Translation of "Yaşlı" in Polish

0.008 sec.

Examples of using "Yaşlı" in a sentence and their polish translations:

O yaşlı.

Ona jest stara.

Yaşlı değilsin

Nie jest pan stary.

Yaşlı değilim.

Nie jestem stary.

- Tom yaşlı.
- Tom yaşlı bir adam.

Tom jest starym człowiekiem.

Çok yaşlı olabilirim.

Chyba jestem za stary.

O çok yaşlı.

Jest za stary.

Yaşlı ebeveynlerini düşünmelisin.

Musisz pomyśleć o swoich starych rodzicach.

Tom yaşlı görünmüyor.

Tom nie wygląda staro.

Tom çok yaşlı.

Tom jest taki stary.

- Yaşlı adam tek başına yaşıyor.
- Yaşlı adam yalnız yaşıyor.
- Yaşlı adam kendi başına yaşamaktadır.

Staruszek mieszka sam.

- Şu yaşlı adam da kim?
- Şu yaşlı adam kimdir?

Kim jest ten staruszek?

- Yaşlı ama kuvvetli.
- Çok yaşlı olmasına rağmen, güçlü birisi.

Chociaż jest bardzo stary, jest silny.

Eski ve yaşlı orman.

Jest stary las.

Yaşlı adam abartma eğilimindedir.

Staruszek lubi przesadzać.

Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.

Staruszek miał przytępiony słuch.

Yaşlı adam otobüsten indi.

Starszy mężczyzna wysiadł z autobusu.

Yaşlı bir çiftçiye benziyorum.

Wyglądam jak stary rolnik.

Yaşlı insanlar yavaş yürür.

Starzy ludzie chodzą powoli.

Yaşlı ayı derin uykuda.

Stary niedźwiedź mocno śpi

Ken Seiko'dan daha yaşlı.

Ken jest starszy od Seiko.

John benim kadar yaşlı.

John jest w moim wieku.

Tom benim kadar yaşlı.

Tom jest tak stary jak ja.

Annem babamdan daha yaşlı.

Mama jest starsza od taty.

Yaşlı adam doksanın üzerinde.

Ten staruszek przekroczył dziewięćdziesiątkę.

At yaşlı ama sağlıklı.

Koń stary, ale zdrowy.

Bu beni yaşlı hissettiriyor.

To sprawia, że czuję się stary.

- O, Mary kadar yaşlı değil.
- O, Mary kadar yaşlı değildir.

Ona nie ma tylu lat co Mary.

Ben yaşlı olduğum ve her yaşlı gibi prostat sorunu yaşadığım için

Jestem staruszkiem i mam problemy z prostatą jak każdy staruszek.

- Ben şimdi yaşlı bir adamım.
- Ben şimdi yaşlı bir adam mıyım?

Jestem teraz starym człowiekiem.

Yaşlı bir kadın araba sürüyor,

Stara kobieta prowadzi samochód,

Yanında orta yaşlı kızı var

z córką w średnim wieku na fotelu pasażera.

Yaşlı adam bir şey söyledi.

- Stary człowiek coś powiedział.
- Stary coś powiedział.

O çok yaşlı ve hastaydı.

On był bardzo stary i schorowany.

O, tatsız yaşlı bir adamdı.

Był to paskudny dziadyga.

Onun babası olacak kadar yaşlı.

Ma tyle lat, że mógłby być jej ojcem.

Yaşlı insanlar saygıyı hak ediyor.

Starsi ludzie zasługują na szacunek.

Yaşlı insanlar değişiklikten çoğunlukla korkuyorlar.

Starsi ludzie często obawiają się zmian.

Annesi göründüğü kadar yaşlı değil.

Jej matka nie jest tak stara, na jaką wygląda.

O onun için çok yaşlı.

On jest dla niej zbyt stary.

Tom sadece benim kadar yaşlı.

Tom ma tyle samo lat ile ja.

O, Ken'den çok daha yaşlı.

On jest znacznie starszy niż Ken.

Yaşlı adam bir bankta oturuyordu.

Stary człowiek siedział na ławce.

O, onun babasından daha yaşlı.

On jest starszy niż jej ojciec.

Ben ondan daha yaşlı değilim.

Nie jestem starszy od niego.

Onun yaşlı kedisi hâlâ hayatta.

Jego stary kot wciąż żyje.

Sen Tom'dan daha yaşlı mısın?

- Czy jesteś starszy niż Tom?
- Czy jesteś starsza niż Tom?

Tom sınıfımızda en yaşlı öğrencidir.

Tom jest najstarszym uczniem w naszej klasie.

Yaşlı adam parkta yürüyüş yapıyor.

Starszy mężczyzna przechadza się po parku.

Yaşlı insanlara karşı nazik olun.

Bądź grzeczny wobec starszych.

Yaşlı kadın merdivenleri güçlükle tırmandı.

Staruszka z wielkim trudem wdrapała się po schodach.

Adam yaşlı mı genç mi?

Ten mężczyzna jest stary czy młody?

Yandaki yaşlı adamla hiç konuşmadım.

- Nigdy nie rozmawiałem ze starszym panem mieszkającym obok mnie.
- Nigdy nie zamieniłam słowa ze staruszkiem, który mieszka obok.

Yaşlı adam para için bana yalvardı.

Starszy człowiek błagał mnie o pieniądze.

Yaşlı adam bu sabah vefat etti.

Starzec zmarł dzisiaj rano.

Duvarda yaşlı bir adamın portresi asılıydı.

