Translation of "Şemsiye" in French

0.006 sec.

Examples of using "Şemsiye" in a sentence and their french translations:

Şemsiye satarım.

Je vends des parapluies.

Şemsiye bozuk.

Le parapluie est cassé.

Bir şemsiye aldım.

J'ai acheté un parapluie.

Bir şemsiye al.

- Prenez un parapluie.
- Prends un parapluie.

O şemsiye Tom'un.

- Ce parapluie est à Tom.
- Ce parapluie est celui de Tom.

Yanıma bir tane şemsiye aldım, ama arkadaşım şemsiye getirmemiş.

J'avais un parapluie, mais mon ami n'en avait pas.

Adeta bir şemsiye gibi

comme un parapluie

O, bir şemsiye tutuyordu.

Elle tenait un parapluie.

Yanına bir şemsiye almadı.

Il n'emporta pas de parapluie.

Unutmadan bir şemsiye getir.

N'oublie pas d'apporter un parapluie.

Yanıma bir şemsiye almalıydım.

J'aurais dû prendre un parapluie avec moi.

Bir şemsiye getirdiğini umuyorum.

- J'espère que tu as apporté un parapluie.
- J'espère que vous avez apporté un parapluie.

Bu şemsiye onun olacak.

Ce parapluie sera le sien.

Tom bir şemsiye getirdi.

Tom a amené un parapluie.

Yanıma bir şemsiye alacağım.

Je vais prendre un parapluie avec moi.

- Tom üç tane şemsiye aldı.
- Tom üç tane şemsiye satın aldı.

Tom a acheté trois parapluies.

Yağmur yağabilir. Bir şemsiye almalıyız.

Il pourrait pleuvoir ; nous devrions prendre un parapluie.

Tom bir şemsiye daha kaybetti.

Tom a perdu un parapluie de plus.

Yeni bir şemsiye satın alıyorum.

Je m'achète un nouveau parapluie.

Yanına bir şemsiye almayı unutma.

N'oublie pas d'apporter un parapluie.

Keşke yanımda bir şemsiye getirseydim.

- J’aurais dû prendre mon parapluie.
- J’aurais dû prendre un parapluie.

Birinden bir şemsiye ödünç alırım.

J'emprunterai un parapluie à quelqu'un.

Kendime yeni bir şemsiye alıyorum.

Je m'achète un nouveau parapluie.

Yanında bir şemsiye getirdin mi?

- As-tu pris un parapluie avec toi ?
- Avez-vous pris un parapluie avec vous ?

O, otobüste bulduğum aynı şemsiye.

C'est le même parapluie que celui que j'ai trouvé dans le bus.

Kırmızı şemsiye ona büyükannesini hatırlattı.

Le parapluie rouge lui rappelait sa grand-mère.

Bir şemsiye alsan iyi olur.

- Tu ferais mieux de prendre un parapluie.
- Vous feriez mieux de prendre un parapluie.

Yanımda bir şemsiye getirmeyi unuttum.

J’ai oublié de prendre un parapluie.

Bir şemsiye ödünç alabilir miyim?

- Puis-je emprunter un parapluie ?
- Puis-je emprunter un parapluie ?

O, otobüste bulduğum şemsiye ile aynı.

C'est le même parapluie que j'ai trouvé dans le bus.

Bir şemsiye al. Muhtemelen yağmur yağacak.

- Prends un parapluie. Il va probablement pleuvoir.
- Prends un parapluie. Il est probable qu'il pleuve.

Bu sabah yanına bir şemsiye almalısın.

- Tu devrais prendre un parapluie avec toi ce matin.
- Vous devriez prendre un parapluie avec vous ce matin.

Yeni bir şemsiye almaya karar verdim.

J'ai décidé d'acheter un nouveau parapluie.

Yanına bir şemsiye alsan iyi olur.

Tu devrais prendre un parapluie.

Yeni bir şemsiye satın almayı planlıyorum.

Je compte acheter un nouveau parapluie.

Yanına bir şemsiye almana gerek yoktu.

Tu n'avais pas besoin de prendre un parapluie avec toi.

Tom Mary'ye pahalı bir şemsiye aldı.

Tom a acheté à Mary un parapluie cher.

O, kolunun altında bir şemsiye taşıyordu.

Il portait un parapluie sous le bras.

Ben bir şemsiye ödünç alabilir miyim?

