Translation of "Cheer" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Cheer" in a sentence and their turkish translations:

- Cheer up!
- Cheer up.

Neşelen!

Cheer me up!

Beni mutlu et!

They'll cheer you up.

- Sizi keyiflendirecekler.
- Sizi mutlu edecekler.
- Seni mutlu edecekler.
- Seni keyiflendirecekler.

It'll cheer you up.

Seni neşelendirecek.

Maybe this'll cheer you up.

- Belki bu seni neşelendirecek.
- Belki bu sizi neşelendirecek.
- Belki bu sizi mutlu edecek.
- Belki bu seni mutlu edecek.

This will cheer you up.

- Bu sizi neşelendirecek.
- Bu seni neşelendirecek.
- Bu sizi keyiflendirecek.
- Bu seni keyiflendirecek.

I want to go and cheer.

Gidip tezahürat yapmak istiyorum.

Tom wants to cheer Mary up.

Tom, Mary'yi neşelendirmek istiyor.

I tried to cheer Tom up.

Tom'u neşelendirmeye çalıştım.

Stop trying to cheer me up.

Beni neşelendirmeye çalışmaktan vazgeç.

I know what'll cheer you up.

- Seni neyin ferahlatacağını biliyorum.
- Seni neyin keyiflendireceğini biliyorum.
- Seni neyin mutlu edeceğini biliyorum.
- Sizi neyin neşelendireceğini biliyorum.
- Sizi neyin keyiflendireceğini biliyorum.

Tom attempted to cheer Mary up.

Tom Mary'ye moral vermeyi denedi.

I'm trying to cheer you up.

- Seni keyiflendirmeye çalışıyorum.
- Sizi keyiflendirmeye çalışıyorum.
- Seni neşelendirmek için uğraşıyorum.
- Sizi neşelendirmek için uğraşıyorum.

I want to cheer you up.

Seni neşelendirmek istiyorum.

We tried to cheer Tom up.

Tom'u neşelendirmeye çalıştık.

They tried to cheer me up.

- Beni neşelendirmeye çalıştılar.
- Beni mutlu etmeye çalıştılar.
- Beni keyiflendirmeye çalıştılar.

I tried to cheer her up.

- Onu mutlu etmeyi denedim.
- Onu keyiflendirmeye çalıştım.

I tried to cheer him up.

Ona moral vermeye çalıştım.

We tried to cheer her up.

Onu mutlu etmeye çalıştık.

We tried to cheer him up.

Biz onu neşelendirmek için çalıştık.

Tom tried to cheer Mary up.

Tom, Mary'yi neşelendirmeye çalıştı.

This ought to cheer you up.

- Bu seni neşelendirmeli.
- Bu sizi neşelendirmeli.
- Bu sizi keyiflendirmeli.
- Bu seni keyiflendirmeli.

Tom wanted to cheer Mary up.

Tom Mary'nin moralini düzeltmek istiyordu.

What team do you cheer for?

- Hangi takımı tutuyorsun?
- Hangi takımlısın?
- Hangi takımın taraftarısın?

I wanted to cheer Tom up.

Tom'u neşelendirmek istedim.

- Tom thought he could cheer Mary up.
- Tom thought that he could cheer Mary up.

Tom Mary'yi neşelendirebileceğini düşündü.

- I thought Tom could cheer Mary up.
- I thought that Tom could cheer Mary up.

Tom'un Mary'nin moralini düzelteceğini düşündüm.

Please don't be so sad. Cheer up!

- Lütfen üzgün olma! Neşelen!
- Lütfen üzgün olma! Keyiflen!

A cheer went up from the audience.

- Seyirciler arasından bir tezahürat yükseldi.
- Seyircilerden bir tezahürat yükseldi.

I've been trying to cheer Tom up.

Tom'u neşelendirmeye çalışıyorum.

The situation is improving, so cheer up!

- Durum düzeliyor, hadi neşelen!
- Durum düzeliyor, hadi keyiflen!

Cheer up! I'm sure we'll be saved.

Neşelen! Bizi kurtaracaklarından eminim.

Cheer him up when you see him.

- Onu görünce ona moral ver.
- Onu görünce, keyiflendir.

Is that supposed to cheer me up?

Bunun beni sevindirmesi gerekiyor mu?

A mighty cheer burst from the crowd.

Kalabalıktan muazzam bir tezahürat patladı.

Mary's friends tried to cheer her up.