Na ścianie wisiał portret starego mężczyzny.

O çok yaşlı olmasına rağmen etkindir.

Jest aktywny pomimo podeszłego wieku.

Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu.

Staruszek siedział obok mnie w autobusie.

Her zaman yaşlı kadınlarla flört ettim.

Zawsze umawiałem się ze starszymi kobietami.

Tom onu yapamayacak kadar çok yaşlı.

Tom jest zbyt stary, żeby to zrobić.

Benim arabam onun ağacından daha yaşlı.

Mój samochód jest starszy od tego drzewa.

Tom daha yaşlı bir kadınla evlendi.

Tom ożenił się ze starszą kobietą.

Tom Mary'den birkaç ay daha yaşlı.

Tom jest o kilka miesięcy starszy od Mary.

Tom benden çok daha yaşlı değil.

Tom nie jest dużo starszy ode mnie.

O yaşlı bir bayana yer açtı.

Zrobiła miejsce dla starszej kobiety.

O, zengin yaşlı bir adamla evlendi.

Ona wyszła za bogatego starca.

Bahçede yaşlı bir kiraz ağacı var.

W ogrodzie jest stara wiśnia.

Yaşlı adam orada tek başına yaşadı.

Staruszek mieszkał tam samotnie.

- Sence tüm politikacılarımız çok yaşlı değil mi?
- Tüm politikacılarımızın çok yaşlı olduğunu düşünmüyor musun?

Nie sądzisz, że wszyscy nasi politycy są zbyt starzy?

O yaşlı adam büyük bir balık yakaladı.

Ten staruszek złapał dużą rybę.

O, yaşlı adamın caddeyi geçmesine yardım etti.

Pomogła starszemu mężczyźnie przejść przez ulicę.

Ben yaşlıyım ama o kadar yaşlı değilim.

Jestem stary, ale nie aż tak.

Tom şimdi daha yaşlı ve daha akıllı.

Teraz Tom jest starszy i mądrzejszy.

Hiç kimse öğrenmek için çok yaşlı değildir.

- Nikt nie jest zbyt stary, by się uczyć.
- Nikt nie jest za stary na naukę.

Tom kendi kararını vermek için yeterince yaşlı.

Tom jest w wystarczającym wieku, aby decydować o sobie.

O, yaşlı adamın yolu geçmesine yardımcı oldu.

Pomogła starszemu mężczyźnie przejść przez ulicę.

Bu köyde çok sayıda yaşlı insan var.

W tej wsi jest wiele starszych osób.

O, onun babası olmak için yeterince yaşlı.

Ma tyle lat, że mógłby być jej ojcem.

O şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.

- Ona jest teraz starsza i mądrzejsza.
- Ona jest teraz starsza mądrzejsza.

Bir bankta oturan yaşlı bir adam var.

Na ławce siedzi staruszek.

- Yaşlı insanlar her zaman gençlerden daha bilgili değildir.
- Yaşlı insanlar her zaman gençlerden daha akıllı değildir.

Nie zawsze starzy są mądrzejsi od młodych.

Yaşlı öğretmen eski güzel günlerden söz etmeye başladı.

Stary nauczyciel zaczął mówić o starych dobrych czasach.

Yaşlı insanlar, uğruna yaşayacak bir şeye ihtiyaç duyar.

Starzy ludzie potrzebują celu w życiu.

Yaşlı adam dinlenmek için kısa bir süre durdu.

Staruszek zatrzymał się na chwilę, by odpocząć.

Ne kadar yaşlı olursanız olun, öğrenmek hala mümkün.

Uczyć można się w każdym wieku, choćby najstarszym.

Ne kadar yaşlı olursam o kadar az anlarım.

Im starszy jestem, tym mniej rozumiem.

Benden daha yaşlı olan bir sürü hastam var.

Mam dużo pacjentów, którzy są starsi ode mnie.

Yaşlı adam abuk subuk konuşurken Tom sabırla dinledi.

Tom cierpliwie słuchał, kiedy stary mężczyzna przemawiał.

Bu durumda olabileceğimizin en iyisi o fıkradaki yaşlı kadın...

Najlepsze, co możemy zrobić to to, co stara kobieta w dowcipie.

Bir zamanlar küçük bir adada yaşlı bir kadın yaşıyordu.

Pewnego razu na małej wyspie żyła sobie stara kobieta.

Yaşlı adam hayat hakkında birçok konuda deneyimli ve bilgili.

Starzec jest mądry i wie dużo o życiu.

Kibar görünüşlü yaşlı adam kalktı ve elini bana verdi.

Sympatyczny starszy pan wstał i wyciągnął do mnie rękę.

Pazar hariç her gün yaşlı adamı hastanede ziyaret etti.

Odwiedzała staruszka w szpitalu każdego dnia oprócz niedzieli.

Tekerlekli sandalyedeki yaşlı adam bana annemi gençken tanıdığını söyledi.

Starszy człowiek na wózku inwalidzkim powiedział mi, że poznał moją mamę, kiedy był nastolatkiem.

Arabam çok yaşlı olsa da, hala çok iyi çalışıyor.

Choć mój samochód jest bardzo stary, wciąż działa bardzo dobrze.

Yaşlı beyefendinin caddeyi geçip köşedeki bir mağazaya girdiğini gördüm.

Widziałem, jak starszy mężczyzna przeszedł przez ulicę i wszedł do sklepu na rogu.

- Öğrenmenin yaşı yoktur.
- Hiç kimse öğrenmek için çok yaşlı değildir.

Nikt nie jest za stary na naukę.