Translation of "Kalın" in French

0.006 sec.

Examples of using "Kalın" in a sentence and their french translations:

Pozitif kalın.

- Reste positif !
- Reste positive !
- Sois positive.

Birlikte kalın.

Restez ensemble.

Odaklı kalın.

- Restez concentré.
- Reste concentré.
- Restez concentrée.
- Reste concentrée.
- Restez concentrés.
- Restez concentrées.

Orada kalın.

Restez là.

Hoşça kalın.

Au revoir !

Temasta kalın.

- Restez en contact s'il vous plait !
- Restons en contact !

Merakta kalın.

- Reste curieux.
- Reste curieuse.

Lütfen ayakta kalın.

Reste debout, s'il te plaît !

Buz çok kalın.

La glace est très épaisse.

Hatta kalın, lütfen.

- Ne raccrochez pas et attendez un moment s'il vous plait.
- Ne quittez pas, s'il vous plait.

O kalın kafalı.

Il est borné.

Bir süre kalın.

- Reste un moment !
- Reste un peu !
- Reste un petit peu.

- Kalın!
- İrtibatta olalım!

Restez en contact s'il vous plait !

Hedeflerinize odaklanmış kalın.

Restez concentré sur vos objectifs.

Ona yakın kalın.

Reste auprès de lui !

Tahta ne kadar kalın?

- Quelle est l'épaisseur de la planche ?
- Quelle est l'épaisseur du tableau ?

O, kalın gözlük takar.

Il porte des verres épais.

- Hoşça kal!
- Hoşça kalın!

- Bonne chance !
- Mes meilleurs vœux !

Biraz daha uzun kalın.

Reste encore un peu.

Yarına kadar hoşça kalın.

Au revoir et à demain.

Tom kalın gözlük takıyor.

Tom porte des lunettes épaisses.

Tom kalın kafalının teki.

Tom est tellement bête.

"Eğer hastaysanız, evde kalın.

"Si vous êtes malade, restez chez vous.

- Hoşça kalın.
- Güle güle.

Au revoir !

- Evde kalın.
- Evde kal.

Reste à la maison.

- Odanda kal.
- Odanızda kalın.

- Restez dans votre chambre.
- Reste dans ta chambre.

- Arabanda kal.
- Arabanızda kalın.

- Reste dans ta voiture.
- Restez dans votre voiture.

- Kalın sis uçağın kalkmasını engelledi.
- Kalın sis, uçağı kalkıştan alıkoydu.

L'épais brouillard a empêché l'avion de décoller.

Bir kitap ince ve diğeri kalın; kalın olan yaklaşık 200 sayfa.

Un livre est fin et l'autre est épais. Celui qui est épais fait environ 200 pages.

- Sağ tarafta kalın.
- Sağdan gidiniz.

Reste à droite.

Kalın giysiler giy yoksa hastalanabilirsin.

Portez des vêtements chauds ou vous risquez une maladie.

Kalın bir cekete ihtiyacım var.

J'ai besoin d'un manteau épais.

Kalın sis yolu görmeyi zorlaştırdı.

Il était difficile de voir la route à cause de l'épais brouillard.

Onun sakalı kalın ve kırmızıydı.

Sa barbe était rousse et touffue.

O kalın kitabı okudun mu?

- Avez-vous lu ce gros livre?
- As-tu lu ce gros livre?

Hat şimdi meşgul. Lütfen hatta kalın.

La ligne est juste occupée. Veuillez rester en ligne.

Zemin kalın bir halı ile kaplıdır.

Le sol est couvert par un tapis épais.

- Lütfen hatta kalın.
- Lütfen hatta kalınız.

Merci de ne pas quitter.

Soğuğa karşı kalın bir ceket giyiyordu.

Elle portait un épais manteau contre le froid.

- Oturun, lütfen.
- Oturmuş olarak kalın lütfen.

- Veuillez rester assis.
- Veuillez rester assise.
- Veuillez rester assises.
- Reste assis, je te prie.
- Reste assise, je te prie.
- Restez assis, je vous prie.
- Restez assise, je vous prie.
- Restez assises, je vous prie.

