Translation of "Başına" in Polish

0.011 sec.

Examples of using "Başına" in a sentence and their polish translations:

Herkesin başına gelebilir.

To mogło się przydarzyć każdemu.

Onu tek başına yap.

Zrób to sam!

Gerçekten tek başına gitmeliydin.

- Naprawdę powinieneś był pójść sam.
- Naprawdę powinnaś była pójść sama.

Büyükannem tek başına yaşıyor.

Moja babcia mieszka sama.

O tek başına gitmemeli.

Nie powinna jechać sama.

O, kendi başına uyandı.

Obudziła się sama.

Bunu tek başına mı yaptın?

Czy zrobiłeś to sam?

Tek başına yaşamayı nasıl buluyorsun?

Jak ci się mieszka samemu?

Dick kendi başına gitmeyi planlıyor.

Dick chce jechać sam.

Bu evde tek başına yaşıyorum.

Mieszkam sam w tym domu.

Tom'u burada tek başına bırakmayacağız.

Nie zostawimy tutaj Toma samego.

Tom burada tek başına yaşıyor.

- Tom mieszka tu całkiem sam.
- Tom mieszka tu zupełnie sam.

Tom işi tek başına yaptı.

Tom samemu wykonał tę pracę.

Hiroko orada tek başına oturdu.

Hiroko siedziała tam zupełnie sama.

O, orada tek başına yaşadı.

Żyła tam sama.

Tom eve kendi başına gitti.

Tom poszedł do domu sam.

O, sorunu kendi başına çözdü.

Sam rozwiązał problem.

Tek başına mı seyahat ediyorsun?

Podróżujesz samemu?

O bunu tek başına yaptı.

Zrobiła to sama.

Hafta sonunu tek başına geçirdi.

Spędziła weekend sama.

Yalnız başına yürüyüşe çıkmaktan hoşlanır.

Ona lubi samotne spacery.

Tom tek başına gitmek istemiyor.

Tom nie chce iść samemu.

Tom oraya tek başına gitti.

- Tom poszedł tam sam.
- Tom poszedł tam bez nikogo.

Biz Tom'u burada tek başına bırakamayız.

Nie możemy tak po prostu zostawić Toma tutaj samego.

Tom'un tek başına içmesine izin veremezsin.

Nie możesz pozwolić, żeby Tom pił samotnie.

Tom yalnız başına yolculuk etmek istemiyor.

Tom nie chce podróżować samemu.

O, yalnız başına yürüyüşe çıkmayı sever.

Ona lubi samotne spacery.

O tek başına seyahat etmeyi sever.

On lubi podróżować sam.

Tom'un bunu kendi başına çözeceğini düşünmüştüm.

- Myślałem, że Tom odkryje to samemu.
- Myślałem, że Tom dowie się o tym samemu.

O, tek başına seyahat etmeyi sever.

Lubi podróżować sam.

Yalnız başına on adamın işini yaptı.

Samemu wykonał pracę dziesięciu ludzi.

Bununla tek başına ilgilenmek zorunda kalacaksın.

- Sam będziesz musiał o to zadbać.
- Sam będziesz musiał się tym zająć.
- Sama będziesz musiała o to zadbać.
- Sama będziesz musiała się tym zająć.

Bunu kendi başına yapmak zorunda kalacaksın.

Będziesz musiał zrobić to samemu.

Yaşlı adam orada tek başına yaşadı.

Staruszek mieszkał tam samotnie.

Onun onu tek başına yapabileceğini düşünmüyorum.

Nie sądzę, żeby mógł to zrobić samemu.

Tom işin çoğunu kendi başına yapar.

Tom wykonuje większość pracy samemu.

Tom onu tek başına mı yaptı?

Czy Tom zrobił to sam?

- Aklını başına al.
- Başına dikkat et.
- Dikkat et, kafanı çarpma.
- Dikkat et, kafana gelmesin.

Uwaga na głowę.

- Yaşlı adam tek başına yaşıyor.
- Yaşlı adam yalnız yaşıyor.
- Yaşlı adam kendi başına yaşamaktadır.

Staruszek mieszka sam.

Annenin dönüp onu bulması gerek. Tek başına.

Matka musi wrócić i je znaleźć... sama.

Ama en büyük abi kendi başına tırmanabiliyor.

