Translation of "Verdient" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "Verdient" in a sentence and their turkish translations:

Je verdient het.

- Bunu hak ediyorsun.
- Bunu hak ettin.

Hij verdient het.

O bunu hak ediyor.

Zij verdient het.

O bunu hak ediyor.

- Je verdient het.
- U verdient het.
- Jullie verdienen het.

Onu hak ediyorsun.

- Je verdient meer.
- U verdient meer.
- Jullie verdienen meer.

Daha fazlasını hak ediyorsun.

Jij verdient een medaille.

Bir madalyayı hak ediyorsun.

Hij verdient zijn boterham.

O, hayatını kazanıyor.

Tom verdient veel geld.

Tom büyük para kazanıyor.

Tom verdient iets beters.

Tom daha iyisini hak ediyor.

Hoeveel geld verdient Tom?

Tom ne kadar para kazanıyor?

Hoe verdient Google geld?

Google nasıl para kazanır?

Tom verdient niet veel.

Tom, çok para kazanmaz.

Tom verdient alle bewondering.

Tom hayranlığı hak ediyor.

Dit land verdient beter.

Bu ülke daha iyisini hak ediyor.

- Jij verdient de prijs.
- U verdient de prijs.
- Jullie verdienen de prijs.

Ödülü hak ediyorsun.

- Je verdient dit niet.
- U verdient dit niet.
- Jullie verdienen dit niet.

- Bunu hak etmiyorsun.
- Bunu hak etmiyorsunuz.
- Buna layık değilsin.
- Buna layık değilsiniz.

Hoeveel verdient hij per maand?

O, bir ayda ne kadar para kazanır.

Hij verdient een hoog salaris.

O, yüksek bir maaş alır.

Elke inspanning verdient een beloning.

Her çaba ödülü hak ediyor.

Iedereen verdient een tweede kans.

- Herkes ikinci bir şansı hak eder.
- Herkes ikinci bir şansı hak ediyor.

Zijn uitvinding verdient de aandacht.

Onun icadı kayda değer.

- Hij verdient drie keer zoveel als ik.
- Hij verdient drie keer meer dan ik.
- Hij verdient drie keer meer dan ik doe.

- O benden üç kat daha fazla kazanır.
- Benim kazandığımın üç katı kadar çok kazanır.

Hij verdient 300.000 yen per maand.

O, ayda 300,000 yen kazanır.

Tom verdient meer geld dan Mary.

Tom, Mary'den daha fazla para kazanıyor.

Tom verdient meer dan zijn ouders.

Tom ebeveynlerinden daha fazla para kazanır.

Tom verdient dubbel zoveel als ik.

Tom benim iki katım kadar çok kazanır.

Tom verdient dertig dollar per uur.

Tom saatte otuz dolar kazanmaktadır.

Ze verdient 30 dollar per dag.

O, günde 30 dolar kazanıyor.

- Je verdient het.
- Dat verdien je.

Sen bunu hak ediyorsun.

- Hij verdient meer geld dan hij kan opdoen.
- Hij verdient meer geld dan hij kan uitgeven.

O, harcayabileceğinden daha çok para kazanıyor.

Hij verdient drie keer zoveel als ik.

O, benim kazandığımdan üç katı daha fazla para kazanır.

Mijn echtgenoot verdient honderdduizend dollar per jaar.

Kocam bir yılda 100,000 dolar kazanır.

Ze verdient gemiddeld tien pond per week.

O, bir haftada ortalama 10 pound kazanır.

Hij verdient drie keer meer dan ik.

O benden üç kat daha fazla kazanır.

Tom verdient heel wat meer dan ik.

Tom benden çok daha fazla para kazanır.

Hij verdient minstens 1.000 dollar per week.

Haftada en az 1000 dolar kazanır.

Hij verdient drie keer meer dan ik doe.

O benim kazandığımdan üç kat daha fazla kazanır.

Tom verdient drie keer zo veel als ik.

Tom benim kazandığımın üç katı fazla kazanır.

Ik denk dat je meer verdient dan dat.

- Bence bundan daha fazlasını hak ediyorsun.
- Bence bundan daha fazlasını hak ediyorsunuz.
- Bence bundan daha fazlasına layıksın.
- Bence bundan daha fazlasına layıksınız.

Je moet niet meer geld uitgeven dan je verdient.

- Kazandığından daha fazla para harcamamalısın.
- Kazandığınızdan daha fazla para harcamamalısınız.

- Hij verdient de kost met het geven van Engelse les.
- Hij verdient zijn brood door Engelse les te geven.
- Hij geeft Engels voor de kost.

Hayatını İngilizce dersi vererek kazanıyor.

- Hij verdient meer geld dan hij kan opdoen.
- Hij verdient meer geld dan hij kan uitgeven.
- Zijn inkomen is groter dan wat hij kan uitgeven.

O, harcayabileceğinden daha çok para kazanıyor.

Tom verdient het geld, maar het wordt beheerd door zijn vrouw Maria.

Tom parayı kazanır ama karısı Mary tarafından yönetilir.

- Zwitserland is een prachtig land, dat een bezoek verdient.
- Zwitserland is een heel prachtig land en een bezoek waard.

İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.

- Dat onderwerp verdient het om erop in te gaan.
- Het is de moeite waard om over dat onderwerp te spreken.

O konu tartışılmaya değer.