Translation of "الأفعى" in Turkish

0.022 sec.

Examples of using "الأفعى" in a sentence and their turkish translations:

‫الأفعى؟‬

Yılanı?

‫الأفعى الحارية.‬

Testere pullu engerek.

‫لنبعد الأفعى.‬

Yılanı uzaklaştıralım.

‫إنها الأفعى المجلجلة.‬

Bu bir çıngıraklı yılan.

الغريق يعانق الأفعى.

Denize düşen yılana sarılır.

‫انظر!‬ ‫إنها الأفعى المجلجلة.‬

Şuna bakın! Bu bir çıngıraklı yılan.

‫وأذهب وأحاول الإمساك بهذه الأفعى.‬ ‫حسناً.‬

ve yılanı yakalamayı deneyeceğim. Tamam.

‫سأصف الأفعى الحارية باختصار‬ ‫بأنها رعب كامل.‬

Testere pullu engerek bence tam bir kâbus.

‫أعتقد أن هذه اخترقت الجلد.‬ ‫لنبعد الأفعى.‬

Sanırım deriden içeri girdi. Yılanı uzaklaştıralım.

‫يمكن لهذه الأفعى الرؤية...‬ ‫من دون عينيها.‬

Bu çıngıraklı yılan görebiliyor ama gözleriyle değil.

‫تجنب "ماسي" المرحلة التالية‬ ‫من جحيم الأفعى الحارية،‬

Masi, zehrin cehenneminin sonraki safhası olan

‫ما أفضل الطرق ‬ ‫لمحاولة الإمساك بهذه الأفعى السامة؟‬

Bu zehirli sürüngeni yakalamaya çalışmanın en iyi yolu nedir?

‫ستمنحني بعض الضوء.‬ ‫حسناً، لنحاول العثور على هذه الأفعى.‬

Bu biraz ışık verecektir. Tamam, şimdi yılanı bulmaya çalışalım.

‫يبدو أن هناك مدخل آخر.‬ ‫ربما دخلت الأفعى منه.‬

Bir giriş daha varmış gibi görünüyor. Yılan içeriye muhtemelen böyle girdi.

‫هناك جزء واحد خطير في الأفعى ‬ ‫وهو السم والأنياب.‬

Bir yılanın tehlikeli tek kısmı vardır, o da zehri ve dişleri.

‫ما هي أفضل الطرق ‬ ‫لمحاولة الإمساك بهذه الأفعى السامة؟‬

Bu zehirli sürüngeni yakalamaya çalışmanın en iyi yolu nedir?

‫يجب أن أتوخى الحذر ‬ ‫حتى لا أهبط فوق الأفعى مباشرة.‬

Yılanın üstüne basmamak için dikkatli olmalıyım.

‫ومهما كنت تظن نفسك سريعاً، ‬ ‫فأنت لست بسرعة الأفعى المجلجلة.‬

Ne kadar hızlı olduğunuzu düşünseniz de bir çıngıraklı yılan kadar değilsiniz.

‫يقولون دائما إن تحكمت في رأس الأفعى،‬ ‫تتحكم في جسمها.‬

Yılanlar için ne derler bilirsiniz, eğer başını kontrol ederseniz gövdeyi de kontrol edersiniz.

‫هذه الأفعى الصغيرة جداً‬ ‫هي الأكثر رعباً من بين جميع الأفاعي.‬

bu küçük ölüm tuzağından daha korkunç yılan az bulunur.

‫المتعقب الليلي، عندما تغرب الشمس‬ ‫تُحدث هذه الأفعى المميتة الضرر الأكبر.‬

Bir gece avcısı olan ölümcül engerek, en büyük tahribatı güneş battıktan sonra yapıyor.

‫إذن تريدني أن أحاول اقتناص الأفعى المجلجلة‬ ‫بالإمساك بها من ذيلها؟‬

Çıngıraklı yılanı kuyruğundan tutarak yakalamamı istiyorsunuz demek?

‫إذن تريدني أن أحاول اقتناص الأفعى المجلجلة‬ ‫بالإمساك بها من ذيلها؟‬

Çıngıraklı yılanı kuyruğundan tutarak yakalamamı istiyorsunuz demek?