Ale najstarszy brat potrafi sam się wspinać.

Tek başına kalan çocuk ne yapacağını bilmiyordu.

Zostawiony sam, chłopiec nie wiedział, co ze sobą zrobić.

Kendi başına gitmemen gerektiğini söylememin nedeni buydu.

- Właśnie dlatego kazałem ci nie iść samemu.
- Właśnie dlatego kazałem ci nie iść samej.
- Właśnie dlatego kazałam ci nie iść samemu.
- Właśnie dlatego kazałam ci nie iść samej.

O günlerde, o, evde tek başına yaşıyordu.

W tamtym czasie mieszkał sam.

Tom muhtemelen tek başına sorunla başa çıkamayacak.

Tom prawdopodobnie nie będzie w stanie poradzić sobie samemu z tym problemem.

Neden kötü şeyler iyi insanların başına gelir?

Dlaczego złe rzeczy przytrafiają się dobrym ludziom?

Tek başına onun üstesinden gelebileceğinden emin misin?

Jesteś pewien, że poradzisz sobie z tym sam?

Tek başına seyahat etmek için çok gençsin.

Jesteś zbyt młody, żeby podróżować samemu.

Ben küçükken saatlerce tek başına odamda okurdum.

Kiedy byłem mały, czytałem godzinami, sam w swoim pokoju.

O, odasında tek başına bir kitap okuyordu.

Jest sama w pokoju i czyta książkę.

- Burada yalnız mısın?
- Burada yalnız başına mısın?

Jesteś tu sam?

Tek başına bir sırtlanın aslan karşısında şansı yok.

Samotna hiena to żaden przeciwnik dla lwa.

Sen zaten onu kendi başına yapacak kadar büyüksün.

Jesteś wystarczająco duży aby zrobić to samemu.

Tom tek başına gitmesi için Mary'ye izin verdi.

Tom pozwolił Mary iść samej.

- Yalnız yönetebilir misin?
- Tek başına idare edebilir misin?

Poradzisz sobie sam?

Arkadaş bulamazsa soğukta tek başına tehlikeli bir gece geçirecek.

Bez nich grozi mu noc spędzona w zimnie i samotności.

Biliyorum ki bu şeylerin hiçbiri tek başına dünyayı değiştirmez.

Żadna z tych rzeczy nie zmieni świata,

O ona gece tek başına dışarı çıkmamasını tavsiye etti.

Poradziła mu, żeby nie wychodził samotnie w nocy.

- O, tek başına oraya gitti.
- O, oraya kendisi gitti.

Poszedł tam osobiście.

Tom bütün bir şişe şarabın tümünü tek başına içti.

Tom wypił samemu całą butelkę wina.

Senin onu tek başına yapabilmenin pek olası olmadığını düşünüyorum.

Mało prawdopodobne, byś dał radę zrobić to sam.

Tom tek başına oraya gitmemesi konusunda Mary tarafından uyarıldı.

Mary poradziła Tomowi, żeby nie szedł tam sam.

Tom Mary'nin oraya kendi başına gitmesi konusunda ısrar etti.

Tom uparł się, żeby Mary poszła tam sama.

Tom'un onu neden kendi başına yaptığını bilmek ister misin?

Chcesz wiedzieć, czemu Tom zrobił to sam?

Yani soyları tükenmeye doğru giderken ölen her orangutanın başına gelenler

Z każdym zabitym osobnikiem, gatunek jest coraz bliżej wyginięcia.

Çocukken odamda yalnız başına kitap okuyarak çok fazla zaman geçirdim.

Kiedy byłem mały, czytałem godzinami, sam w swoim pokoju.

Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.

Samotne prowadzenie domu po rozwodzie musi być dla niej bardzo trudne.

Ona bir şey öğretecek bir annesi ya da babası yok. Tek başına.

Nie ma matki ani ojca, którzy by ją uczyli. Jest sama.

- Başına bir sürü bela açtığım için üzgünüm.
- Sana bu kadar sıkıntı verdiğim için özür dilerim.

Przepraszam, że sprawiam ci tyle kłopotów.

- Tom öğle yemeğini masasında tek başına yer hep.
- Tom öğle yemeklerini her zaman masasında yalnız yer.

Tom zawsze je lunch sam przy biurku.