Puis-je emprunter un parapluie ?

Bana ödünç verdiğin şemsiye hala bende.

- J'ai toujours le parapluie que tu m'as prêté.
- J'ai toujours le parapluie que vous m'avez prêté.

Yağmur yağabilir. Bir şemsiye alsak iyi olur.

Il pourrait pleuvoir ; nous ferions mieux de prendre un parapluie.

Annem erkek kardeşime sarı bir şemsiye aldı.

Ma mère a acheté un parapluie jaune à mon frère.

Eğer ihtiyacınız varsa bir şemsiye ödünç alabilirsiniz.

Tu peux emporter un parapluie si tu en as besoin d'un.

Sen Mary için pahalı bir şemsiye aldın.

Vous avez acheté à Mary un parapluie cher.

Bugün yanına bir şemsiye alsan iyi olur.

Tu ferais mieux de prendre un parapluie avec toi aujourd'hui!

Tom neredeyse yanına bir şemsiye almayı unutuyordu.

- Tom a presque oublié de prendre un parapluie.
- Tom oublia presque d'emporter un parapluie.

- Benim yanımda şemsiyem vardı fakat arkadaşımın yoktu.
- Yanıma bir tane şemsiye aldım, ama arkadaşım şemsiye getirmemiş.

J'avais un parapluie, mais mon ami n'en avait pas.

Yağmur yağma ihtimaline karşın yanına bir şemsiye al.

Prends ton parapluie au cas où il pleuvrait.

Yağmur yağmaya başlar diye yanına bir şemsiye al.

Prends un parapluie avec toi au cas où il se mette à pleuvoir.

Annem küçük erkek kardeşime sarı bir şemsiye aldı.

Ma mère a acheté un parapluie jaune à mon petit frère.

- Bu şemsiyenin fiyatı nedir?
- Bu şemsiye ne kadar?

- Combien coûte ce parapluie ?
- Quel est le prix de ce parapluie ?

Dışarıda yağmur yağacak, bu yüzden bir şemsiye almayı unutma.

Il va pleuvoir dehors, alors n'oublie pas de prendre un parapluie.

Bu öğleden sonra yağmur beklendiği için bir şemsiye getir.

Amène un parapluie parce qu'il doit pleuvoir cet après-midi.

- Her an aşırı yağmur başlayacak gibi görünüyor. Şemsiye alsan iyi olur.
- Her an yağmaya başlayacak gibi. En iyisi şemsiye almak.

On dirait que ça va commencer à tomber à tout moment maintenant. Il est préférable de prendre un parapluie.

Yağmur yağma ihtimaline karşı yanına bir şemsiye alsan iyi olur.

Tu devrais prendre un parapluie au cas où il pleuvrait.

Bence yağmur yağarsa diye bir şemsiye alman daha iyi olur.

Je pense que tu ferais mieux de prendre un parapluie, au cas où il pleuvrait.

Sadece güvenli tarafta olmak için neden yanına bir şemsiye almıyorsun?

Tu devrais prendre un parapluie, au cas où.

Yağmur yağacağını sanmıyorum ama yağma ihtimaline karşın bir şemsiye alacağım.

- Je ne pense pas qu'il va pleuvoir, mais je vais prendre un parapluie juste au cas où cela se confirmait.
- Je ne pense pas qu'il va pleuvoir, mais je vais prendre un parapluie avec moi, juste au cas où.

Yağmur yağacağını sanmıyorum ama her ihtimale karşı yanıma bir şemsiye alacağım.

Je ne pense pas qu'il va pleuvoir, mais je vais prendre un parapluie avec moi, juste au cas où.

Bankalar güneşli günde sana şemsiye vermeye çalışırlar ama yağmurlu günde sırtlarını dönerler.

Les banques essayeront de vous prêter un parapluie un jour ensoleillé, mais vous tourneront le dos un jour pluvieux.

- Bu şemsiyenin fiyatı nedir?
- Bu şemsiyenin ücreti nedir?
- Bu şemsiye ne kadar?

- Combien coûte ce parapluie ?
- Quel est le prix de ce parapluie ?

Tom yağmur yağacağını düşünmüyor ama her ihtimale karşı bir şemsiye taşımayı planlıyor.

Tom ne pense pas qu'il va pleuvoir, mais il a l'intention de prendre un parapluie au cas où.