robots will gain control one day, be sure of that.

Robotlar bir gün kontrolü ele alacak, bundan emin ol.

You gain more than you spend when you go to college.

Üniversiteye gidersen harcadığından daha fazlasını kazanırsın.

Tom tried to gain the attention of one of the waiters.

Tom garsonlardan birinin dikkatini çekmeye çalıştı.

Some people try to gain advantage by exploiting their personal contacts.

Bazı insanlar kendi kişisel bağlantılarını kullanarak avantaj kazanmaya çalışır

If you risk nothing, you gain nothing. You got to be bold.

Risk almazsanız bir şey kazanamazsınız. Cesur olmanız gerek.

Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain.

Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.

What will you gain by studying a foreign language other than English?

İngilizceden başka bir yabancı dili öğrenerek ne kazanacaksın?

Layla launched a legal action to gain custody of her three children.

Leyla, üç çocuğunun velayetini almak için yasal işlem başlattı.

You wouldn't have come if you didn't think there was something to gain.

Kazanacak bir şey olduğunu düşünmeseydin, gelmezdin.

If you pig out every day, you're sure to gain too much weight.

Her gün domuz gibi yersen elbette çok kilo alırsın.

Displeasing Sigismund, who perhaps sought to gain control over these lands after the war.

bu, belki de savaştan sonra bu topraklar üzerinde kontrolü ele geçirmeye çalışan Sigismund'u rahatsız etti.

That would’ve been a deliberate act in order to gain it's own security and survival.

Kendi can güvenliğini garantiye almak için bunları kasıtlı olarak yapar.

In the year 1977, after a peaceful referendum, Djibouti became the latest country to gain

1977 yılında, barışcıl bir referandumdan sonra, Cibuti, Fransız kolonistlerden

"We do not work for gain," answered the Fox. "We work only to enrich others."

"Biz kazanç için çalışmıyoruz" diye yanıtladı tilki. "Biz sadece başkalarını zenginleştirmek için çalışıyoruz."

The key question is not what can I gain but what do I have to lose.

Kilit soru ne kaybedebilirim değil fakat kaybedecek neyim vardır.

We're gonna make sure that no one is taking advantage of the American people for their own short-term gain.

Biz hiç kimsenin kendi kısa vadeli kazançları için Amerikan halkından yararlanmadıklarından emin olacağız.