Translation of "Zamanlar" in English

0.008 sec.

Examples of using "Zamanlar" in a sentence and their english translations:

Zamanlar değişiyor.

Times are changing.

Zamanlar zordu.

Times were hard.

Sahildeki geçmiş zamanlar,

past times to the beach,

Bir zamanlar evliydim.

I was married once.

Bir zamanlar oradaydım.

- I've been there once.
- I was there once.

İlk zamanlar şüpheciydim.

I was skeptical at first.

Bunlar kötü zamanlar.

These are bad times.

Bir zamanlar Kyoto'daydım.

I was at Kyoto once.

Bir zamanlar gençtim.

I was young once.

Bunlar çalkantılı zamanlar.

These are turbulent times.

Zamanlar kesinlikle değişti.

Times have certainly changed.

O zamanlar farklıydı.

Back then it was different.

Bunlar zor zamanlar.

- These are tough times.
- These are difficult times.

Bir zamanlar güzeldim.

I was beautiful once.

Bir zamanlar ordudaydım.

I was in the army once.

Bir zamanlar aşıktım.

I was in love once.

Sanırım zamanlar değişiyor.

I guess times are changing.

Bir zamanlar Boston'daydım.

- I've been to Boston once.
- I was in Boston once.

O zamanlar bilmiyordum.

At the time, I didn't know.

O zamanlar öğrenciydim.

I was a student back in those days.

- Bir zamanlar sana benziyordum.
- Bir zamanlar senin gibiydim.

I was once like you.

Çünkü o zamanlar öyleydi.

Cause that's the way you did it back then.

O zamanlar çok gençtim.

I was still just a boy.

O zamanlar televizyonumuz yoktu.

We didn't have TV in those days.

O zamanlar sanat zirvedeydi.

Art was then at its best.

Bir zamanlar senin yaşındaydım.

I was your age once.

- Zamanlar değişiyor.
- Devir değişiyor.

- Times change.
- Times are changing.

Bir zamanlar hepimiz çocuktuk.

We were all children once.

Bunlar zor zamanlar, biliyorum.

- These are tough moments, I know.
- These are hard times, I know.

O zamanlar ben öğrenciydim.

I was a student at that time.

O zamanlar çok zengindik.

At that time, we were quite rich.

Bir zamanlar tek gençtin.

- You are only young once.
- You're only young once.

Bir zamanlar seni sevdim.

I loved you once.

Bir zamanlar birini gördüm.

I saw one once.

O zamanlar otuz yaşlarındaydım.

I was in my thirties back then.

Tom o zamanlar hapisteydi.

Tom was in jail at the time.

Bir zamanlar Boston'da yaşadım.

I once lived in Boston.

Eski zamanlar hakkında konuşalım.

Let's talk about old times.

Otel bir zamanlar restorandı.

The hotel was once a restaurant.

O zamanlar işler basitti.

Things were simple back then.

Bir zamanlar basketbol antrenörüydüm.

I was a basketball coach at one time.

Bunlar heyecan verici zamanlar.

These are exciting times.

Bunlar sıra dışı zamanlar.

These are extraordinary times.

Zamanlar her yerde zor.

Times are tough everywhere.

Zamanlar son derece zordur.

Times are extremely tough.

- Zamanlar dayanıklıdır.
- Devir kötü.

Times are tough.

O zamanlar Tom'u tanımıyordum.

- I didn't know Tom at that time.
- I didn't know Tom back then.

O zamanlar geri dönmeyecek.

- Those times will not come back.
- Those times will not return.

Bir zamanlar hepimiz gençtik.

- All were young once.
- We were all young once.
- Everyone was young once.

Bir zamanlar herkes gençti.

- All were young once.
- We were all young once.
- Everyone was young once.

Bir zamanlar hepimiz küçüktük.

We were all little once.

Bazı güzel zamanlar geçirdik.

We've had some good times.

Bir zamanlar Osaka'da yaşadım.

Once I lived in Osaka.

Bir zamanlar sana aşıktım.

I was in love with you once.

Bir zamanlar ona aşıktım.

I was in love with him once.

Biz zamanlar onlara benziyordum.

I was like them once.

Bir zamanlar ona benziyordum.

I was like him once.

Bazı zor zamanlar geçirdik.

We've had some tough times.

Bir zamanlar Tom gibiydim.

- I used to be like Tom.
- I was like Tom once.

Bir zamanlar Tom'a aşıktım.

I was in love with Tom once.

O zamanlar geri gelmiyor.

Those times aren't coming back.

O zamanlar geri gelmeyecek.

Those times will not come back.

Daha kötü zamanlar bekleniyor.

Worse times are expected.

O zamanlar zaman farklıydı.

Times were different then.

O zamanlar daha gençtim.

I was younger then.

O zamanlar hep meşguldüm.

I was always busy back then.

O zamanlar otuzlu yaşlardaydım.

I was in my thirties at that time.

O zamanlar Boston'da değildim.

I wasn't in Boston at that time.

Tom bir zamanlar Boston'daydı.

Tom was in Boston once.

Tom o zamanlar Avustralya’daydı.

Tom was in Australia at that time.

Hem mutlu zamanlar hem de üzgün zamanlar boyunca seninle kalacağım.

- I'll share both troubles and joys with you.
- I'll go through both the good times and the bad with you.
- I'll stay with you through both the happy times and the sad times.

- Zimbabve bir zamanlar İngiliz kolonisiydi.
- Zimbabve bir zamanlar İngiliz sömürgesiydi.

Zimbabwe was once a colony of Britain.

- O zamanlar bölge İspanya'ya aitti.
- O zamanlar bölge İspanya'ya aitmiş.

At that time, the territory belonged to Spain.

- Bir zamanlar onu yapmayı hayal ettim.
- Bir zamanlar onu yapmayı düşledim.

I once dreamed of doing that.

- O zamanlar genç ve kolay etkilenendim.
- O zamanlar genç ve hassastım.

I was young and impressionable at that time.

O zamanlar sadece bir çocuktum.

I was just a kid back then.

O zamanlar, insanların klimaları yoktu

You know, back then, people didn't have air conditioners,

O zamanlar tabi elektirik yoktu

Of course, there was no electricity.

Işık olmadığı zamanlar sessiz kalacaktı.

When there's no light, it's silent.

O zamanlar Uruguay neredeyse ıssızdı.

Back then, Uruguay was almost uninhabited.

Bazı zamanlar Kanazawa'da tipi olur.

There are sometimes blizzards in Kanazawa.

Okula gittiğim zamanlar tavşan beslemiştim.

- I cared for the rabbits when I was at school.
- I looked after the rabbits when I was at school.

Nijerya bir zamanlar İngiliz sömürgesiydi.

At one time Nigeria was a British colony.

O zamanlar hiç radyo yoktu.

There were no radios in those times.

O, bir zamanlar spor yıldızıydı.

She was a track star once.

O bana zor zamanlar yaşattı.

He gave me a hard time.

Bir zamanlar Hong Kong'ta bulundum.

I've been to Hong Kong once.

Sanırım biz o zamanlar mutluyduk.

I guess we were happy back then.

O zamanlar hiçbir alet yoktu.

There were no appliances back then.

Bir zamanlar onu gördüğümü hatırlıyorum.

I remember seeing him once.