Translation of "نقطة" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "نقطة" in a sentence and their turkish translations:

إنه نقطة قوتي،

Bu, benim gücüm

هذه نقطة جوهرية.

Bu iyi bir nokta.

وعند نقطة معينة،

ve yolun bir yerlerinde,

نقطة ضعفي الديناصور رابتور.

Benim de raptorlarla ilgili bir zafiyetim var.

لكل شخص نقطة ضعف.

Herkesin zayıf noktaları vardır.

إنها أدنى نقطة في القصة.

Hikâyenin en alçak noktası.

أصبح نقطة تحول في حياتك

hayatının dönüm noktası oldu

هذه أعمق نقطة في البحيرة.

Bu, gölün en derin noktası.

هذه الصورة هي نقطة ضعف للمتطرفين.

Bu fotoğraf aşırı uçların kriptoniti.

لكن تضرب الرأس فتحصل على نقطة

Kafaya vuruyorsunuz, puanları alıyorsunuz.

نقطة الوسط هي الحدث الرئيس للقصة،

Orta nokta hikâyenin anahtar olayıdır

هي نقطة البداية للعديد من الأمراض

birçok hastalığın çıkış noktasıdır

ستيف جوبز بدءا من نقطة الصفر

Sıfırdan başlayan Steve Jobs

"أيها المعلمون، الجيل الجديد سيكون أثركم." نقطة.

Şöyle: "Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır." Nokta.

وها هي نقطة شعاع الليزر تظهر عليه.

Gerçekten lazer, işte şimdi görebilirsiniz.

هذا العام عاش نقطة تحول في حياته

bu yılda ise hayatının dönüm noktasını yaşadı

يقع بيتي بالقرب من نقطة انتظار الحافلة.

Evim otobüs durağına yakın.

أفترض أن البصقة كانت بالنسبة لي نقطة ضعف.

Sanıyorum benim kriptonitim tükürüktü.

‫إنها بالتأكيد نقطة اللا عودة الآن.‬ ‫نحن ملتزمون!‬

Şu anda geri dönüşü olmayan noktadayız. Kararlıyız!

ففي البداية، هي مجرد نقطة لم تتشكل بعد

İlk başta şekilsiz bir leke oluşturuyorlar.

وأن نيكوبوليس ستكون نقطة دخولهم الرئيسية إلى بلغاريا.

ve Nigbolu Bulgaristan'a ana giriş noktaları olacak.

وساعد هذا بالطبع لكن لم يساعدني في نقطة احتياجي

Ve bu kesinlikle yardımcı oldu, ama asıl ihtiyacım olan yerde,

قد لا تكون نموذجية إذا كانت نقطة بيانات واحدة

eğer sadece veri göstergesiyse bütünü temsil etmiyor olabilir.

انطلقت الوحدات من جميع أنحاء أوروبا نحو نقطة الالتقاء

Avrupa birlikleri,

لقد وصلت مشاكل فاضل و ليلى إلى نقطة اللاّرجوع.

Fadıl ve Leyla'nın sorunları geri dönülmez noktaya ulaştı.

إنها نقطة عمياء، ليس من الرؤية، ولكن من الإدراك والانتباه.

Görme olarak değil, algı ve farkındalık anlamında bir kör nokta.

اكتشفنا أن نقطة التحول تلك على بعد عقد من الزمن.

Bulduğumuz şey, taşma noktasına önümüzdeki on yıl içinde ulaşacağımız.

طريقة البدء من نقطة واحدة إلى نفس النقطة في الرحلة

gemi yolculuğunda bir noktadan başlayıp aynı noktaya gelmenin yöntemini ise

أعمق نقطة داخل الأرض حتى الآن وجدنا فيها كائنات حية ميكروبية

Şimdiye kadar dünyada mikropları bulduğumuz

أرسل السلطان كابيكولو سيباهيس، مدركًا أن المعركة قد وصلت إلى نقطة حرجة.

Sultan Kapıkulu, savaşın önemli bir noktaya geldiğini anlayan Sipahis'lerini gönderdi.

وللوصول إليها ، عليك أن تضرب سلسلة من الطلقات بالقرب من نقطة الإنطلاق.

Ve ona ulaşmak için, tee köşesinde bir dizi atış vurmak zorunda.

- علينا أن نبدأَ من مكانٍ ما.
- علينا أن نبدأً من نقطة معيّنة.

Bir yerden başlamak zorundayız.

- هذه نقطة مهمة جداً.
- هذه ملحوظة مهمة للغاية.
- هذه ملاحظة في غاية الأهمية.

Bu son derece önemli bir konu.

في ذلك الوقت، كان هذا المكان نقطة اجتماع، نظراً إلى عدم وجود هواتف نقّالة.

O sırada burası merkezî bir noktaydı çünkü cep telefonu diye bir şey yoktu.