Bu kalın kitabı bir haftada okuyamam.

Je ne peux lire un livre de cette épaisseur en une semaine.

- Çok kalın giyinmişsin.
- Çok sıcak giyinmişsin.

- Vous êtes habillés trop chaudement.
- Tu es habillée trop chaudement.

Kalın bir palto giymeni tavsiye ediyorum.

Je vous conseille de mettre un manteau épais.

- Bunun dışında kalın.
- Bundan uzak durun.

- Ne t'en mêle pas !
- Ne vous en mêlez pas !

- Bu odada kal.
- Bu odada kalın.

- Reste dans cette pièce.
- Restez dans cette pièce.

Fakat bu kalın derili, bir tonluk tanklar...

Mais ces chars d'assaut d'une tonne au cuir épais...

Lütfen abone olmayı unutmayın ve takipte kalın

n'oubliez pas de vous abonner et de rester à l'écoute

Kalın gözlükleri olan biraz yaşlı bir adamdı.

C'était un petit vieillard avec d'épaisses lunettes.

Kalın sis, binayı görmeyi imkansız hale getirdi.

L'épais brouillard empêchait de voir le bâtiment.

"Size hoşça kalın deme vaktidir." dedi birdenbire.

"Il est temps de vous dire au revoir", dit-il subitement.

Ayaklarını sıcak tutmak için kalın çoraplar giymelisin.

Tu dois porter des chaussettes épaisses pour garder les pieds au chaud.

O kadar kalın bir kitabı kim okuyacak?

Qui voudrait lire un aussi gros livre?

Yerde kalın yoksa bir serseri kurşunla vurulabilirsiniz.

Restez à terre ou vous pourriez être atteint par une balle perdue.

Onun ne kadar kalın olduğunu nasıl biliyorsun?

- Comment savez-vous de quelle épaisseur c'est ?
- Comment sais-tu de quelle épaisseur c'est ?

O , kısa, yaşlı, kalın gözlüklü bir adamdı.

C'était un petit homme âgé avec d'épais verres de lunettes.

Bekleyenler arasında sıranızı kaybetmemeniz için lüften hatta kalın.

Ne quittez-pas s'il vous plaît afin de ne pas perdre votre position dans la queue.

Lütfen uçak kapıya varıncaya kadar oturmuş olarak kalın.

Veuillez rester assis jusqu'à ce que l'appareil atteigne la porte.

- Bizimle birkaç gün kal.
- Bizimle birkaç gün kalın.

Reste avec nous pendant quelques jours.

Kalın ağaç örtüsünün altında büyümeyen taze çimenle dolu burası.

Plein d'herbe verte qui ne pousse pas sous l'épaisse canopée,

Ben bir hafta içinde bu kalın kitabı okumayı bitiremem.

Je ne peux pas finir de lire ce livre épais en une semaine.

Adım 2: Bu kişiyle ana-dil-yok kuralına bağlı kalın.

Étape 2 : Parlez à cette personne seulement dans la langue apprise.

Bu sabah istasyonda, kalın harfli bir afiş onun dikkatini çekti.

Ce matin, à la gare, une affiche avec de gros caractères lui avait frappé les yeux.

Bu daha çok köpekgil benzeri, daha yumuşak. Tilki daha kalın olurdu.

Là, c'est plus canin, plus doux. Le renard, c'est fort.

- Hoşça kalın.
- Hoşça kal.
- Güle güle.
- Allah'a ısmarladık!
- Allah'a emanet ol!

- Au revoir !
- Adieu !
- À la revoyure.
- Ciao.

- Saçını tıraş edersen, tekrar daha kalın uzayacaktır.
- Saçını kazırsan daha gür çıkar.

Si on se rase les cheveux, ils repoussent plus épais.

- Lütfen oturun.
- Lütfen oturmuş biçimde kalın.
- Lütfen oturmaya devam edin.
- Lütfen ayağa kalkmayın.

- Veuillez rester assis.
- Veuillez rester assise.
- Veuillez rester assises.