Translation of "Kendisi" in Portuguese

0.011 sec.

Examples of using "Kendisi" in a sentence and their portuguese translations:

kendisi anlatıyor

diz a si mesmo

- O onu kendisi yaptı.
- Onu kendisi yaptı.

Ele mesmo fez.

Onu kendisi denedi.

- Ela tentou por conta própria.
- Ela tentou sozinha.

Kendisi bayağı kızgın.

Ela está bem zangada.

Kapı kendisi açıldı.

A porta se abriu sozinha.

Kendisi, akrep yeme uzmanı.

É perito a devorar escorpiões.

kendisi Fatih Portakal'ın eşi

Esposa de Fatih Portakal

O onu kendisi yaptı.

- Ele mesmo o fez.
- Ele o fez sozinho.
- Ele fez isso sozinho.

O, oraya kendisi gitti.

Ele foi ali sozinho.

O oraya kendisi gitti.

Ela mesma foi para lá.

Tom evi kendisi boyuyor.

O Tom está pintando a casa por conta própria.

Kendisi onunla konuşmayı reddetti.

Ele mesmo se recusou a falar com ela.

Jane mektubu kendisi yazdı.

A própria Jane escreveu a carta.

Tom ekmeğini kendisi yapıyor.

Tom faz seu próprio pão.

O yüzden kendisi kullanmak istiyordu

então ele queria usá-lo ele mesmo

Aslında toplumun ta kendisi eleştirildi

de fato, a própria sociedade foi criticada

Insan kendi sonun kendisi hazırlıyor

homem está preparando seu próprio fim

Nancy masayı kendisi hareket ettiremedi.

- Nancy não conseguia mover a escrivaninha sozinha.
- Nancy não conseguia mover a escrivaninha por conta própria.

Büyükbabam kendisi için mobilya yapardı.

Meu avô costumava fazer os próprios móveis.

Bildiğim kadarıyla, onu kendisi söyledi.

Pelo que eu sei, ele mesmo disse aquilo.

O, akşam yemeğini kendisi pişirdi.

Ela mesma preparou o jantar.

Tom kendisi hakkında konuşmayı sevmiyor.

Tom não gosta de falar sobre ele mesmo.

O kendisi hakkında konuşmayı sever.

Ele gosta de falar sobre si mesmo.

Tom kendisi hakkında konuşmayı sever.

Tom gosta de falar sobre si mesmo.

O, kendisi ona yardım etti.

Ela mesma o ajudou.

Tom asla kendisi için üzülmemişti.

Tom nunca sentiu pena de si mesmo.

Kendisi, daha az korkutucu bir seçenek.

É uma perspetiva menos intimidante.

Ya adam kendisi için mezar yaptırıyor

ou o homem está construindo um túmulo para si mesmo

Buzlu nesneler kuyruklu yıldızın ta kendisi

objetos gelados cometa-se

Bir de üzerine kendisi cepheye gidiyorken

E quando ele está indo para a frente

Bu bana Kraliçenin kendisi tarafından verildi.

Isto me foi dado pela própria Rainha.

O yaşta kendisi daha iyi bilir.

Ela deveria saber melhor à sua idade.

Kendisi kitap kurdu denilen türde birisi.

Ela é o que nós chamamos de um rato de biblioteca.

Son sözü hep kendisi söylemek ister.

Ele quer sempre ser o último a falar.

Tom onu kendisi için birine yaptırmalı.

- O Tom deveria ter alguém que faça isso por ele.
- Tom deve mandar alguém fazer isso para ele.

Tom mağaraya kendisi başına gitmekten korktu.

Tom estava com medo de entrar na caverna sozinho.

Tom bile kendisi işi alacağını düşünmüyor.

Nem o próprio Tom acha que vai conseguir um emprego.

Ve kendisi olmasına izin verilmeyen bizlerin sayısının

é que há muitas de nós a crescer na Europa

Bu bir hakaret değil hastalığın ta kendisi

isso não é um insulto, mas a própria doença

O kendisi ona yiyecek bir şey verdi.

Ela mesma deu-lhe algo para comer.

üstelik Kemal Sunal'ın bu tarzı anarşizmin ta kendisi

além disso, esse estilo de Kemal Sunal é o próprio anarquismo

Buna rağmen karıncanın yine en büyük düşmanı kendisi

no entanto, o maior inimigo da formiga é ele próprio

Bay Smith Jane'e kendisi ile evlenmesini rica etti.