Mary'nin arkadaşları onu neşelendirmeye çalıştı.

Tom's friends tried to cheer him up.

Tom'un arkadaşları onu neşelendirmeye çalıştı.

I need something to cheer me up.

Beni neşelendirecek bir şeye ihtiyacım var.

- Cheer up! Everything will soon be all right.
- Cheer up! It will soon come out all right.

Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

- Tom said he tried to cheer Mary up.
- Tom said that he tried to cheer Mary up.

Tom Mary'nin moralini düzeltmeye çalıştığını söyledi.

- Tom is hoping he can cheer Mary up.
- Tom is hoping that he can cheer Mary up.

Tom Mary'yi neşelendirebileceğini umuyor.

I appreciate you trying to cheer me up.

Beni neşelendirmeye çalışmanı takdir ediyorum.

Cheer up! Everything will soon be all right.

- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
- Neşelen! Her şey yakında düzene girecek.

I was just trying to cheer you up.

Sadece sizi neşelendirmeye çalışıyorum.

We tried in vain to cheer Tom up.

Tom'a moral vermek için boşuna uğraştık.

Tom was hoping he could cheer Mary up.

Tom Mary'ye moral verebildiğini umuyordu.

- Cheer up! Things are not so bad as you think.
- Cheer up! Things are not as bad as you think.

Neşelen! İşler düşündüğünüz kadar kötü değil.

As the arena full of fans cheer him on.

ve arena tezahürat yapan fanlarla dolu.

You don't have to try to cheer me up.

Beni neşelendirmeye çalışmak zorunda değilsin.

We tried to cheer him up by taking him out.

Onu dışarı götürerek ona moral vermeye çalıştık.

Cheer up John. There are more fish in the sea.

Bozma moralini John. Denizde daha çok balık var.

- I thought going out to eat together would cheer you up.
- I thought that going out to eat together would cheer you up.

Birlikte yemek yemek için dışarıya çıkmanın seni neşelendireceğini düşünüyordum.

The boy told a lie, probably to cheer up his parents.

Çocuk muhtemelen ebeveynlerini neşelendirmek için yalan söyledi.

He tried to cheer up his wife, but wasn't able to.

Karısını neşelendirmeye çalıştı, ancak yapamadı.

We sent some flowers to the hospital to cheer her up.

Biz onu neşelendirmek için hastaneye bazı çiçekler gönderdik.

Tom tried to cheer Mary up, but she kept on crying.

Tom Mary'yi neşelendirmeye çalıştı ama o ağlamaya devam etti.

I tried to cheer her up, but she did nothing but cry.

Onu neşelendirmeye çalıştım ama o ağlamaktan başka bir şey yapmadı.

I could not but cheer when my friend was handed the trophy.

Arkadaşıma kupa verildiği zaman sevinçle bağırmaktan başka bir şey yapamadım.

- What team do you cheer for?
- Which team are you rooting for?

- Hangi takımı tutuyorsun?
- Hangi takımlısın?
- Hangi takımın taraftarısın?

Hoping to cheer up his wife, he bought her a pearl necklace.

Karısını mutlu etme umuduyla ona bir inci kolye aldı.

Tom saw that Mary wasn't happy and went over to cheer her up.

Tom Mary'nin mutlu olmadığını gördü ve onu neşelendirmeye gitti.

Hoping to cheer up his wife, Tom bought her a beautiful pearl necklace.

Karısını sevindirmek umuduyla, Tom ona güzel elmas bir gerdanlık aldı.

I tried to cheer her up, but all she wanted was to be alone.

Onu neşelendirmeye çalıştım ama tek istediği yalnız kalmaktı.

Hasdrubal’s troops cheer on the crews as they close the distance to meet the Romans.

Hasdrubal'ın karada ki birlikleri donanma Roma gemileri ile olan mesafeyi kapattıkça neşeleniyor.

They told him: "Tomorrow you are to be hanged." Hearing that did not exactly cheer him.

O ona "yarın asılacaksın" dedi. Bunu duymak kesinlikle onu teselli etmedi.

- Which club do you belong to?
- Which is your favorite team?
- Which team are you a fan of?
- What team do you support?
- What team do you cheer for?
- Which team are you rooting for?

- Hangi takımın bir fanatiğisin.
- Hangi takımı tutuyorsun?
- Hangi takımı destekliyorsun?
- Hangi takımlısın?
- Hangi takımın taraftarısın?