Examples of using "البحيرة" in a sentence and their turkish translations:
Göl dondu.
Lagüne benziyor.
Göl çok derin.
Göl burada derin.
Bu gölde yüzmezdim.
Göl buradan uzun bir mesafedir.
Bu, gölün en derin noktası.
O otel göle çok yakındı.
Yürüyüş kolu ilerledikçe, hafif bir sis gölü ve vadiyi sarıyor.
Büyük gölün coşkulu sularındaki kıpırtılar hep birlikte
O otel, göle oldukça yakındı.
Gölün yüzeyi tamamen donmuş olsa da
Gölün bu tarafında güvenle paten yapabilirsin.
Göle gidip güneşin doğuşunu izleyebilir miyiz?
Pekâlâ, şimdi bunlardan toplayıp buz tutmuş göle gidelim.
o gölün yanında durduktan 54 gün sonra
Gölün üzerinde ince bir buz tabakası vardı.
yoksa larvaları alıp donmuş gölde balık mı avlayalım?
Gölü ve taş ocağını görüyor musunuz? Oldukça uzak bir mesafe!
Yanında durduğumuz göl, saf pil asidinden yapılmış.
Biz bir süre güneşte uzandıktan sonra göle daldık.
ve şuradaki donmuş göle gidip bir delik açarak balık avlamaya çalışırım.
Numidyalı ve Galyalılar, Romalıların arka hattında üstünlüğü kurup, gölün kenarına geri çekilmeye mecbur ediyorlar.