Translation of "ذاك" in Turkish

0.030 sec.

Examples of using "ذاك" in a sentence and their turkish translations:

ذاك بنطالي.

O benim pantolonum.

ذاك قاموسي.

- O benim sözlüğüm.
- O benim sözlüğümdür.

ذاك مبلل.

O ıslak.

ذاك سيركٌ!

O bir sirk!

ذاك كتابك.

Bu senin kitabın.

أحب ذاك الكرسي.

O sandalyeyi seviyorum.

ذاك من البديهيات.

Bu sağduyu.

ذاك كرسيي المفضل.

O, benim favori sandalyem.

ذاك هو العائق.

Şu, budak.

من ذاك الرجل؟

- Bu adam kim?
- Bu adam kimdir?

ذاك البيت كبير.

O ev büyük.

ذاك المنزل ملكي.

O ev bana aittir.

تنبأ ذاك الشيخ بفوزنا.

Yaşlı adam başarımızı öngördü.

ذاك الكرسي المفضل لدي.

O, benim favori sandalyem.

شعر ذاك الفتى أسود.

Şu çocuğun saçı siyahtır.

شعر ذاك الولد أسود.

O çocuk siyah saçlı.

- ذاك فندقٌ.
- ذلك فندقٌ.

O bir oteldir.

كان ذاك الكتاب سهلاً.

Bu kitap kolaydı.

هذا أصغر من ذاك.

Bu ondan daha küçüktür.

ما ذاك المبنى الضخم؟

O büyük bina nedir?

ذاك المنزل صغير جداً.

- O ev çok küçüktür.
- O ev çok dar.

خذ هذا أو ذاك.

Bunu ya da şunu al.

ذاك مع العمل حصّة كاملة،

''Okulu bitirmem gerek.'' diye gaza gelmiştim.

نحن لا نُشجع ذاك القائد

o kişiyi böyle problemlerin daha en başından

ذاك الكوكب حول (بروكسيما سينتاوري)،

Proxima Centauri çevresindeki gezegen,

ذاك الرجل المتوحش صاحب السراويل...

Kovboy kostümlü o vahşi adam...

كلٌ منّا لديه ذاك الصديق

Bilirsiniz her insanın

من صنع رجل الثلج ذاك؟

- Kardan adamı kim yaptı.
- Kardanadamı kim yaptı.

انتبه، ذاك الرجل معه مسدس.

Dikkat et, adamın silahı var.

ناولني ذاك الكتاب من فضلك.

Bana o kitabı uzat, lütfen.

مطعمنا أفضل من ذاك المطعم.

Restoranımız bu restorandan daha iyidir.

هذا الكتاب أقدم من ذاك.

Bu kitap ondan eskidir.

هذا الحيوان أكبر من ذاك.

Bu hayvan öbüründen daha büyüktür.

هذا القاموس أفضل من ذاك.

Bu sözlük ondan daha üstün.

هل ذاك كلب أم قطة؟

O bir kedi mi yoksa bir köpek midir?

شرب سامي من ذاك الكأس.

Sami o bardaktan içti.

تعرّف سامي على ذاك الرّجل.

Sami adamı tanıdı.

كان ذاك مدرّسي في العلوم.

O benim fen bilgisi öğretmenimdi.

- ذاك الفندق قريب جداً من البحيرة.
- كان ذاك الفندق قريباً جداً من البحيرة.

O otel göle çok yakındı.

لماذا عنصر ثاني أكسيد الكربون ذاك

Neden karbondioksit sadece

خذ ذاك الجليد على سبيل المثال.

Örneğin, şu buzulu ele alalım.

إنهم يتحدثون عن هذا و ذاك.

Şundan bundan konuşuyorlar.

ذاك الفندق قريب جداً من البحيرة.

O otel, göle oldukça yakındı.

هل ذاك المكان بعيد عن المصرف؟

Bu yer bankadan uzak mı?

في ذاك الوقت، كان توم يسبح.

O zaman Tom yüzüyordu.

ما الفرق بين هذا و ذاك؟

Bunun ve şunun arasındaki fark nedir?

هذا الكتاب ممتع أكثر من ذاك.

Bu kitap ondan da ilginç.

أي الكتابين أقدم، هذا أم ذاك؟

Hangi kitap daha eskidir, bu mu yoksa şu mu?

هذا الفندق أفضل من ذاك الفندق.

Bu otel o otelden daha iyi.

لقد أنقذ ذاك الرجل الشجاع حياتي.

Oradaki cesur adam, hayatımı kurtardı.

أخذ سامي خاتم الألماس ذاك معه.

Sami elmas yüzüğünü yanına aldı.

كان سامي آتيًا من ذاك المقهى.

Sami o kahve dükkanından geliyordu.

الذي كان بعمر عشر أشهر ذاك الوقت.

alma izni vermeleri için yalvardım.

ولا توجد طريقه معينة لإرجاع ذاك الشعور".

ve onları geri getirmenin bir formülü yok."

