Translation of "Yakışıklı" in French

0.006 sec.

Examples of using "Yakışıklı" in a sentence and their french translations:

Yakışıklı sayılır.

Il est plutôt beau.

Yakışıklı görünüyorsun.

Tu as l'air beau.

Yakışıklı mıyım?

- Je suis joli ?
- Suis-je beau ?

Tom yakışıklı mı?

Tom est-il beau ?

O gerçekten yakışıklı.

Il est vraiment beau.

Ben yakışıklı değilim.

- Je ne suis pas beau.
- Je ne suis pas belle.

O çok yakışıklı.

- Il est si beau !
- Il est tellement beau !

Tom çok yakışıklı.

Tom est très beau.

Bu adam yakışıklı.

C'est un bel homme.

Çok yakışıklı görünüyorsun.

- Tu as l'air si beau.
- Vous avez l'air si beau.
- Vous avez l'air si beaux.

O oldukça yakışıklı.

Il est plutôt beau.

Tom yakışıklı değil.

Tom n'est pas beau.

Tom yakışıklı mıydı?

- Tom était-il beau ?
- Tom était-il séduisant ?
- Tom était-il bel homme ?

Yakışıklı olduğumu söylemiştin.

- Tu as dit que j'étais beau.
- Vous avez dit que j'étais beau.

O yakışıklı bir adam.

C'est un bel homme.

O, yakışıklı ve akıllıdır.

Il est beau et intelligent.

O, yakışıklı ve çekici.

Il est beau et a du charme.

Tom yakışıklı değil mi?

Est-ce que Tom n'est pas beau?

O da gerçekten yakışıklı.

Il est vraiment beau, aussi.

Tom yakışıklı bir adam.

Tom est un beau mec.

Bana katılır mısın, yakışıklı?

Tu veux te joindre à moi, mon beau ?

Tom yakışıklı ve karizmatik.

Tom est beau et charismatique.

Onun yakışıklı olduğunu düşünüyorum.

Je pense qu'il est beau.

O, onu yakışıklı buldu.

Elle le trouvait beau.

- Zengin olduğu kadar yakışıklı da.
- Sadece yakışıklı değil, zengin de.

Il est à la fois beau et riche.

Tom dünyanın en yakışıklı aktörüdür.

Tom est le plus bel acteur du monde.

O, onu yakışıklı olarak tanımladı.

Elle l'a décrit comme étant beau.

O akıllı, yakışıklı ve kibardır.

Il est intelligent, poli et plutôt joli.

O, senin düşündüğünden daha yakışıklı.

- Il est plus beau que tu le penses.
- Il est plus beau que tu penses.

Şu yakışıklı erkek çocuğuna bak.

Regarde ce beau garçon.

O, yakışıklı bir genç adamdır.

C'est un beau jeune homme.

Tom çok yakışıklı bir adam.

Tom est un très beau jeune homme.

Keşke ben onun kadar yakışıklı olsam.

Si seulement j'étais aussi beau que lui.

Gerçekten Tom'un yakışıklı olduğunu düşünüyor musun?

- Pensez-vous vraiment que Tom est beau ?
- Penses-tu vraiment que Tom est beau ?

Tom'un benden daha yakışıklı olduğunu biliyorum.

Je sais que Tom est plus beau que moi.

Onun yakışıklı bir erkek arkadaşı var.

Elle a un beau petit ami.

Yakışıklı olmanın da olumsuz tarafı var.

Être beau a aussi son revers.

Büyüdükçe Tom gittikçe daha yakışıklı oldu.

- Tom devint de plus en plus beau à mesure qu'il grandissait.
- Tom est devenu de plus en plus beau à mesure qu'il grandissait.

O bir beyefendi, yakışıklı, zeki ve zengindir.

C'est un honnête homme, beau, intelligent et riche.

- O çok yakışıklı.
- O çok iyi görünümlü.

Il est très séduisant.

Sen şimdiye kadar gördüğüm en yakışıklı adamsın.

- Vous êtes le plus bel homme qu'il m'ait été donné de voir.
- Tu es le plus bel homme qu'il m'ait été donné de voir.
- Vous êtes le plus bel homme que j'aie jamais vu.
- Tu es le plus bel homme que j'aie jamais vu.

Babam uzun boylu ve yakışıklı olmaktan gurur duyuyor.

Mon père est fier d'être grand et élégant.

O şimdiye kadar gördüğüm en yakışıklı erkeklerden biri.

C'est l'un des plus beaux mecs que j'ai jamais vus.

- O, yakışıklı ve akıllıdır.
- O zeki ve iyi görünümlü.

Il est beau et intelligent.

- Baban yakışıklı bir adam.
- Baban iyi görünümlü bir adam.

Ton père est un bel homme.

Felicja'nın çocukları, babaları Łazarz'ın Justin Bieber'dan daha yakışıklı olduğunu düşünüyorlar.

Les enfants de Felicja pensent que leur père Lazarz est plus beau que Justin Bieber.

O yukarıya baktığında, balkonundan ona bakan yakışıklı genç bir adam gördü.

Lorsqu'elle leva les yeux, elle vit un beau jeune homme la regarder du haut de son balcon.

O çok yakışıklı bir erkek değil, ayrıca pek genç de sayılmaz.

Il n'est pas très beau, et pas très jeune non plus.