O Sr. Smith pediu a Jane para casar com ele.

Çevirmen sürekli olarak kendisi hakkında yeni şeyler öğrenir.

O tradutor aprende constantemente novas coisas sobre si mesmo.

Tom kendisi için Mary'ye nasıl akşam yemeği pişirtti?

Como o Tom conseguiu que a Mary preparasse o jantar para ele?

Tom insanlara kendisi için bir şeyler yaptırmada iyidir.

Tom sabe como conseguir que as pessoas façam as coisas para ele.

Tom bütün bir şişe şarabı kendisi mi içti?

O Tom bebeu a garrafa toda sozinho?

Tom gerçekten kendisi hakkında konuşmayı seviyor, değil mi?

Tom gosta muito de falar sobre si mesmo, não gosta?

Mutluluğa giden bir yol yoktur. Mutluluğun kendisi yoldur.

Não existe um caminho para a felicidade, a felicidade é o caminho.

öldürebildiğini öldürüp bir süre sonra kendisi de yok olacaktı

ele estava indo para matar o que ele poderia ter matado e depois de um tempo

Sadece kendisi için değil tüm Makedonlar için bir onur.

uma honra não apenas para ele, mas para todos os mecedônios.

Trump'ın kendisi de küfür ve hakaret etmekten asla kaçınmıyor

O próprio Trump nunca evita palavrões e insultos

Dışarıda olmanın virüsün kendisi üzerinde de bir etkisi var.

Estar num lugar aberto também tem um efeito no vírus em si.

Tom arkadaşlarını etkilemek istedi, ancak kendisi aptal haline geldi.

Tom quis impressionar os amigos, mas apenas se tornou ridículo.

Lise hayatının 11 yıl sürmesinin sebebini ise kendisi şöyle anlatıyor

Ele explica a razão pela qual a vida no ensino médio dura 11 anos da seguinte maneira:

Birine bir şey öğretmek mümkün değil-o sadece kendisi öğrenebilir.

- Não é possível ensinar algo ao homem — ele só pode aprender por si só.
- Ninguém pode ensinar alguma coisa a uma pessoa — ela só pode aprender sozinha.

Başka birisi yardım etmeyeceği için, ona onun kendisi yardım etti.

Ela mesma o ajudou porque ninguém mais ajudaria.

İngiltere'nin yeni kralı William the Conqueror, kendisi bir Viking maceracısından geliyordu.

O novo rei da Inglaterra, Guilherme, o Conquistador, descendia de um aventureiro Viking.

Aşil Hektor'u yendi, fakat kısa bir süre sonra kendisi savaşta öldürüldü.

Aquiles derrotou Heitor, mas pouco tempo depois ele mesmo morreu em batalha.

O, derin bir nefes aldı ve sonra kendisi hakkında konuşmaya başladı.

Ela respirou fundo e começou a falar de si.

- Tom'un oraya kendisinin gitmesine gerek yoktu.
- Tom'un oraya kendisi gitmesi gerekmiyordu.

O Tom não precisava ir lá sozinho.

- Bildiğim kadarıyla, o nazik bir kız.
- Bildiğim kadarıyla kendisi yardımsever bir kız.

Pelo que eu sei, ela é uma garota simpática.

- Bildiğim kadarıyla kendisi dürüst bir insan.
- Bildiğim kadarıyla o dürüst bir adam.

Pelo que eu sei, ele é um homem honesto.

- Kendisi Japonya'daki en meşhur bilim adamlarındandır.
- Japonya'daki en büyük bilim adamlarından biridir.

Ele é um dos maiores cientistas do Japão.

Kitaplar olmasaydı, her nesil kendisi için geçmişin gerçeklerini yeniden keşfetmek zorunda kalacaktı.

Se não fosse pelos livros, cada geração teria que redescobrir sozinha os fatos do passado.

- O ekonomik yönden ebeveynlerinden bağımsız.
- Kendisi maddi yönden anne-babasına bağımlı değil.

Ele é economicamente independente de seus pais.

- Kendisi yaşamış en cesur askerdir.
- O gelmiş geçmiş en cesur askerdir.
- O, şimdiye kadar yaşamış en cesur askerdir.

Ele é o soldado mais valente que já existiu.

- O, kendi kendine çalıştı.
- O, kendisi çalıştı.
- O solo çalıştı.
- O solo olarak çalıştı.
- O tek başına çalıştı.
- O tek çalıştı.
- O tek olarak çalıştı.

Ele estudou sozinho.