‫يمكن للدغة الأفعى المجلجلة أن تكون قاتلة،‬ ‫لذا يجب أن نتوخى الحذر.‬

Çıngıraklı yılan ısırığı ölümcül olabilir. Bu yüzden dikkatli olmalıyız.

‫هناك جزء واحد خطير في الأفعى ‬ ‫وهو السم والأنياب.‬ ‫حسناً، هيا بنا.‬

Bir yılanın tehlikeli tek kısmı vardır, o da zehri ve dişleri. Tamam, hadi gidelim.

‫يمكن للدغة الأفعى المجلجلة أن تكون قاتلة. ‬ ‫لذا يجب أن نتوخى الحذر.‬

Çıngıraklı yılan ısırığı ölümcül olabilir. Bu yüzden dikkatli olmalıyız.

‫يمكن للدغة الأفعى المجلجلة أن تكون قاتلة.‬ ‫لذا يجب أن نتوخى الحذر.‬

Çıngıraklı yılan ısırığı ölümcül olabilir. Bu yüzden dikkatli olmalıyız.

‫لا أريد أن أشيح ببصري عن هذه الأفعى.‬ ‫يمكنك أن ترى أنها تتلوى‬

Gözümü ayırmak istemiyorum, sarmal hâline geldiğini görebilirsiniz.

‫مع فك قوي جداً ولدغة أكثر ألماً‬ ‫من لدغة الأفعى،‬ ‫إنه حيوان مفترس يُخاف منه.‬

Çenesi çok güçlüdür ve ısırığı yılandan çok acı verir, korkulacak bir avcıdır.

‫لدغة الأفعى المجلجلة هي تذكير مؤلم‬ ‫بحجم الخطورة ‬ ‫التي يمكن أن تكتنف مثل هذه المهمة.‬

Çıngıraklı yılan ısırığı böyle bir görevin ne kadar tehlikeli olabileceğini hatırlatan bir gösterge.

‫المكان هنا أصبح شديد الضيق.‬ ‫يجب أن أتوخى الحذر ‬ ‫حتى لا أهبط فوق الأفعى مباشرة.‬

Burası gittikçe daralıyor. Yılanın üstüne basmamak için dikkatli olmalıyız.

‫وإن لدغتك الأفعى المجلجلة هنا،‬ ‫ولم تتمكن من الحصول على المساعدة،‬ ‫يمكن أن تواجه الكثير من المتاعب.‬

Bir çıngıraklı yılan tarafından ısırılır ve yardım alamazsanız başınız cidden belaya girebilir.

‫هذا يعني أنها مستعدة ‬ ‫لاستخدام عضلاتها للانقضاض للأمام.‬ ‫ومهما كنت تظن نفسك سريعاً، ‬ ‫فأنت لست بسرعة الأفعى المجلجلة.‬

Bunun anlamı, kaslarını kullanarak öne atılmaya hazır olduğudur. Ne kadar hızlı olduğunuzu düşünseniz de bir çıngıraklı yılan kadar değilsiniz.

‫ربما يكون هذا اختياراً ذكياً‬ ‫لا أريد أن أشيح ببصري عن هذه الأفعى.‬ ‫يمكنك أن ترى أنها تتلوى‬

Bu muhtemelen akıllıca. Gözümü ayırmak istemiyorum. Sarmal hâline geldiğini görebilirsiniz.

‫في هذا الكهف، أنت المسؤول. اتخذ القرار.‬ ‫يمكن للدغة الأفعى المجلجلة‬ ‫أن تكون قاتلة. لذا يجب أن نتوخى الحذر.‬

Bu mağarada yetki sizde. Kararı verin. Çıngıraklı yılan ölümcül olabilir. Bu yüzden dikkatli olmalıyız.

‫لأن سم الأفعى الحارية‬ ‫يسري بسرعة كبيرة في الدم،‬ ‫فهو واحد من السموم‬ ‫التي يمكنها القتل في أقل من ساعة.‬

Testere pullu engereğin etkisi çok çabuk görüldüğü için bir saatin altında öldürebilecek bir zehir.