Translation of "Vermez" in Japanese

0.015 sec.

Examples of using "Vermez" in a sentence and their japanese translations:

O zarar vermez.

痛くはありません。

Umarım savaş patlak vermez.

戦争が起こらなければいいと思う。

Babam buna izin vermez.

父はそれを許さないだろう。

John soruya yanıt vermez.

ジョンはその質問に答えようとしない。

Dürüstlük her zaman karşılığını vermez.

正直がいつも割に合うとは限らない。

O, öğretmene hiç kulak vermez.

彼は先生の言うことを聴かない。

O asla alışkanlığına ara vermez.

彼は決して習慣を破らない。

Kate'nin şarap içmesine izin vermez.

彼はケイトにワインを飲ませない。

Babam araba sürmeme izin vermez.

父は私が車を運転するのを許さない。

Bu ağaç hiç meyve vermez.

この木は実が一つもならない。

O herhangi bir tavsiyeye kulak vermez.

彼はどんな忠告も意に介さない。

Onun gururu sorular sormasına izin vermez.

質問をすることは彼のプライドが許さない。

O, Kate'in şarap içmesine izin vermez.

彼はケイトにワインを飲ませない。

O, rakibin ona yaklaşmasına izin vermez.

敵を近づけない。

Babam sinemalara yalnız gitmeme izin vermez.

父は私にひとりで映画を見に行かせてくれない。

Bu ot kıran insanlara zarar vermez.

この除草剤は人間には無害だ。

Bu otel öğle yemeği hizmeti vermez.

このホテルでは昼食はでません。

O sana herhangi bir zarar vermez.

あなたに危害を加えることはありません。

Babam benim köpek bakmama izin vermez.

父は、僕が犬を飼うことを許してくれないんです。

Bir öğün yemek atlamak size zarar vermez.

一食くらい食事を抜いてもたいしたことないよ。

Okul, kampüste öğrencilerin sigara içmelerine izin vermez.

その学校では構内での生徒達の喫煙を禁止している。

Koşullar bana böyle bir tatil izin vermez.

そういう休暇は私には事情が許さない。

Benim maaşım bizim müsrifçe yaşamamıza izin vermez.

私の給料ではぜいたくな暮らしはできない。

Babam tek başıma sinemaya gitmeme izin vermez.

父は私にひとりで映画を見に行かせてくれない。

Babam geceleri dışarıya yalnız çıkmama izin vermez.

うちの父ったら、夜私を一人で外へ出してくれないの。

O, şeyleri asla ödünç almaz ya da vermez.

彼は決して物の貸し借りはしない。

Babam bana Bill ile dışarı çıkmama izin vermez.

父は私がビルとデートするのを許してくれない。

O, bitişikte yaşamasına rağmen, bize selam bile vermez.

隣に住んでるのに、彼は私たちにあいさつさえしない。

Haydi, Joe. Sadece bir bardak bira zarar vermez.

ジョー一杯くらいビールを飲んでもかまわないだろう。

- Bu ağaç meyve vermez.
- Bu ağaç meyve vermiyor.

この木は実がならない。

Lezzetli görünümlü yiyecek zorunlu olarak iyi tat vermez.

おいしそうに見える食べ物が必ずしもおいしいとは限らない。

Sigara içmek çok zarar verir ama hiç fayda vermez.

たばこは百害あって一利なし。

Dün tanıştığım yaşlı adama göre hamamböcekleri yenilebilir ve o kadar kötü tad vermez.

昨日あった老人が言うにはゴキブリは食べられるし味もそう悪くないとか。

- At çalındıktan sonra ahırın kapısını kapatmak için çok geç.
- Atı alan Üsküdar'ı geçti.
- Son pişmanlık fayda vermez.

泥棒を見て縄をなう。

"Bize inekler süt, tavuklar da yumurta verir." "Aslında ne inekler, ne de tavuklar bize hiçbir şey vermez. Bunları onların rızası dışında alıyoruz."

「牛は私たちにミルクを与え、鶏は私たちに卵を与えます」「実際は、牛も鶏も私たちに何も与えてはいない。私たちは彼らの了解なく取っています」