ذاك الشخص لا يريد أن يفعل شيئا.

O kişi bir şey yapmak istemiyor.

- هل سمعت ذلك الصوت؟
- أسمعت ذاك الصوت؟

O sesi duydun mu?

يراودني إحساسٌ بأنّي قابلتُ ذاك الفتى سابقًا.

O adamla daha önce tanıştım gibi bir his var içimde.

لم يرد فاضل أن يتناول ذاك الدّواء.

Fadıl ilacı almak istemedi.

كان سامي يشرب ذاك الدّواء طوال الوقت.

Sami o ilacı her zaman içer.

- كانت نيّتي كذلك.
- كان ذاك ما نويته.

Niyetim bu değildi.

وقد كان ذاك منطقيًا فقد كانت جد موهوبة،

ve bu mantıklıydı çünkü çok yetenekliydi.

في ذاك الوقت كانت فريتاون بؤرة تفشي المرض.

Freetown salgının merkez üssü idi o zaman.

ولكن اللحظة التي لن أنساها في ذاك الأسبوع

Ancak haftanın muhtemelen hatırlamaya en değer anı

وتمكنت من الجلوس وراء الكواليس طوال ذاك اليوم

Dünyanın en ünlü güreşçileriyle

- قتل ذلك الرجل.
- لقد قام بقتل ذاك الرجل.

O, o adamı öldürdü.

ذاك الشخص يظن أن قطي يعيش على الشجرة.

O kişi, kedimin ağaç üzerinde yaşadığını düşünüyor.

- ذلك كان أرنوباً شريراً.
- كان ذاك أرنوبًا شريرًا.

O kötü bir tavşandı.

تُرك ذاك الطفل في الشمس مدة طويلة للغاية.

Şu çocuk güneşte çok uzun süre bırakıldı.

- ذاك البيت له.
- هذا بيته.
- ذلك البيت ملكه.

O ev ona aittir.

للاستمرار بتحقيق ذاك النوع من التقدم الذي اعتدنا عليه.

alıştığımız ilerlemeyi devam ettirebileceğimiz bir bakış açısı.

يكد فى العمل ذاك الكسلان، يكد فى العمل للغاية.

Nasıl da sıkı çalışıyor bu tembel hayvan, nasıl sıkı.

وليس بخوض ذاك النوع من المخاطر السلبية التي درستها،

üzerinde çalıştığım zararlı risklerden değil,

هل تريد أن تسمع ما قاله عنك ذاك الشخص؟

O kişinin senin hakkında ne söylediğini duymak ister misin?

"يقول الناس دائماً، الأنفلونزا تفعل هذا، الأنفلونزا تفعل ذاك"

"İnsanlar her zaman söyler, efendim, grip bunu yapar, grip şunu yapar.

لست متأكدًا مما إذا كنت أفضل هذا أم ذاك.

Bunu mu yoksa şunu mu sevip sevmediğimden emin değilim.

أتعلمون، في ذاك الوقت، لم تكن الناس تملك مكيفات هواء،

O zamanlar, insanların klimaları yoktu

هيه! ذاك أمريكي يتحدث الأويغورية! أسرع وتعال هنا لتفتيش حاسوبه!

Hey! Burada Uygurca konuşan bir Amerikalı var. Bilgisayarını araştırmak için çabuk buraya gel.

هل بإمكانك أن تصل إلى العلبة الموضوعة على ذاك الرّف؟

O raftaki kutuya erişebilir misin?

- هذا الفيلم للكبار فقط.
- الكبار فقط بإمكانهم مشاهدة ذاك الفلم.

Bu filmi sadece yetişkinler izleyebilir.

- أيّهما تفضّل، أهذا أم ذاك؟
- أيّهما تفضّل، أهذه أم تلك؟

Hangisini tercih edersiniz? Bunu mu yoksa onu mu?

- أنظر إلى ذاك البناء الأحمر.
- أنظر إلى ذلك المبنى الأحمر.

Şu kırmızı binaya bak.

- هل هذا الكتاب لك؟
- أهذا كتابك؟
- هل ذاك الكتاب لك؟

Bu kitap senin mi?

- يُقال أن ذاك المنزل مسكون.
- قيل أن هذا المنزل مسكون بالأشباح.

Evin perili olduğu söyleniliyor.

- ماذا كنت تفعل في ذلك الوقت؟
- ما الذي كنت تفعله آن ذاك؟

O zaman ne yapıyordunuz?

أنا أتحدث عن هذا القلم، وليس عن ذاك الموجود هناك على المكتب.

Ben bu dolma kalemden bahsediyorum oradaki masada olandan değil.

- على أيّ حال، ليس ذلك مهماً.
- على أية حال، ليس ذاك بالشيء المهم.

Her şekilde olur. Önemli değil.

- هذا الشبل من ذاك الأسد.
- من شابه أباه فما ظلم.
- الإبن سر أبيه.

- Tıpkı babasına benziyor.
- Elma ağacın dibine düşer.
- Babasının oğlu.